07 Temmuz 2021 10:26
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi’nin (TEİAŞ) özelleştirilmesine sert bir dille tepki gösterdi. Akşener, Erdoğan'a, "Sayın Erdoğan; Seni tekrardan uyarıyorum: Elektrik iletimi, stratejik bir öneme sahiptir. TEİAŞ’ın, yük dağılımını kontrol edip, Türkiye’deki, anlık elektrik arz-talep dengesini kontrol etmek gibi, hayati bir görevi vardır. İşte bu nedenle, TEİAŞ, kâr amacı gütmemesi gereken bir kurumdur. Bu sektörün kontrolü kamuda olmazsa, ekonomik bağımsızlığımız tehlikeye girer. Gel, bir kez olsun bizi dinle, bağımsızlığımızı tehlikeye sokabilecek bu yanlıştan, çok geç olmadan dön. Yeter artık! Türk Devleti ve Türk Milleti’nin varlıkları, senin ve iş bilmez kadrolarının oyuncağı değildir" diye seslendi.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Avrupa ülkelerinin aşıyı vatandaşlarına önce parayla yaptığını söyleyip, ardından da aksini ifade etmesini hatırlatan Akşener, "Son dönemde yaşanan sorunlara Sayın Erdoğan'ın ruh hali de eklenmiş bulunuyor. Sabah söylediğini akşam yalanlayan, 11 maaşlı kifayetsiz danışmanlarının elinde adeta oyuncak olan, ülkemizi de her fırsatta uluslararası mecrada mahcup eden bir garip ruh haliyle karşı karşıyayız" diye konuştu. Akşener, "Sayın Erdoğan düştüğü gülünç durumdan hiç utanmadı" dedi.
Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
Milletimizin iktidarı denetleme görevi verdiği bizler, bu önemli görevi, layıkıyla yerine getirmeye çalışıyoruz. Ekonomiden adalete, diplomasiden kadın haklarına, gençlerimizin sorunlarından, işsiz vatandaşlarımıza, çiftçilerimizden emeklilerimize, esnafımızdan memurlarımıza kadar, her bir vatandaşımızın, iktidar karşısında hakkını, hukukunu savunmaya, milletimizin gerçeklerini, iktidara göstermeye çalışıyoruz. Hayatın her alanında, ağır sorunlar yaşadığımız bir gerçek. Ama son dönemde, bu sorunlara, Sayın Erdoğan’ın ruh hali de eklenmiş görünüyor. Sabah söylediğini, akşam yalanlayan, 5, 6, hatta bazen de 11 maaşlı, kifayetsiz danışmanlarının elinde, adeta oyuncak olan, milletimizi mağdur, ülkemizi de her fırsatta, uluslararası toplumda mahçup eden, Allah’ın tek bir günü bile çıkıp, “Şurada bir hata yaptık” diyemeyen, bir garip ruh haliyle karşı karşıyayız. Bu ruh halinin yeni bir yansımasını, son olarak, aşı meselesinde yaşadık. Tüm icraatlarını, “Dünya bizi kıskanıyor.” ambalajıyla pazarlamayı, artık bir alışkanlık haline getiren Sayın Erdoğan, bu defa da çıktı, aziz milletimizin gözünün içine baka baka; “Batılı ülkelerde Kovid aşıları ücretli yapılıyor.” dedi. Önce, Almanya için 150 avro, İngiltere için ise 100 pound fiyat çıkardı. Ertesi gün, Avrupa ülkelerindeki fiyatı 100 avroya, İngiltere’deyse 50 pounda indirdi. Bunun üzerine, Avrupa’dan kahkaha sesleri geldi. Biz duyduk, kendisi adına utandık ama Sayın Erdoğan, düştüğü gülünç durumdan hiç utanmadı.
