Söyleşi

AKP'nin riski ne, CHP ne yaparsa kazanır?

Erken seçim ihtimali ortadan kalktı mı? Tayyip Erdoğan neden 2015’te bırakmak istiyor? Tarhan Erdem t24.com.tr'nin sorularını yanıtladı.

11 Temmuz 2010 03:00

SELİN ONGUN
[email protected]



22 Temmuz 2007 seçiminin Adalet ve Kalkınma Partisi’nden (AKP) başka bir galibi daha vardı; Tarhan Erdem. Seçimden önce Erdem’in şirketi KONDA’nın araştırmasında AKP yüzde 47.9 ile tek başına iktidar, CHP yüzde 19.5 ile ana muhalefet, MHP de yüzde 14.1 ile üçüncü parti olarak görünüyordu.

 

KONDA  Yönetim Kurulu Başkanı, eski CHP Genel Sekreteri, Radikal yazarı Tarhan Erdem o zaman da söylemişti: “Siyasi müneccimlik yapmıyoruz, veri topluyoruz.”

 

Bu söyleşide de bir “veri madencisi” olan Erdem yine  “seçim toto” oynamadı. Projeksiyonu önce CHP’nin 12 Eylül’de yapılacak referandum kampanyasına çevirdi: “Genel seçimin kaderini Kılıçdaroğlu’nun 10 gün içinde yapacağı hareket belirleyecek.”

 

Erdem,  bu cümleyi kurduğunda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, referanduma yönelik “Hayır'da hayır var” değerlendirmesini yapmamıştı.  Söyleşi esnasında öğrendiğimiz bu açıklamadan sonra Erdem yine “Kader Kılıçdaroğlu’nda” diyerek ekledi:

“Deniz Baykal’ın yaptıklarını sürdürmesi beklenseydi, oraya zaten o gelmezdi. Kendi var oluş sebebini hatırlamalı. Sokaktaki laflar, parti içi muhalefet, bunlar kartondan binalar.”

 

Erken seçim ihtimali ortadan kalktı mı? Tayyip Erdoğan neden 2015’te bırakmak istiyor? AKP için referandumda yüzde kaç “evet” başarı anlamına gelir? Tarhan Erdem’e göre neden yüzde 60'lar düzeyinde “evet” oyu çıkmayabilir? BDP referandumu boykot ederse ne olur? Genel seçimin kaderini neden CHP belirleyecek? Baykal döneminde kerhen CHP’ye oy veren, Kılıçdaroğlu ile umutlanan kitle, “Hayır'da hayır var” sloganı ile “Goodbye Gandi” diyebilir mi? Türban yasağına karşı bir CHP, muhafazakârların oy blokajını ne ölçüde kırar? CHP’nin son kullanım tarihinin başlangıcı kimin elinde?

 

Tarhan Erdem’in www.t24.com.tr  ‘nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

 

‘Erken seçim olmaz, Erdoğan 2015’te bırakacak’

 

Anayasa Mahkemesi’nin “kısmi iptal” kararına kadar Ankara kulislerinde reyting alan o şıkkı sorarak başlayalım; erken seçim ihtimali ortadan kalktı mı?

 

Erken seçim netice itibariyle iktidarın vereceği bir karardır. Ama bence referandum neticesinde “evet” oyları yüzde 90 bile olsa Tayyip Bey, genel seçimi tam zamanında, 17 Temmuz 2011’de yapacaktır. “Ben çok yüksek bir oy aldım, peşinden genel seçime gidelim, bir sene kaybetsek de, bu desteği tekrar garanti edelim” demez.

 

Neden?

 

Erdoğan’ın kendi hayat programı hakkında bir tahminim var. Bunu da Tayyip Bey’in geçen Ocak ayında ifade ettiği, “Zaten tüzüğümüze göre üçüncü dönemden sonra,  dördüncü dönem tekrar aday olamam” sözlerine atıfta bulunarak dile getiriyorum. “Dördüncü dönem aday olmam” demek, “2015 genel seçimlerinde aday değilim” demektir. 2011 yılında yapılması gereken seçimi 2010’da yapmak da Erdoğan’ın 2014 yılında aday olmaması anlamına geliyor.

