Gündem

"AKP'nin 'aile sırları'; Abdullah Gül, Erdoğan'a rağmen cumhurbaşkanı oldu"

"Gül ve Davutoğlu'nu FETÖ'cülükle suçlar, hapse atarız' sözünü Şentop söyledi"

18 Mayıs 2018 10:41

Uzun yıllar 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün basın danışmanlığını yapan Ahmet Sever’in, görev süresinde yaşadıkları ve sonrası ile ilgili tarihi bilgilerin yer aldığı ikinci kitabı bugün piyasaya çıktı. Sever, “Kapalı Kapılar Ardındaki Siyasi Sırlar – İçimde Kalmasın - Tanıklığımdır” isimli kitabında, Gül’ün Erdoğan’ın engelleme girişimlerine rağmen 2007 yılında son dakikada yaptığı basın toplantısı ile Cumhurbaşkanı olabildiğini açıkladı. Geçen yıl yapılan referandumdan önce İngiliz gazeteci Daved Gardner’e ‘Gül ve Davutoğlu’nu FETÖ’cülükle suçlar, hapse atarız’ diyen AKP’linin TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop olduğunu belirten Sever, bu sözün Erdoğan’ın onayı olmadan söylenemeyeceğini savundu.

Cumhuriyet'ten Kemal Göktaş, Sever'in kitabına ilişkin olarak şu bilgileri paylaştı: 

‘Sen karışma Sadullah!’

Yandaş medyada Abdullah Gül’ün cemaate yakın olduğuna ilişkin suçlamalara değinen Sever, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in Ergenekon davasında tutuklanmasının ardından yaşananları anlattı. Sever Kitaba göre, Şık ve Şener tutuklandıktan sonra dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Başbakanı Erdoğan’la görüşmeye gittiğinde Özel Kalem’de İstanbul İstihbarat Daire Başkanı Ali Fuat Yılmazer’i (halen FETÖ’den tutuklu) gördü. Yılmazer, Ergin’e Şık ve Şener’in tutuklanma gerekçelerini gösteren bir sayfa verdi. Kâğıdı okuyan Ergin, Yılmazer’e “Bu suçlamalarla değil tutuklamak, kimlik bile soramazsınız. Sayın Başbakan’ı da bu dayanaksız suçlamalarla yanlış yönlendirmeyin” diye uyardı. Ergin, Erdoğan’ın yanına girdiğinde tutuklamalardan duyduğu endişeyi paylaştı, 2 gazetecinin tutuklanmasını gerektirecek delil olmadığını, bunun Ergenekon ve Balyoz davalarının meşruiyetine gölge düşüreceğini söyledi. Erdoğan’ın tepkisi kısa ve sertti: “Ne yani? Yargıya müdahale etmek mi istiyorsun? Yargının işine karışma.” Sever, kitaba, bu bilgileri teyit etmek için aradığı Sadullah Ergin’in bilgi vermediğini ancak başka kaynakların doğruladığı notunu düştü.

İçimde Kalmasın Tanıklığımdır : Kapalı Kapılar Ardındaki Siyasi Sırlar‘Cemaat, Ergin’i istemedi’

Ergin’in, Cemaat’in yargıda güçlenmesinden tedirgin olduğunu, şimdi firari FETÖ’cü olan Zekeriya Öz’ün başına buyruk, keyfi tavırlarından rahatsız olduğunu belirten Sever, Ergin’in 13 ay boyunca, Öz’ün randevu taleplerini geri çevirdiğini ve bu yüzden cemaat Ergin’in bakan olmaması için yoğun kulis yürüttüğünü yazdı. 15 Temmuz’dan sonra Ergin’e FETÖ’cü etiketi yapıştırılmaya çalışıldığını belirten Sever “Oysa, yargıdaki tüm operasyonlar, Erdoğan’ın Cemaatçi istihbaratçı ve savcılarla yakın iletişimi, bilgisi ve onayı ile yürütülüyordu. Zekeriya Öz de doğrudan Erdoğan’a bağlı çalışıyordu” diye yazdı.