Bakın, ben size doğrusunu anlatayım; Küçük bir ülke hariç, dünyanın bütün ülkeleri, aşıyı vatandaşlarına ücretsiz yaptırıyor. Bununla kalmıyor; Gelişmiş ülkeler, aşı yaptırmaları için, gençlere bir de ödül veriyor. Bununla da kalmıyor; Esnafına, işçisine, memuruna, çiftçisine, Pandemi karşısında ayakta kalabilsinler diye, nakit destekler sağlıyor. Mesela; Sayın Erdoğan’ın, aşıdan 50 pound aldığını söylediği İngiltere, bu süreçte ne yaptı biliyor musunuz? İşyerlerine 15'er bin pound, yani 180 bin lira hibe destek verdi. Devlet, herkesin maaşının yüzde 85'ini, 1 buçuk yıl boyunca ödedi. Bütün işyerlerine, sıfıra yakın bir faizle, 50 bin pound banka kredisi verdi. Vergiler de, yüzde 5'e düşürüldü. Nitekim; Tüm bu gerçekler, öyle çabuk gün yüzüne çıktı ki, Bu kez de kendisi, sanki hiç yalan söylememiş gibi, çıkıp ne dedi? “Biz de dünyadaki ülkeler gibi, aşıyı ücretsiz yapıyoruz” dedi.
Sayın Erdoğan; Aslında aşıyı, vatandaşına kim parayla satıyor biliyor musun? Sen satıyorsun, sen! Hem de bunu, aklınca, çaktırmadan, vatandaşa hissettirmeden yapıyorsun. Tahsilata da, hiç utanmadan, insanlarımız daha ikinci doz aşısını bile olmadan başlıyorsun. Önce elektriğe yüzde 15, ardından da doğalgaza yüzde 12 zam yaptın. 4 kişilik bir ailenin elektrik maliyeti, 183 liradan 211 liraya çıktı. Doğalgaz maliyeti ise, 166 liradan, 186 liraya yükseldi. Yani, 4 kişilik bir aile, eğer 1 sene boyunca yeni zam yapılmazsa, yılda 600 lira, fazladan para ödemek zorunda kalacak.
Devlet Malzeme Ofisi’nin yaptığı açıklamaya göre, 1 doz Biontech aşısının Türkiye’ye maliyeti 12 dolar, yani 100 lira. Yani, 4 kişilik ailemiz, kişi başı 100 liralık ikinci aşı için, toplamda 600 lira ödeyecek. Böyle bir tezgah olabilir mi? Böyle bir devlet yönetimi olabilir mi? Pandemi döneminde, senden başka elektriğe ve doğalgaza, yani temel ihtiyaçlara, zam yapan bir başka hükümet başkanı var mı? Bir etrafına bak bakalım. Bak da utan. Yazıklar olsun.
Elektriğe sadece 1 kuruş zam yapıldığında, mevcut tüketime göre, vatandaşımızın cebinden, 2,3 milyar lira çıkıyor. 12 kuruş zam yapıldığına göre, vatandaşımızın cebinden çıkacak para, 27.6 milyar lira. Bu ne demek biliyor musunuz? Pandemi boyunca vatandaşına, sadece 10 milyar liralık nakit desteği veren Ak Parti iktidarı, aynı vatandaşının cebinden, tek kalemde, bunun yaklaşık üç katını geri alıyor demek.