 

Erdoğan 2014 yılında değil de neden 2015 yılında bırakmayı tercih eder?

 

Çünkü 2015 yılında bırakmak demek, 2014 yılında yapılacak genel kurultayda yeni bir genel başkan seçtirmek, bu da AK Parti için “Yeni Başbakanımız bu kişi olacak” demektir. Bir de Tayyip Bey’in, genelde her liderde olduğu gibi, “Başladığımız projelerin açılış kurdelelerini ben keseyim” gibi bir eğilimi vardır, o projelerin bitmesini bekleyecektir. Diğer yandan şunu açıkça söylüyor; “Erken seçim yapmayız, milletin verdiği emaneti zamanında alır, zamanında bırakırız.” Ancak tabii referandumdan “Hayır” sonucu çıkarsa, işler değişir.

 

‘Mutlaka yüzde 60 ‘evet’ oyu çıkacak diye bir şey yok’

 

Böyle bir şıkkı gerçekçi buluyor musunuz siz?

Hayır ama halk oylamasından “Mutlaka yüzde 60 ‘evet’ oyu çıkacak” diye bir şey de yok. Çünkü bunu önümüzdeki 10 gün içerisinde partilerin göstereceği tutum belirleyecek.

 

Hemen bir alıntı yaparak soralım: Adil Gür, T24’e verdiği söyleşide “Referandum ayında aş, iş, yoksulluk konuşulmadan gündem Ergenekon, Balyoz ile şekillendiği bir süreçle şekillense bile ‘evet’ oylarının yüzde 38’in altına düşeceğine kanaat getirmiyorum” demişti. Katılır mısınız?

 

Yüzde 38 “evet”, yüzde 62 “hayır” demek. Bu da büyük bir mağlubiyet, böyle bir sonucu iktidar kaldıramaz. Erken seçime gider.

 ~

‘Yüzde 54 evet oyu, AK Parti için başarı anlamına gelir’

 

AKP için bu referandumda yüzde kaç “evet” başarı anlamına gelir?

 

Bence yüzde 54 ve üzeri. Çünkü halk oylamasında sandığa giden seçmende zaten “evet” eğilimi vardır. Dolayısıyla yüzde 51 “evet” almak, AK Parti’nin ancak hukuken “Kazandık” diyebileceği bir orandır. “Başarı” denilecekse, hiç değilse bunun birkaç puan üzerine çıkmak gerekir.

 

Diğer yandan “Bugün genel seçim olsa AKP yüzde 47 alır” diyenler mevcut…

 

Evet? (Gülerek)

 

Siz, araştırma sonuçlarına dayanmadan seçim toto oynamayı reddediyorsunuz, ama 2010’da yapılacak bir genel seçimin AKP için yüzde 47 ile sonuçlanacağını söylemek sizin için hangisi? Gülünecek bir varsayım mı, gerçekçi yanları var mı?

 

Seçim için araştırma yapmak çok başka bir konu, tahmin ise çok zor bir şey. Bir parti için “Yüzde 50 oy alır” diyen de, “Yüzde 20’de kalır” diyen de haklı olabilir.

 

O zaman şöyle soralım;  bugün bir genel seçim olsa birinci, ikinci, üçüncü partiyi tahmin etmek için sizce araştırma yapmaya gerek var mı?

 

Var. Aksi halde biz nereden para kazanacağız? Şaka bir yana bence birinci, ikinci, üçüncü için kesinlikle araştırma yapmaya gerek var.

 

‘Seçimin kaderini Kılıçdaroğlu’nun hareketi belirleyecek’

 

Genel izlenim eşliğinde sorsak; CHP ve MHP’nin ikincilik ve üçüncülük yerlerini, bu seçimin kaderini ne belirler?