Gül-Cemaat gerilimi

Cumhurbaşkanı Gül’ün Şık ve Şener’in tutuklanmaları ile ilgili kaygı duyduğunu belirten açıklamasının ardından Savcı Öz’ün Gül’ü doğrudan hedef alarak “Hiçbir makam ve merci bize talimat veremez” diye karşı açıklama yaptığını anımsatan Sever bu olayın Gül’ün Cemaat’e karşı koyduğu ilk açık tavır ve yaşanan ilk gerilim olduğunu yazdı.

Ahmet SeverO toplantının perde arkası

Sever, yazdığı ilk kitaptan sonra dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in aradığını ve 11 Ağustos 2014’de, AKP olağanüstü kongresinin Cumhurbaşkanı Gül’ün görev süresinin bitiminden bir gün önce gerçekleştirilerek AKP Genel Başkanlığına aday olmasının önlenmesine ilişkin kararın alındığı Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısında neler konuşulduğuna açıklık getirdiğini belirtti. Ergin, MKYK toplantısında Erdoğan’ın kongrenin Gül’ün Cumhurbaşkanlığı yaptığı sırada basın danışmanlığını yapan Ahmet Sever’in, “Kapalı Kapılar Ardındaki Siyasi Sırlar – İçimde Kalmasın – Tanıklığımdır” adlı kitabı bugün piyasada olacak kitapta, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemiyle “bir aile” olan AKP’nin, bir süredir nasıl, ne kadar çözüldüğünü gösteren olaylar ve kendi içlerindeki kavgalara kadar birçok önemli ayrıntı yer alıyor 27 Ağustos’ta yapılması için oylamaya geçilmesini isteyince yaşananları şöyle anlatıyor:
“Ben hemen elimi kaldırarak söz istedim. 2012 yılında, Sayın Abdullah Gül’ün bir daha seçilemeyeceğine dair karar alarak bir mahcubiyet yaşadığımızı, bu mahcubiyeti daha üzerimizden atamadan ikinci bir mahcubiyet yaşamamamız gerektiğini dile getirdim. Kongrenin iki üç gün geciktirilmesinin, yani Sayın Gül’ün görev süresinin bitiminden sonra yapılmasının partimize hiçbir zarar vermeyeceğini, 27 Ağustos’ta gerçekleşmesi halinde, Sayın Gül’ün önünü kesmek için özellikle öne alındığı gibi bir algının doğacağına işaret ettim. Benden sonra, Hüseyin Çelik ve Abdülkadir Aksu da söz alarak, Cumhurbaşkanı Gül’ün MKYK sürerken yaptığı, ‘Partime döneceğim’ açıklamasını gündeme getirdiler ve bu koşullarda kongrenin Gül’ün görev süresi dolmadan bir gün önceye alınmasının, parti tabanına izahının da zor olacağını ifade ettiler.”

‘Üç kendini bilmez’

Bu itirazlara rağmen yapılan oylamada oybirliği ile Erdoğan’ın istediği karar çıktı ama Erdoğan, salonu terk ederken yanındakilere, Ergin, Çelik ve Aksu hakkında, öfkeli bir tonda ‘Üç kendini bilmez’ ifadesini kullandı.

Sadullah Ergin ayrıca 2012 yılında Cumhurbaşkanı Gül’ün ikinci kez aday olmasının engellenmesine ilişkin kanun değişikliğinin de Erdoğan’ın isteğiyle yapıldığını söyledi.

 ‘Gül, Erdoğan’a rağmen cumhurbaşkanı oldu’

Sever, “Erdoğan’a kalsa, 2007’de Gül cumhurbaşkanı seçilemeyecekti” diye yazdı

27 Nisan e-muhtırası ve Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararından sonra Gül’ün aday olduğu Cumhurbaşkanlığı seçimi iptal edildi. Bunun üzerine hükümet erken seçim kararı aldı. Seçimden AKP’nin galip çıkmasına rağmen askerler başta bazı çevrelerin Gül’ün adaylığına karşı çıkmaya devam etti. Kitapta, Gül’ü adaylıktan vazgeçirmek için inanılmaz bir kulis başlatıldığı anlatılarak ‘Gül direnirse gerilim artar, darbe olur’ tehdidinin dolaşıma sokulduğu belirtildi: “Erdoğan’a yakın isimler, Yalçın Akdoğan, Akif Beki gibi danışmanlar, Ethem Sancak, rahmetli Hasan Doğan gibi işadamları medyayı dolaşıyor ve Gül’ü adaylıktan caydırmaya dönük yayın yapılmasını telkin ediyorlardı. Bu görüşleri iletirken başına ‘Sayın Başbakan’ın görüşü böyle’ ibaresi düşmeyi de ihmal etmiyorlardı.”

