Spor

Alba Berlin'in ahını...

31 Ekim 2008 02:00

Editör'den;

Damir ve Mirsad.. Bu adamlara özel bir yer açmak gerekiyor.. Tecrübenin, takıma ve maça sahip çıkmanın ne olduğunu, bu ikili bir kez daha gösterdi ve takımın, özellikle eksik oyuncuların çokluğunda ayak durması için ellerinden geleni yaptılar…


Fenerbahçe Ülker, Euroleague’de ikinci maçına çıkıyor, ilk maçında Tau Ceremica’ya yenilmiş ve bu organizasyonda iç saha maçları oldukça önemli, galibiyet hem sıralamada geriye düşmemek hem de moral kazanmak anlamına gelecek ama tribünlerde büyük boşluk…

Saat 18:00 gibi Hürriyet’ten çıkmayı planlıyordum. Arkadaşlarım İstanbul’un yoğun trafiğine takılınca, buluşma saatimiz 19:00’u buldu ve sahilden basıp maçın başlamasına kısa bir süre kala Abdi İpekçi Spor Salonu’na ulaşabildik.

Yolda en büyük endişemiz, bilet bulamamak, araba için park sorunu yaşamaktı ama yanıldık, çünkü salonun etrafı alışılmadık derecede boştu, biletimizi aldık, hatta bir simit keyfi de yaptık.. Oktay iş günü olmasına, Günay basketbola olan ilgisizliğe bağladı bu durumu ama hani Fenerbahçe taraftarı, basketbolu da sever, işten çıkar maça da gider (!) diye düşünüyordum.

Oysa güzel bir organizasyon, sarı-lacivert coşku, gelenlerin gelmeyenleri aratmayacak performansı, hep beraber, bağıra çağıra, yalnız değilsiniz haykırışları, evet bunları görmek, yaşamak güzeldi. İnsan her ne kadar, tamamıyla dolu bir salon beklese de…

Oyuna gelirsek… Solomon gidince, o bölgeye kim gelse eksik kalacaktı, bunun farkındayız, tüm renktaşlar olarak… Ama Green baya bir eksik geldi gözüme, oyunda hiç yoktu neredeyse, hatta uzunca süre sayı atamamasını bir yana bırakalım, faul dahi yapmayarak kendi numarasının yer aldığı tabelada değişiklik yapamadı!

Rasim ise zorlamalarıyla saç baş yoldurdu. Dış atışlarıyla nam salmış bir takımız ama olmayınca da olmadığını görmek gerekiyor. Benim saydığım 5 atışı vardı bu oyuncumuzun ve hepsi başarısız, hem de oldukça müsait pozisyonlar… Onun dışında son dönemdeki çıkışına yakışmayacak da bir performans, ki ondan asıl beklediğimiz savunmadaki direnci… Bunlar da yoktu, aklı girmeyen şutlarında kaldığı için diye düşünerek, iyimser tavrımızı koruyalım…

Takımın üçüncü zayıf halkası Vidmar’dı… Pota altında takımın uzun süre zayıf kalmasında bu oyuncunun etkisiz olması büyük etkendi. Evet belki rakibin de öyle aman aman bir boyalı bölgeyi kullanalım havası yoktu ama yine de özellikle hücumda istenilen yararı sağladığını düşünmek çok zor…

Diğer uzun Oğuz ve her türlü yararlanılabilen Preldziç’in performansı ise galibiyetin gelmesinde önemliydi. Özellikle Preldziç, Tanjevic’in parkelere kazandırdığı, kazandıracağı yeni yetenek, oyunun her anında, her yönünde var ve eli oldukça yumuşak…

TECRÜBE VE ÇALIŞMAK

Ve maçın iki yıldızı… Damir ve Mirsad.. Bu adamlara özel bir yer açmak gerekiyor.. Tecrübenin, takıma ve maça sahip çıkmanın ne olduğunu, bu ikili bir kez daha gösterdi ve takımın, özellikle eksik oyuncuların çokluğunda ayak durması için ellerinden geleni yaptılar… Damir, ilk yarıda 3’lük denemelerinde başarısızdı ama ikinci çeyreğin sonunda kazanılan teknik faulleri kullanarak elini ısındırdı ve ikinci yarının başından itibaren, “yok artık Lebron” denilebilecek sayılara imza attı.

Mirsad ise, genç arkadaşlarına sahip çıkması, hataları koruması, başarıları alkışlatması ayrıca güzel… Bir de sahada hücumda savunmada muhteşem direnç göstererek, şut denemelerinde başarıya ulaşarak da çalışmanın basketbolda ne denli önemli olduğunu bir kez daha hatırlattı… Evet onunla çalışan genç oyuncuların, yıldız adaylarının ondan kapacağı çok şey var… Sahada da takımın bir numaralı adamıydı, hatta Alba Berlin’den Jenkins olmasa sahanın bir numarası olurdu…

Jenkins demişken… Muhteşem bir oyuncu gecenin adamıydı, oyunun son ana kadar kopmamasında onun eli vardı… Bir ikinci, üçüncü oyuncu da ona katılsa, Fenerbahçe’nin işi oldukça zor olacaktı.