 

Türkiye’nin kaderini Kemal Kılıçdaroğlu’nun önümüzdeki bir hafta, 10 gün içinde yapacağı hareket belirleyecek. CHP, yeni, ilerici, devrimci bir parti haline dönüşecek mi, dönüşmeyecek mi; mesele bu. Kılıçdaroğlu’nun bu süreçte vereceği ilk “ciddi imtihan” ya da “tuzak” Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa değişikliğine yönelik belirleyeceği politika olacak. “Referandumda hayır, deyin” demek, CHP tutucu, kapalı politikalarına devam edecek demektir. Oysa Kılıçdaroğlu, alçak profil bir kampanya götürür, “Halk oylamasında CHP’nin hayır veya evet politikası yoktur. Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla bu bizim partimizin meselesi olmaktan çıkmıştır. Söz milletindir” gibi sade bir değerlendirme yaparsa bunun anlamı şudur; Kemal Kılıçdaroğlu, etrafının baskısına rağmen, CHP’nin politikalarında reform yapabilecektir. (Tarhan Erdem bu değerlendirmeyi yaptığı esnada Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Hayır'da hayır var” sözleri televizyonlara son dakika haberi olarak yansımamıştı. Erdem’in söyleşi esnasında sesi kısık olan ekrandan öğrendiğimiz bu gelişmeye yönelik değerlendirmelerini aşağıda bulacaksınız.)

 

‘Özyürek, Kılıçdaroğlu’nun sıkıştırmak için, referandum CHP için tam seçimdir, dedi’

 

Mustafa Özyürek’in Anayasa Mahkemesi’nin kararından hemen sonraki açıklaması “Referandum CHP için tam bir seçimdir” oldu.  Kılıçdaroğlu, referandum kampanyasını bu tez üzerine kurarsa?

 

 

Bence Özyürek, karardan hemen sonra yaptığı bu açıklamayı Kılıçdaroğlu’nu köşeye sıkıştırıp, Anayasa değişikliğine tam karşı pozisyonuna çekmek istediği için yaptı. Bunu kendisi de biliyor. Anayasa Mahkemesi’nden toptan bir iptal kararı çıksaydı, Kılıçdaroğlu’nun sırtından bu yük kalkacaktı, durumu hafifleyecekti.  Az önce konuştuk, Kılıçdaroğlu’nun vereceği ilk ciddi imtihan referanduma yönelik politika olacak. Karşısında kaçınamayacağı bir karar var; “Referandumda hayır deyin” mi, “Söz milletindir” mi diyecek? İşte burada bir “tuzak” var. Eğer, doğru olanı yapıp, “Söz milletindir” derse, Kılıçdaroğlu’nun başarısız olmasını isteyen CHP’liler, Deniz Baykal, “Bu parti, bu kadar ay, anayasa paketiyle mücadele etti” diyecektir. Yok, halkoylamasının yanında vaziyet alır, sert bir seçim çalışmasına girerse de sonuç belli; zaten halkoylamasının yapısından gelen bir mağlubiyet riski var.

 

‘Baykal’ın politikalarını sürdürmek CHP’nin lideri için ölmektir'

 

Tam burada Anayasa Mahkemesi’nin kararını değerlendiğiniz NTV’deki canlı yayında kurduğunuz yarım kalan o cümleyi soralım; “Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsam her sabah aynaya bakarken korkmak yerine…”

 

Her sabah aynaya bakarken korkmak, ölüme gitmektir. Çünkü Deniz Baykal’ın bıraktığı politikaları sürdürmek CHP’nin başındaki bir politikacı için her gün ölmek, statükonun yanında kalarak, devrimciliği, değişimi hiç hakkı olmayan AK Parti’ye vermek demektir. Eğer Deniz Baykal ya da CHP, AK Parti’ye karşı çıkmak yerine onların önerilerinin üstüne çıkan devrimci politikalar yapmış olsaydı bugün iktidarın tam eşiğindeydi. Şimdi bu referandum meselesinde de Kemal Kılıçdaroğlu bunu anlayacak mı, anlamayacak mı; işte buradayız.

~
 

‘Tayyip Erdoğan öyle bir hata yapar ki, her şey değişir’

 

Aslında referandumun siyasi pratikteki yansıması da belli; bu referandum sonucu, AKP’ye tek başına iktidar rüzgârını verir mi, Gandi “rüzgârını” ne kadar keser?

