Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu, İslami moda dergisi Âlâ’yı ima ederek “kapak kızı yarışması”nı eleştirdi. Barbarosoğlu, “Konu ister emekçinin günü olsun, ister dindar kadınların tüketim köleliği… Hikâye aynı. Kapak muhteşem, içerik matbaadan henüz gelmedi. İki kapak arası kocaman bir yokluktur sergilediğimiz. İnsanlığın yokluğu, merhametin ve şefkatin yokluğu, saygının yokluğu. 1 Mayıs günü tek bir mendil satamayan Hüsniye Teyze'yi en güzel yüz seçebilir mi mesela ‘pek İslami’ alalı valalı moda dergileri” dedi.
Ancak Ala dergisi yetkileri, Rota Haber’e yaptığı açıklamada “Söz konusu yarışma afişinin Âlâ Dergi ile uzaktan yakından alakası yoktur. Ancak İslami güzellik yarışması konusunda 2 yıldır gelen bir talep olduğundan böyle bir projemiz olduğu gerçek. Sosyal medyada bu konunun bu şekilde ele alınması bizi de oldukça şaşırttı” dedi.
Fatma Barbarosoğlu’nun “Emekçi Hüsniye Teyze'yi kapak güzeli yapıp beş bin TL ödül verir miydiniz?” başlıklı yazısı (3 Mayıs 2013) şöyle:
Emekçi Hüsniye Teyze'yi
kapak güzeli yapıp beş bin TL ödül verir miydiniz?
Dijital teknolojinin yardımı, küresel sermayenin baskısı ile herkes kendi gerçeğinde kilitli kaldı.
Hayır, yanlış oldu. Herkes başka bir sanal gerçeğin reyting bekçisi olarak iş tutuyor.
Olayları bütünleyemiyoruz. Ne parçadan bütüne, ne bütünden parçaya varabiliyoruz.
Filden bir parça yakalayan işte benim filim budur diye ısrar ediyor. İnat ediyor, isyan ediyor.
Lakin kim neye ısrar eder, kim hani konuda inat eder, kim neden isyan eder bu konuda bilgimiz yok.
Olmayan bilgimize rağmen çokça fikir sahibiyiz. Ben olsam demelere doyamıyoruz.
Fikrimiz yok çünkü herkes durduğu yerin gerçeğine teslim.
Sorun şu ki durduğumuz yer diye bir şey yok. Biz yürüyen şeridin üzerindeyiz. Geçip gittiğimiz yerler küresel sermayenin reklam panoları ile dolu.
Üç yıldır derslerime gelen ama modern ile postmodern arasındaki geçişi bir türlü kavrayamayan iktisat öğrencisine, evvelsi gün Bak işte postmodern tam da bu dedim. Sürücümüzden aracı yavaşlatmasını istedim. Gördüğün bütün mağaza isimlerini oku dedim.
AVM üzerindeki markaları okudu. Dünya markalarını. AVM'nin yanındaki fırının ismini oku dedim. Trabzon ekmeği. Devam ettik. Boşnak böreği, İnegöl köftecisi, Sarıyer böreği, Urfa lahmacun, Antep sofrası, Adıyaman çiğ köftecisi. 25 dakika boyunca iktisat öğrencisi olan yol arkadaşıma mağazaların isimlerini, reklam sloganlarını okuttum. Sonra ne kaldı aklında dedim. Hiç dedi.
Postmodern durum tam da budur işte dedim.
Tanıklığın yorgunluğa dönüştüğü bir haldir postmodern durum. Bize kalan tek duygu yorgunluktur.
Küresel sermaye; otantik değerleri, yerel lezzetleri sözüm ona yanı başında tutar. Böylece insanlar kendilerini evinde yuvasında hisseder.
Sorun şu ki evler, yuva olmaktan çoktan çıkmıştır. Yeni bir beton yığınına, yeni bir reklam sloganına umut bağlıyor faniler. Onu alırsa yuvası olacağını sanıyor.
Bir yanımız sembol savaşları bir yanımız reklam sloganları.
Semboller önemli midir? Önemlidir evet. Hakikati bastırmadıkları sürece.
Semboller hakikati bastırmıyor imha ediyor artık.
Kabuğun hâkimiyeti, kabuğun baskısı muhtevayı talan etti.
Konu ister emekçinin günü olsun, ister dindar kadınların tüketim köleliği… Hikâye aynı. Kapak muhteşem, içerik matbaadan henüz gelmedi.
İki kapak arası kocaman bir yokluktur sergilediğimiz. İnsanlığın yokluğu, merhametin ve şefkatin yokluğu, saygının yokluğu.
1 Mayıs günü tek bir mendil satamayan Hüsniye Teyze'yi en güzel yüz seçebilir mi mesela 'pek İslami' alalı valalı moda dergileri.
Bakışını makinelere emanet etmeyenler için en güzel yüzdür Hüsniye Teyze'nin yaşadıklarının her birini bir çizgi ile sabitlemiş olan yüzü.
Ahir ömründe mendil satarak evine ekmek götürmeye çalışan Hüsniye Teyze, helalin ve emeğin yüzüdür.
Üç günlük dünyanın yüzüdür.
İyi bakın. Makinenizle değil. Gözlerinizle. Varsa tabii. Göz ki gönülden beslenir.