Bitmedi. Konutlardaki elektriğe yapılan zamdan daha yükseği, işyerlerinin elektriğine yapıldı. Esnafına, üreticisine, istihdam sağlayan firmalara destek vermeyi geçtim, onların elektriğine de, yüzde 20 zam yapıldı. Peki bu ne demek biliyor musunuz? Pandemi boyunca, iktidarın destek olmak yerine, daha da borçlandırdığı işletmelere, yeni maliyetler getirmek demek. Artan enflasyon demek. İşsizlik demek. Yoksulluk demek. İşte size, Ak Parti iktidarının millet sevgisi. İşte size, Sayın Erdoğan’ın işletmelerimize verdiği değer. İşte size, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde ekonomi yönetimi. Son üç yılda, elektriğe, 8 kere zam yapıldı. Ve yapılan toplam zam, yüzde 98.6 oldu. Doğalgaza da aynı dönemde, 13 kez zam yapıldı. Ve doğalgaz fiyatı, son üç yılda, yüzde 110 arttı. Temmuz 2018'de, 350 lira olan bir fatura, bugün artık 735 lira. İşte o nedenle, şimdi biri gelip bana, “Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi nedir?” diye sorsa; zamdır, zulümdür, milletini yokluğa mahkum etmektir derim. Bu ucube sistemin özeti, işte tam olarak budur.
"Erdoğan kendi nefsinde yaşamadığını milletimizin yapmasını istiyor."
"Erdoğan’ın yerinde olsam bizimle konuşanların ne dediğini dikkatle kendim incelerim. Ve durumun kendileri açısından ne kadar vahim olduğunu görürüm."
"Tatlıcı dükkânında çalışan bir genç kadın; 'Yasak kalktı işten çıkarmalar başladı ben üniversite mezunuyum bir tekstil firmasında çalıyorum. KPSS’den 81 puan almama rağmen atamam yapılmadı mecburum çalışmaya. Şimdi de işten atıldım.' Cep telefonuna gelen mesajı gösterdi. Adres verilmiş bir avukatın, arabulucu olarak. İşten ayrılma şartlarını konuşacaksınız diye. Bir başka market sahibi diyor ki 'Faturaları ödemek için bile kredi çektim.' Sayın Erdoğan bunlar Türkiye’nin gerçekleri. Gerçeklerin farkında var artık. O duvar var ya o duvar o duvar senin sarayının duvarları. Milletimizin feryatları o duvarlardan geri dönüyor. Gittiğin yol yol değil .Ya o yoldan döneceksin yad a ilk seçimde tıpış tıpış gideceksin."
"Bu iktidar millete sırtını dönmüş, milletimize verebileceği hiçbir şey kalmamış. Tütün meselesi çok önemli. Böylesine önemli bir konuda bir kanun değişikliği yaptılar yönetmeliğini bil 3 yılda çıkarabildiler. Şimdi de üreticilere 6 ay içinde kooperatiflerinizi kurun. Sayın Erdoğan sen farkında olmayabilirsin ama Kovid diye bir bela var. Viyadük açılışlarında pandemi seni teğet geçmiş olabilir ama üreticilerimiz salgında bin türlü zorlukla mücadele etti. Şimdi utanmadan diyorsun ki süreç 1 Temmuz'da başladı hepinizi yakarım. Böyle vefasızlık olmaz. Sen memleketin sokaklarını bilmiyorsun ama ben sana söyleyeyim, bu millet seni o sandıkta öyle bir yakacak ki şaşacaksın. Buradan iktidara sesleniyorum gelin tütün üreticimizi cezaevine değil tarlalara gönderelim. Bu konudaki tarihi erteleyip çiftçilere zaman tanıyın. Milletin malına çöreklenenleri korumakta pek bir mahirsiniz. Gelin bir kez olsun bu maharetinizi çiftçimiz, milletimiz için kullanın."
Ak Parti iktidarı, milletimizin hazinesini boşalttığı yetmemiş gibi bir yandan da milletin olan ne varsa, haraç mezat satmanın peşinde. MKE’den sonra sırada, bir diğer stratejik kurumumuz TEİAŞ, yani, Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi var. Kamunun, yani milletin olan bu şirket, 2020 yılında, 14.9 milyar lira ciro yapıp, 2 buçuk milyar liraya yakın da kâr etti. Ama buna rağmen bir Cumhurbaşkanı Kararı’yla özelleştirilmesi için düğmeye basıldı. Daha iki hafta önce, yine bu kürsüden gündeme getirdiğim, elektrik dağıtım şirketleri üzerinden yapılan yağma yetmedi, şimdi de toptan satışa niyetlendiler.