Akdoğan ve Ahmet Taşgetiren’in Gül’ün çekilmesini isteyen köşe yazılarına yer veren Sever, Hasan Celal Güzel’in de darbe endişesini paylaştığı Erdoğan’ın bunu Gül’e iletmesini istediğini ve kendisinin de Gül’e anlattığına ilişkin önceki açıklamalarını hatırlatarak Erdoğan’ın eşi başı açık olan Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün aday gösterilmesini istediğini belirtti. Sever, Gül’ün bütün bu olanlardan canının sıkıldığını ve vazgeçmesi halinde seçmenin kendisini korkmakla itham edeceğini söylediğini anlatarak şöyle yazdı:

‘Son dakika çalımıyla’

“O zor günlerden birinde, kendisine bir öneride bulundum: ‘Efendim görüyorsunuz sizi adaylıktan vazgeçirmek için her yolu deniyorlar. Her gün daha fazla mesafe alıyorlar. Bu oyunu bozmanın bir tek yolu var. Bir basın toplantısı düzenleyin, tüm kanallar canlı yayındayken adaylığınızı açıklayın; bitsin bu iş.’ Kısa bir tereddütten sonra kararını verdi. Dışişleri Bakanlığı’nın basın toplantısı salonunda saat 14.00’te adaylığını açıklayacaktı. Makam aracıyla bakanlığın önüne geldiğimizde, Gül durdu ve şunları söyledi: ‘Başbakan’a basın toplantısı hakkında bilgi vereyim. Kararımı televizyonlardan öğrenmesi ayıp olur.’ Erdoğan, Gül’ün adaylığını açıklayacağını bilmiyordu. Koruma Müdürü Osman Çangal Başbakan’ı aradı ve telefonu Gül’e uzattı. Biz arabadan indik. Görüşme çok kısa sürdü. Ardından Gül basın toplantısında adaylığını açıkladı, Cumhurbaşkanlığına giden yol bu basın toplantısından sonra nihayet açıldı. … Zaten, Abdullah Gül de cumhurbaşkanı seçildikten bir süre sonra makamında Büyükelçi Gürcan Türkoğlu ve benim yanımda, ‘O gün o basın toplantısını yapıp adaylığımı açıklamasaymışım bugün cumhurbaşkanı ben olmayacakmışım’ diyecekti.”

‘Davutoğlu’nun Gülen yalanı’

Sever, eski Başbakan Davutoğlu ile Gül arasında yaşanan “Davutoğlu’nun Fethullah Gülen ile görüşmesi” polemiğine ilişkin de bilgiler verdi. Davutoğlu, 2013 Eylül’ünde Dışişleri Bakanı iken, Gül ve Erdoğan’ın bilgisi dahilinde Gülen ile görüştüğünü ileri sürmüş, Gül ise görüşmeyi sonradan öğrendiğini açıklamıştı. Sever kitabında bu polemiğe ilişkin olarak Cumhurbaşkanı’nın heyetindeki tek tanığı olan Büyükelçi Gürcan Balık’ın (Halen FETÖ’den tutuklu) kendisine anlattıklarını şöyle aktardı: “(Balık) Maalesef Sayın Ahmet Davutoğlu doğruyu söylemiyor’ diye söze girdi ve devam etti: Ahmet ‘Sayın Davutoğlu, Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantıları sürerken, Fethullah Gülen ile görüşmeye gitmek istediğini söyledi. Ben de Sayın Cumhurbaşkanı Gül’ü bilgilendirip izin almasının doğru olacağını söyledim. ‘Benim konuşmama gerek yok. Sen bilgi ver’ karşılığını verdi. Ben ikisinin arasında ve çok zor durumda kaldım. Sayın Cumhurbaşkanı, bu görüşmeden Türkiye’ye döndükten sonra bilgi sahibi oldu.” Sever, Davutoğlu’nun, Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra, kırgın ve kızgın olduğu günlerde Abdullah Gül’den 4 kez randevu istediğini ve alamadığını belirtti.