 

AKP yeniden tek başına iktidar olur mu; bunu doğru cevaplamak için henüz çok erken. Ama şu var; iktidar değişikliği Kılıçdaroğlu’nun başarısından olabileceği kadar Tayyip Erdoğan’ın başarısızlığından dolayı da doğabilir. Hangisinin hatasının veya başarısızlığının sonucu etkileyeceği de iki ay içinde belli olur. Kemal Kılıçdaroğlu’nun önünde iki yol var; Kılıçdaroğlu, hiçbir şey yapmadan, Tayyip Bey öyle bir hata yapar ki, her şey değişir. Deniz Bey olsaydı, Tayyip Bey’in bütün hatalarına rağmen sonuç fark etmezdi. Şimdi böyle bir mantıkla Kemal Bey, kendisine akıl verenlerin “Siz hiçbir şey yapmadan bekleyin, Başbakan’ın hataları işi halledecek” lafına mı inanacak yoksa sahiden devrimci bir yol mu izleyecek? Şu an görünen o ki, somut, ileri adımlar yerine “Tayyip Bey’in hatalarından bize artılar düşecek” gibi bir yolu tercih ediyor.

 

‘Halk oylaması sürecinde tüm partilerin tutumu hayati olacak’

 

Tayyip Erdoğan için hatadan kastınız, mesela artan terör karşısında “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” ya da yoksulluk tartışmasında “Ananı da al git” gibi bir gaf mı?

 

Bu tip gafların yanı sıra sürekli polemikçi tutumu ya da her tartışmayı dini ve ahlaki referansa bağlayan üslubu. Bu toplum muhafazakâr, ama şeriatçı değil. Tayyip Bey’in kurduğu bu referansları kabulleneceği bir eşik var. Tayyip Bey bu aşamada öyle bir söz eder ki, bu eşiği aşar. Elbette bir tek gafla toplumun genelinde büyük tercih kaymaları olmaz. Burada mesele, CHP’nin Kemal Kılıçdaroğlu’nun benimseyeceği yol ile Türkiye’nin siyasi kaderini değiştirmesi veya değiştirememesidir. Halkoyuna giden süreçte ve 12 Eylül’den sonraki aylarda Kılıçdaroğlu kendi kararıyla veya çevresinin telkini ile, CHP’nin eski politikasında kalırsa, onu sürdürürse; Kemal Kılıçdaroğlu, kurulu düzene, statükoya bağlanmış olacaktır. Eğer kendi içinde bir ateş varsa ve o ateşi yakmak için fırsat arıyor ise bu bir fırsattır.

 

‘BDP boykot kararı verirse tabanına zor hâkim olur’

 

Diğer mesele de şu; halkoyu sürecinde tüm partilerin göstereceği tutum yine hayati olacak. Örneğin BDP’nin işi şu bakımdan zor. BDP, “Bu anayasa değişikliği içindeki maddeler kötüdür, yanlıştır” diyemedi, diyemezdi de! Karşı çıktıkları nokta, paketin kendi taleplerini içermemesi oldu ve boykot seçeneğini söyleyegeldi. Şimdi, “Bu paket eksiğine rağmen doğrudur. Ama buna evet derseniz AK Parti’ye oy vermiş olursunuz”  derse tabanına hâkim olması zor. Burada tabii PKK’nın da kararları önemli. Ben Öcalan bakımından meseleyi o kadar sorunlu görmüyorum. Öcalan, referanduma iki hafta kala zaten uygulanmakta olan kararı tebliğ edecektir. (Tam bu esnada açık olan haber kanalında Kılıçdaroğlu belirince, televizyonun sesini açıyoruz. Alt yazı, Tarhan Erdem’in umduğunun aksine şöyle: “Hayır'da hayır var.” Erdem’in refleksi ironik: “Hayırlı olmaz!”  Söyleşmeye “Kılıçdaroğlu ve referandum” maddesi ile devam ediyoruz.)