Her seferinde, “Biliyorsunuz ben ekonomistim” diyen Sayın Erdoğan, belli ki piyasa yapılarının anlatıldığı derslerde, uyumayı tercih etmiş. Kendisine buradan, ekonomi ile ilgili, ufak bir hatırlatma yapmak istiyorum. Sayın Erdoğan; Ekonomide, “doğal tekel” dediğimiz bir kavram vardır. Belli sektörlerde, tüketiciye en az maliyetle, topluma en fazla faydayı sağlayabilmek için sadece tek bir firmanın olması gerekir. Bunu, ekonomist olduğunu iddia eden herkes bilir. Elektrik iletimi sektörü de işte böyle bir doğal tekeldir. Yani, bu sektörde, hizmetin tek bir firmayla verilmesi, toplumun yararınadır. Çünkü şayet elektrik iletimi, özel bir şirkete geçerse, elektrik fiyatları, o şirketin yararına, toplumun ise zararına olacak şekilde artabilir. Sonuçta da sanayicimiz, çiftçimiz, vatandaşımız, daha da artan elektrik faturalarıyla karşılaşabilir. Tam da bu nedenle; özelleştirme fikrinin anası ve neo-liberalizmin yılmaz savunucusu olan, Margaret Thatcher bile iktidarında elektrik iletimini özelleştirmemiştir.
Sayın Erdoğan; Seni tekrardan uyarıyorum: Elektrik iletimi, stratejik bir öneme sahiptir. TEİAŞ’ın, yük dağılımını kontrol edip, Türkiye’deki, anlık elektrik arz-talep dengesini kontrol etmek gibi, hayati bir görevi vardır. İşte bu nedenle, TEİAŞ, kâr amacı gütmemesi gereken bir kurumdur. Bu sektörün kontrolü kamuda olmazsa, ekonomik bağımsızlığımız tehlikeye girer. Gel, bir kez olsun bizi dinle, bağımsızlığımızı tehlikeye sokabilecek bu yanlıştan, çok geç olmadan dön. Yeter artık! Türk Devleti ve Türk Milleti’nin varlıkları, senin ve iş bilmez kadrolarının oyuncağı değildir.
“Faiz sebep enflasyon sonuçtur.” anlayışının ülkeyi getirdiği nokta ortada. Daha dün gibi hatırlıyorum. 2018 genel seçimlerinde, dolar 4 liraya, avro da 5 liraya yükselmişti. Aynı uyarıları o zaman da yapmıştık. “İş bilmez damadından, ekonomi bakanı olmaz, Türkiye’nin altını oyuyorsun.” dedik. “Demokrasi olmadan, ekonomi düzelmez.” dedik. “Merkez Bankası’nı sarayın arka bahçesine çevirirsen, Türkiye’nin itibarı kalmaz.” dedik. Aradan üç sene geçti; Bugün dolar, 8.7 liralara, Avro da, 10 buçuk liralara geldi. Türkiye, üç yıl öncesini bile, mumla arar oldu.
Keşke olmasaydık ama; o zaman da haklıydık, bugün de haklıyız, yarın da haklı çıkacağız. Bu gerçek artık tescillenmiştir. Kayıt dışı ekonomi gibi, yüksek enflasyon gibi, ithalata bağımlılık gibi, Sayın Erdoğan da artık Türkiye ekonomisinin yapısal bir sorunu haline gelmiştir. Ne son 10 yılda, ne son 5 yılda, ne de son 3 yılda yaşadıklarımızdan, tek bir ders dahi çıkaramadı. Öğrenmeye kapalı, akla ve bilime düşman, demokrasiyi de zayıflık olarak gören bu zihniyet, Türkiye’nin en büyük yapısal sorunudur. İşte o nedenle, Sayın Erdoğan gitmeden, Türkiye zenginleşemez. Sayın Erdoğan ve arkadaşları gitmeden, Türkiye özgürleşemez. Bu iktidar değişmeden, Türkiye düze çıkamaz. Bu değişimi ne kadar önce yaparsak, ülkemiz adına o kadar hayırlıdır.