"FETÖ’cülükle suçlar, hemen hapse attırırız"

İngiliz Financial Times gazetesinin dış politika editörü Daved Gardner’in 16 Nisan 2017 referandumundan önce Türkiye’de yaptığı görüşmelerden sonra şunları yazdı: “Hükümetin kampanya stratejistlerinden birine, Gül ve Davutoğlu veya Erdoğan tarafından kenara itilen eski AKP ağır toplarının rakip bir parti kurması halinde ne olacağını sorduğumda, gözünü kırpmadan yanıt verdi: ‘Tek bir hamle bile yaparlarsa, Gülenci olarak damgalanır ve hapse atılırlar.(…) FETÖ suçlaması, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Erdoğan’ın geçen yıl kovduğu eski Başbakan Ahmet Davutoğlu gibi tartışmalı ve sesleri bastırılmış potansiyel muhalifleri tehdit etmek için güçlü bir sopaya dönüşmüş artık.”

‘Onay almadan demez’

Sever, Daved Gardner’in çok yakın bir arkadaşının kendisinin dostu olduğunu belirterek bu kişiden o sözleri söyleyen kişinin AKP’nin önde gelen isimlerinden Mustafa Şentop olduğunu söylediğini aktardı. Sever, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı, MKYK üyesi ve Erdoğan’a en yakın isimlerden biri olan Şentop’un “Erdoğan’ın bilgisi, onayı ve desteği olmadan” bir İngiliz gazetecisine bu sözleri söylemesinin mümkün olmadığını savunarak “Belli ki bu ihtimal aralarında konuşulmuş, tartışılmış, Gül veya Davutoğlu’nun böyle bir yola yönelmeleri halinde, FETÖ’cü olarak suçlanıp, tutuklanmalarına karar verilmişti bile” diye yazdı.

Varank’tan malvarlığı çıkışı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başdanışmanı Mustafa Varank’ın, Cumhuriyet gazetesine verdiği röportaj nedeniyle kendisine dava açtığını duyururken “Hodri meydan!” dediğini aktaran Sever, kitabında kendi mal varlığını açıkladıktan sonra şu çağrıyı yaptı: “Şimdi ben sadece ona değil, Erdoğan’ın yanındaki Yiğit Bulut, İlnur Çevik dahil 36 başdanışmanın hepsine birden ve bana acımasızca saldıran yandaş medya kalemlerine “Hodri meydan!” diyorum. Ben açıkladım. Şimdi de siz açıklayın bakalım da neyiniz var neyiniz yok tüm Türkiye bir görsün... AKP iktidara geldiğinde ve siz devlette göreve başladığınızda mal varlığınız neydi, bugün ne? Cesaretiniz ve yüzünüz varsa, AKP iktidarının nimetlerinden nasıl yararlandığınızı gözler önüne bir serin bakalım. Elbette bu sorularımı duymazdan geleceğinizi ve oralı bile olmayacağınızı çok iyi biliyorum. Olsun, ben yine de sormuş olayım da içimde kalmasın...”

Neden şimdi?

Sever, kitabın erken seçimlerden önce yayınlanması ile ilgili suçlamalar geleceğini belirterek “Bu kitabı yazmayı bitirdim ve tam yayınevine göndermeye hazırlanıyordum ki, 24 Haziran’da erken seçim kararı alındı. Birileri yine zamanlama anlamlı diyecekler... Cevabı çok basit: “Bu ülkede manidar olmayan bir zaman yok ki...” Ayrıca ne düşünürseniz de düşünün...” diye yazdı.

Bu ikinci kitap

Sever, 2015 yılında Doğan Kitap’tan çıkan “Abdullah Gül ile 12 Yıl Yaşadım, Gördüm, Yazdım” isimli kitabında anlattıkları ile Türk siyasetinin yakın tarihine ışık tutacak çarpıcı bilgiler paylaşmıştı. Sever’in bu kitabının ardından Gül ve Sever, AKP’lilerin yoğun eleştirilerine maruz kalmıştı. Gül, Sever’in kitabında anlattıklarına ilişkin herhangi bir yalanlamada bulunmamış ve Sever’in kitabına engel olmayı “düşünce özgürlüğü” nedeniyle hiç düşünmediğini açıklamıştı.