 

‘Hayır'da hayır var demek, yeni CHP gibi bir misyonu yok demek’

 

Mustafa Özyürek’in açıklamaları ve Kılıçdaroglu’nun tutumu arasında çok fark yok gibi?

 

Öyle, fark yok. “Mustafa Özyürek şunu dedi, Deniz Baykal ne yapar, parti içi muhaliflerim ne der” telaşı.  Yarın belki bu sözlerini tashih eder, diyeceğim ama slogan o kadar keskin ki. Sonra henüz Anayasa Mahkemesi kararı yayınlanmamış, metni görmemiş, partinin karar organlarında konuşulmamış, kürsüden politika tayin ediyor. Bunda ciddiyet yok. CHP, eğer eski politikalarla gidecekse şansı yoktur, Kılıçdaroğlu’nun bunu görmesi lazım. 

 

Bunları parti içinde muhalefet ilk anda “toz kaldırmasın” diye söylemiş olabilir mi?

 

Burada iki sebep var; “Yeni CHP” gibi bir misyon biçmiyor ya da kendisinde bu misyonu görüyor ama şimdilik çevresini idare ediyordur.

 

Hangisi daha gerçekçi?

 

Birincisi.

~
 

‘Türban yasağına karşı bir CHP, muhafazakârların oy blokajını ne ölçüde kırar?’

 

Baykal döneminde kerhen CHP’ye oy veren ama Kılıçdaroğlu ile umutlanan kitle, “Hayır'da hayır var” sloganı ile “Goodbye Gandi” diyebilir mi?

Bu söz belirleyici olamaz ama bardağa bir damla daha düştü. Bundan önceki damla başörtüsü konusunda, “Aslında öyle demedim” sözleriydi.

 

O bardağa “Biz türban yasağına karşıyız” damlası düşseydi?

 

O bardaktan bir kaşık almak demek olurdu.

 

CHP, çok net şekilde “Türban yasağına karşıyız” dese, AKP'ye oy veren muhafazakâr kesimin CHP blokajını ne ölçüde kırar?

 

Bir rahatlama olur elbette, halk partisine daha rahat bakmak ister, ama başka deliller de arar. Tek söz bu blokajı yıkmaya yetmez. İnsanlar rüzgâra bakarak oy vermez, bu partinin güvenilir, ciddi, devlet yönetebilir bir parti olduğuna tek sözle ikna olmaz. “Merdiven altındaki başörtülü kızlar” ifadesini kullandı Kılıçdaroğlu. O insanları ikna etmek için tek başına, bu söz yeter mi? O kızlar oraya nasıl gelmiş, milyonlarca yoksul adayı genci kapsayan diğer konuların içinde bu söz ne anlama geliyor? Söylemek istediğim şu; temel konularda slogan laflar, “çömeldin çömelmedin” tartışmaları, AK Parti’yi şaşırtmaz, “Bu adam bugün ne önerecek?” acaba dedirtmez. Örneğin Kürt sorunun konuşurken, “Bölgede hayvancılığı yok ettiler” demekle bu iş olmaz. Kürt sorununa dair kapsamlı programı olan bir CHP, Türkiye’nin kaderini değiştirir.

 

Tarhan Erdem’den Kılıçdaroğlu’na Kürt sorunu için paket önerisi

 

“Kemal Kılıçdaroğlu’nun dikkatine” bir liste istesek sizden?

 

Kılıçdaroğlu’nun önce “Ben Türkiyeliyim. Anayasanın 66. maddesindeki Türk kelimesi kaldırılmalı, yerine Türkiye yazılmalı” demesi lazım. Seçim barajının yüzde 3 ilâ yüzde 5 arasında çekilmesi (7’ye değil) gerektiğini net olarak söylemeli. “Yerelleşmeden korkmayın, Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi normlarına ulaştıracak bir genel yerelleşme reformu yapalım” demeli. “GAP projesine, bölge ülkelerinin de işbirliği ile devam edelim, hayvancılığın tekrar geliştirilmesi için iktisadi bir reform yapalım, bu çerçevede meslek yüksekokullarının sayısı ve kalitesi artıralım, bölgede anadilde eğitim olanağı, ülke çapında gereken yerlerde anadilin öğretimi sağlayalım, şiddete karışmamış PKK militanlarının, düşünce ve ifade suçlarından hüküm giymişler için af çıkarılmasına ve tutuklu yargılananların tutuksuz yargılanmalarına olanak sağlayalım.” Tüm bunlar önce CHP’nin söylemesi ve gerçekleştirmesi gereken noktalar.