Türkiye, yeni bir sayfa açmamızı bekliyor. Milletimiz, güçlü, zengin ve mutlu bir ülkede yaşamak istiyor. Biz bu çağrıyı duyduk ve geçtiğimiz hafta, Artagan’ı açıkladık. Büyük bir mutlulukla görüyoruz ki, sadece biz değil, artık tüm Türkiye, Artagan’ı bekliyor. İktidara oy vermiş olanlar da muhalefete oy vermiş olanlar da tüm vatandaşlarımız, Artagan etrafında birleşiyor.
Teknolojiyi kullanarak, dünyanın en baskıcı düzenini kurmak da mümkün, dünyanın en demokratik düzenini kurmak da mümkün. Artagan, teknolojinin demokrasi tarafındadır. Biz Artagan’la, bu eğri düzeni, kökten değiştireceğiz. Ve bizden sonraki nesillere, hak ettikleri bir Türkiye’yi miras bırakacağız. Bizim amacımız, sadece iktidara gelmek değil, 100 yıl sonra bile hatırlanacak, yeni bir hikâye yazmaktır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu ülkeye nasıl bir miras bıraktıysa, aynı onun yaptığı gibi, milletçe gurur duyacağımız kutlu bir miras bırakmaktır.
Sayın Erdoğan; Ne ekersen, onu biçersin. Sen, aklını rant için kullandın, ortaya Kanal İstanbul gibi bir ucube çıktı. Biz, aklımızı milletimiz için kullandık, ortaya, zengin bir Türkiye’nin kapısını açan, Artagan çıktı. Sen, önce şahsım, sadece şahsım dedin, ortaya Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi gibi bir ucube çıktı. Biz, önce millet, önce memleket dedik, ortaya, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çıktı. Liyakat işte budur. Vizyonlarımız arasındaki uçurum işte budur. İYİ Parti’nin farkı işte budur. Bu kadar basit.
Aziz milletim, değerli milletvekilleri; Dünya, dijital çağda hızla ilerliyor. Türkiye, bu yeni dünyadaki yerini almadığı taktirde, İktidarın zenginlik masallarını dinlemeye, maalesef devam edeceğiz. Doğru zamanda, doğru yatırımlar yaparak, doğru kararlar alarak, dünyanın gerisinde kalmamak, artık ülkeler için kritik önem taşıyor. Çünkü, bu değişimleri sonradan yakalamaya çalışmanın maliyeti, artık çok yüksek. Son 20 yılda, 3G’den 5G’ye hızlı geçişimizin nedeni, veri hızındaki artış ihtiyacıdır. 3G ile, 2 saatlik bir filmi indirmek, 26 saat sürüyordu. 4G ile bu süre, 6 dakikaya indi. Ama 5G bunu, 3,6 saniyeye indirmeyi vadediyor.
Peki, Türkiye bu hızın neresinde? Çok uzak değil, 2025 yılında, 5G bağlantı sayısının, ülke nüfuslarına oranı; Japonya’da yüzde 83, Kore’de yüzde71, ABD’de yüzde 55, Fransa’da yüzde 47, Çin’de ve Rusya’da ise yüzde 32 olacak.
Peki Türkiye için beklenti ne kadar? Sadece yüzde 13. Belli ki yeniliklere yetişemiyoruz, peki mevcut internetimiz ucuz mu? Hayır, tam tersine. Gelişmiş ülkelerin vatandaşları, internete, gelirlerinin yüzde 0.5 ila yüzde 1 buçuğunu ödüyorlar. Bizse, bu yavaş internete bile, gelirimizin yüzde 2’sini ödüyoruz. Mesela, bir Portekizli ile bir Türk vatandaşı, internete, gelirine göre aynı oranda para ödese de, Portekizli, 5 kat daha hızlı internet kullanıyor. Peki bunları neden anlatıyorum?
