T24- Yazar Ahmet İnsel, WikiLeaks'in sızdırdığı belgelerde ismi ağır suçlamalarla yer alan AKP Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu'nun AKP WikiLeaks araştırma heyetinin başına getirilmesini eleştirdi.
Ahmet İnsel'in Radikal gazetesindeki köşesinde bugün yayımlanan (7 Aralık 2010) yazısı şöyle:
WikiLeaks'in aynasında taşralılık ve güç
WikiLeaks sitesi ilk kez gizli belge yayımlamıyor. Önce Bağdat’ın güneyinde ABD askerlerinin helikopterle sivilleri öldürmesinin video kaydını yayımladılar. Sonra Afganistan savaşı ile ilgili gizli belgeleri, ardından 2004-2009 yılları arasında ABD ordusunun Irak’taki günlük eylem raporlarını. Son olarak, ABD diplomatlarının yazışmalarını içeren belgeleri peyderpey dünya kamuoyunun bilgisine sunuyorlar. Son girişimlerine, Watergate skandalına gönderme yaparak Cablegate adını verdiler.
Cablegate belgeleri 28 Kasım’dan beri WikiLeaks’in sitesinde, her gün yenileri ilave olarak yer alıyor (www.wikileaks.ch). Bu yazı kaleme alındığında, 931 belge açılmıştı. Toplam 251 bin 287 belgenin 15 bin 652’si gizli, 101 bin 748’i mahrem, geri kalanı ise ne mahrem ne gizli. Bu belgeleri ele geçiren veya geçirenler belli ki, SIPDIS kodlu dosyaya ulaşmış ve bu dosyada ne varsa kaydetmişler. Görünen o ki, ‘çok gizli’ belge yok bu dosyada. En eski belge 1996 tarihli ve Buenos Aires mahreçli, Arjantin’in kara sularını tek taraflı olarak genişletmesiyle ilgili. Yakın tarihte mahrem statüsü kaldırılmış.
Son beş yıl
Belgelerin çok büyük çoğunluğu son beş yıla ait. Mahreç itibariyle birinci sırada ABD Dışişleri, ikinci sırada Ankara geliyor. Sonra Bağdad, Tokyo ve Amman olarak devam ediyor. Belgelerde en fazla konuşulan konu, doğal olarak Irak. Türkiye konusu çok daha geri sıralarda kalıyor.
Cablegate belgeleri yayımlanana kadar, -başta iktidar partisi temsilcileri ve destekçileri olmak üzere- Türkiye’de ne kimse WikiLeaks’in arkasında gizli bir el aradı ne de bu belgeleri yayımlayanın ABD’nin kendisi olduğunu iddia etti. Bu işin arkasına ‘neo-con’ları yerleştirdi.
Ama Cablegate belgeleri yayımlanmaya başlayınca, bazı bakanları, AKP’li milletvekillerini ve bazı gazetecileri birdenbire bu belgelerin AKP hükümetini yıpratmak üzere kasıtlı olarak yayımlandığı vehmi sardı. Şamil Tayyar, “Elimizde ciddi ve sağlam fazlaca veri yokken yapacağımız yorumlar, bizi yanlış kulvara sürükleyebilir” dedikten hemen sonra, kendini tutamayıp “İlk işaretler, Amerika’daki ‘Neo-con’lar, İsrail lobisi ve küresel sermayenin merkezini oluşturduğu, kişisel olarak ‘Global Ergenekon’ olarak tanımladığım, isteyenin ‘Derin NATO’ gibi farklı isimler verebileceği bu küresel aktörün, WikiLieaks üzerinden kalkıştığı büyük bir operasyonla karşı karşıya olduğumuz izlenimi doğuruyor” fikrini yumurtladı. Ardından, “2003, 2007 ve 2009’da iktidar partisini darbeyle deviremediler, şimdi Balyoz ve Ergenekon’u aklayıp WikiLieaks enstrümanını kullanmak istiyorlar” diyerek meramını açık etti.
Neyse ki Ergenekon davalarının son derece önemli olduklarına dair bilgi ve fikir sahibi olmamızı sağlayacak Şamil Tayyar dışında kaynaklar var diye insan şükrediyor. Tayyar’ın Ergenekon konusunda yazdıklarının ciddiliğini, WikiLeaks okumasına bakarak sınarsak, Ergenekon konusunu hemen rafa kaldırmamız gerekirdi.
Beşir Atalay, bu yayınların esas İsrail’e yaradığını, Çelik bunun ‘AK Parti içine fitne sokma çabası’ olduğunu, Mehmet Ali Şahin ise bunların ‘politik amaçlı olduğunu’ (!) ve “ABD’ye rağmen bu bilgilerin internet sitesinde yayımlanmadığı kanaatinde” olduğunu söyledi. Bu yolla belli ülkeler arasındaki ilişkiler manipüle edilmeye, bazı kişiler hedef alınmaya mı çalışılıyor sorusu, Başbakan’ın aklına gelen ilk ve belki tek soruydu.
WikiLeaks’in belgeleri Türkiye ve AKP’yi yıpratmak için yayımladığına inanmak, dünyanın kendi etrafında döndüğüne inanıldığını ele veriyor. Bunu herkesin her yerde size baktığını zanneden bir taşra eşrafı zihniyeti olarak da değerlendirebiliriz. WikiLeaks bu açıdan yararlı bir turnusol kâğıdı işlevi görüyor.
Almanya’daki işlem
Bu turnusol kâğıdı işlevini ikinci bir konuda daha buluyoruz. Almanya’da Liberal Parti, dışişleri bakanı ve başbakan yardımcısının yakın yardımcılarından olan Helmut Metzner’i hemen görevden aldı. Almanya kaynaklı belgelerde bu kişinin adı çok sık geçiyordu. Türkiye’de ise Vecdi Gönül’e hesap soran yok. Buna karşılık, yayımlanan belgelerde adı çok ağır suçlamalar eşliğinde zikredilen Abdülkadir Aksu, AKP WikiLeaks araştırma heyetinin başına getirildi! İftira edilenin hakkını aramak elbette gerekir. Ama iftirayı araştırma heyetinin başına iftiraya maruz kalan kişi gelebilir mi? Yolsuzluktan suçlanan kişi yolsuzluk araştırma komisyonu başkanı olabilir mi? Olursa bu, fütursuz güç kullanımı değil midir?
WikiLeaks çok da önemli olmayan diplomatik belgeleri ortaya saçarken siyasal zihin dünyamıza hâkim olan taşralılık kadar, siyasal geleneklerimize damgasını vuran güç kullanımını da ele veriyor.