 

‘Kürtlerin yaşadığı ülkelerle ‘Euroregion uygulaması’ yapılmalı’

 

Mesele basmakalıp öneriler de değil; yeniyi bulmak ve projelendirmek. Şimdi Kılıçdaroğlu, “Bölgesel işbirliğine önem verilmeye devam edilmeli” derken eklese, “Suriye ile yapılan sınır anlaşmalarının benzerleri Irak ve İran’la da imzalanmalı ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgede, Avrupa Birliği’ndeki Euroregion uygulamasına benzer bir ticari, kültürel işbirliği, insan ve mal dolaşımı serbestisi getiren bir antite yaratılmaya çalışılmalı.” İşte bunlar ciddi bir politikadır. “Ben Avrupa Birliği’nden yanayım ama biz onurlu bir devletiz!”, böyle bir çerçeve ile olmaz bu iş. Bu anayasaya “Hayır” diyeceksiniz ve insan haklarını savunacaksınız,  o nasıl olacak?

 

‘Necla Arat’a eskiyi unutamıyorsanız, partide kalmayın demeliydi’

 

Somutlaştırmak için soralım; örneğin başörtüsü polemiğinde Kılıçdaroğlu, Necla Arat’a ne deseydi bardaktan bir kaşık su alırdı?

 

Necla Hanım’ın başörtüsü konusundaki kanaatine atıfta bulunarak, “Biz bu düşünceleri terk ettik. Eskiyi unutamıyorsanız, yenilenemiyorsanız bu partide kalmayın” gibi bir tavır geliştirmeli. Ama diyemiyor. Kemal Bey, kararını vermeli; “Ben gerçekçi olmayan politikaları devam mı ettireceğim yoksa yeni bir devlet adamlığımı çizeceğim?” Kendisinden Deniz Baykal’ın yaptıklarını sürdürmesi beklenseydi, oraya zaten o gelmezdi. Kendi var oluş sebebini hatırlamalı. Sokaktaki laflar, parti içi muhalefet, bunlar kartondan binalar. Öyle olmasa Kılıçdaroğlu, “Ben adayım” dedikten iki saat sonra 96 milletvekilinin 67’si adaylığı için imza verir miydi?

 

 ‘AK Parti’nin tutumu, demokrasi için yeni Anayasa, sözlerine ters’

 

“Kemal Kılıçdaroğlu’nun Baykallaşması CHP’nin son kullanım tarihi olur.” Bu ifade abartılı mı sizce?

 

Son kullanım tarihinin başlangıcı olabilir, tehlikeli bir yere gelir. Bakınız yapılan yanlışlıklar lafla tamir edilmez. Örneğin bugün Anayasa Mahkemesi CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun işini zorlaştıran, AK Parti’yi rahatlatan bir karar verdi. Tamam, doğru, ama burada herkesin atladığı bir yanlış var. “Baykallaşmamak” için önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirmesi gereken bir nokta; Anayasa Mahkemesi bir yetki gaspı yaptı, bu sorunu ortaya koyması lazım. AK Partililer referandum sonucundan memnun oldukları için bu yetki gaspını neredeyse görmezden geliyor. Oysa bu tutum, AK Parti’nin “demokrasi için yeni Anayasa yapacağız” sözlerine ters. Şimdi Kılıçdaroğlu, bunu gündeme getirse, yeni bir politika geliştirebilir. “Mahkemenin dört beş ibareyi kaldırması, yeni bir metnin ortaya çıkması demektir. Halk hangi metne karar verecek?” dese ne olur biliyor musunuz; yer yerinden oynar.