Mesela; hala iç karışıklıklarla uğraşan, Ukrayna’daki bir genç, bir oyunu 20 dakikada indirebiliyorken, bu sürenin, Türkiye’de 40 dakika olması, çok mu fark ediyor? Evet, gerçekten çok fark ediyor. Çünkü yapılan araştırmalar gösteriyor ki; internet hızıyla, ekonomik büyüme arasında, çok yakın bir ilişki var. Dünya Bankası raporlarına göre, internet hızındaki yüzde 10’luk bir artış, ekonomide, yüzde 1,3’lük bir büyüme demek. Yani, internet hızlandıkça ekonomi büyüyor. Dolayısıyla, kafayı betona takmış bu iktidar geciktikçe, Türkiye kaybetmeye devam ediyor. Yalnızca ekonomik büyüme değil. İstihdamın da internetle yakından bir ilişkisi var. Yapılan bir çalışma, internete erişim ve internet hızı arttıkça, istihdam oranının da yüzde 1,8 oranında artacağını gösteriyor. Yani, internete erişebilmek ve hızlı bir internet kullanmak, başta iş bulma ve beceri geliştirme imkanlarını artırdığından, istihdama olumlu bir katkıda bulunuyor.
Peki, interneti hem yavaş, hem pahalı sunan ülkemiz, onu erişilebilir hale getiriyor mu? Maalesef hayır. Gelin basit bir karşılaştırma yapalım: 2010 yılında, Türkiye’deki geniş bant internet abonesi sayısının nüfusa oranı, yüzde 9 olarak ölçülmüş. 2020 yılının son çeyreğinde ise, bu oranı yüzde 18 buçuğa çıkarmışız. Ak Partili arkadaşların, sevinç çığlıklarını duyar gibiyim. Ama çok sevinmesinler. Çünkü aynı dönemde, OECD ortalaması, yüzde 24’ten yüzde 32’ye çıkmış. Macaristan, yüzde 19’dan yüzde 32’ye, Yunanistan ise, yüzde 19’dan yüzde 39’a gelmiş. Türkiye’nin, gösterdiği performansla geride bıraktığı, sadece iki ülke var: Meksika ve Kolombiya. Üstelik, Meksika’nın bizi geçmesi de an meselesi.
2019 yılı verilerine göre, nüfusumuzun yalnızca yüzde 74’ü internet kullanıyor. Bu oran, Rusya’da yüzde 82, Macaristan’da yüzde 80, Güney Kore’de ise yüzde 96. Fas’ta bile, Irak’ta bile, nüfusun yüzde 75’i internet kullanıyor. Maalesef Türkiye, nüfusunun internete erişimi konusunda, 2007’nin Almanya’sını, daha yeni yakalamış durumda. Yetersiz internet altyapısına, yalnızca makro-ekonomik etki ve istihdam üzerinden bakmak da yeterli değil. Konunun başında da söylediğim gibi, dünya değişiyor. Gelişen teknoloji, beraberinde yeni değer setleriyle geliyor.
Yeni ekonomide gençler, internet üzerinden yeni bir dünya kuruyor. Bugün artık hayatımızda yepyeni kavramlar var. Artık Gig Ekonomisi’nden bahsediyoruz. Dijital Göçebelik’ten bahsediyoruz. Yeni Medya’dan bahsediyoruz. Yeni nesil eğlence platformlarından, e-spordan bahsediyoruz. Peki bu kısıtlı erişim ve düşük hız ile, küresel trendleri yakalayabilir miyiz? Maalesef yakalayamayız.
© Tüm hakları saklıdır.