Gündem

AKP'li Eker: Önümüzdeki 20-30 sene içinde bütün dünyanın dengesi değişecek

"ABD bizim müttefikimiz ve dostumuz"

13 Ağustos 2018 11:58

AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Mehdi Eker, ABD ile Türkiye arasındaki krizi değerlendirdi. "Bizim Amerika’yla bir sorunumuz yok" diyen Eker, "Hâlâ daha FETÖ, ABD’de Charter okullarının yönetiminde" dedi. "Buraya milyonlarca lira kaynak girdiğini, dünyada yeni bir denge oluştuğundna bahseden AKP'li Eker, "Büyük ekonomi gelişiyor. Önümüzdeki 20-30 sene içerisinde bütün dünyanın dengesi değişecek. Biz daha adil bir küresel sistemden yanayız" diye konuştu.

Rahip Andrew Brunson krizine ilişkin de konuşan Eker, "Brunson’u ver FETÖ’yü al’ pazarlığı yapıldığına" ilişkin iddialara, "Biz Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olarak bu tarz pazarlıklarda olmadık, olmaz da" diyerek yanıt verdi.

"ABD bizim müttefikimiz ve dostumuz" diyen Eker, "Karşılıklı anlaşmalarımız var ve bunlar devam ediyor. Biz diyoruz ki; ABD’de Türkiye’ye karşı zaman zaman ortaya çıkan ve bizi rahatsız eden, bizim haklı tepkimizi çeken davranışlar tüm Amerika’ya ait değildir. Orada da Türkiye’nin bu tezlerini doğru ve haklı bulan, Türkiye kaybedilmemeli, ilişkiler çok olumlu şekilde devam etmeli diyen önemli kesimler var" ifadesini kullandı.

Akşam gazetesinden Pınar Işık Ardor'un sorularını yanıtlayan AKP'li Eker'in açıklamaları şöyle:

Türkiye-ABD ilişkileri, Washington'un İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'e yaptırım uygulama kararı almasıyla yeni bir döneme girdi. Yaptırım kararının gerekçesi, Türkiye'de ev hapsinde bulunan ABD vatandaşı Rahip Brunson'ın serbest bırakılmaması. Bu konuda sizin düşünceniz nedir?

Bu gerginliğin sebepleri var. FETÖ darbe teşebbüsünün arkasından biz müttefiklik ve dostluk ilişkimize dayanarak ABD’den ‘bize FETÖ elebaşını geri verin’ dedik ama tüm çabalarımıza rağmen henüz bu gerçekleşmedi. Bu işin bir tarafı. Ve devam ediyor. İkincisi ABD yönetimi Suriye’de DEAŞ’la mücadele adı altında bize göre son derece yanlış ittifaklar içerisine girdi. Terör örgütleriyle yani PKK ve onun türevleriyle işbirliği yaptı ve bunlara arka çıktı. Bunlara silah ve mühimmat verdi. Şuan biraz boyut değişti tabii. Türkiye’nin yaptığı operasyonlarla yani El Bab, Cerablus ve Zeytin Dalı Operasyonu’yla Türkiye kararlığını göstermiş oldu. Türkiye’nin güvenliğini biz başkalarının insafına ya da idrakine terk edemeyiz etmedik de. Bu bizim beka mücadelemiz. Burada Türkiye’nin varlığının sürdürmesi Türkiye’nin istikrarı, Ortadoğu’nun güvenliğiyle alakalı olarak önemli. Türkiye o sebeple kendi göbeğini kendi kesti. Bu da Türkiye-ABD ilişkilerine zarar verdi. En azından olması gereken güven duygusunu zedeledi. 3. sebepse Rıza Zarrap ve Hakan Atilla meseleleri üzerinden haksız şekilde yapılan tutuklama ve yargılamalar.  O süreci başlatan savcı Bharara ve onun ilişki içinde bulunduğu mahkeme heyetinin FETÖ unsurlarıyla olan ilişkileri ortaya çıktı. Bu kamuoyu tarafından da biliniyor. İşin içinde FETÖ unsurları varsa ki var bunların yönlendirmesiyle Amerika’da Hakan Atilla davası üzerinden Türkiye’ye müeyyide yapılmaya çalışıldı. Hiç ilişkisi olmamasına rağmen bir banka kurumsal olarak bu işin içine çekilmeye çalışıldı. Bu da ilişkilerimizi olumsuz etkileyen faktörlerden oldu. Şimdi bunlar temel sebepler.

"Peki, öyleyse sen de üyeliğimizin gerekliliğini yerine getir"

Başka bir durum daha var.  Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlaması gerekiyor değil mi? Türkiye’nin hava savunma sistemi yok. Konvansiyonel yöntemlerle kendisini savunuyor. Çevre ülkelerde olan S-400 ya da S-300’ler Türkiye’de yok. Türkiye bu sistemi satın almak istiyor ki hakkı. Niye? Kendi güvenliği için. Ortadoğu karışmış. Terör örgütlerinin elinde bir sürü roket- silah vs. var ve bunları da nerelerden aldıkları da belli. Şimdi Suriye’nin elinde bu hava savunma sistemleri var. Türkiye’nin hemen sınırında yangın var ve bu yangının alevleri ikide bir de Türkiye’ye sıçrıyor. Türkiye’nin bu sisteme ihtiyacı var. Diyoruz ki ‘bu sistemi bize verin. Hayır vermeyeceğiz. Satın diyoruz’ yok. Peki, nasıl müttefikiz?  Bizim buna ihtiyacımız var ama sen vermiyorsun.

"Generallerin onlarla poz veriyor; bunu müttefiklikle nasıl bağdaştırıyorsun?"

E o zaman ben kendi başımın çaresine bakacağım. Türkiye’de tuttu Rusya’dan S-400’leri almak üzere bir anlaşma yaptı. ‘Vay NATO ülkesi nasıl böyle bir şey yapar’ dediler. Peki, öyleyse sen de üyeliğimizin gerekliliğini yerine getir. Peki, Yunanistan Rusya’dan S-300 füzeleri alırken sesini çıkartmıyorsun, Türkiye alınca vay efendim olmaz. Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü hedef alan terör örgütünün Türkiye saldırılarına karşı sessiz kalıyorsun. Dahası onları DEAŞ’la mücadele ediyoruz kisvesi altında 4000 bin tır mühimmat ve silah veriyorsun, dahası onları eğitiyorsun. Generallerin onlarla poz veriyor. Bunu müttefiklikle nasıl bağdaştırıyorsun? Tüm bunlar bu ilişkilerimizi inişli çıkışlı hale getirdi. Bugün ABD büyük bir ülke. Ve süper güç. 350 milyon üzerinde bir nüfusu var.

“Bizi rahatsız eden davranışlar tüm Amerika’ya ait değildir"

Yani küçümsemeyelim ABD’yi?

Elbette, karşınızda süper güç var. Ayrıca ABD bizim müttefikimiz ve dostumuz. Karşılıklı anlaşmalarımız var ve bunlar devam ediyor. Biz diyoruz ki; ABD’de Türkiye’ye karşı zaman zaman ortaya çıkan ve bizi rahatsız eden, bizim haklı tepkimizi çeken davranışlar tüm Amerika’ya ait değildir. Amerika’nın büyük bir sistemi var. Oranın kamu departmanları bile homojen değil. Orada da Türkiye’nin bu tezlerini doğru ve haklı bulan, Türkiye kaybedilmemeli, ilişkiler çok olumlu şekilde devam etmeli diyen önemli kesimler var.

“Evangelistler kıyamet çağrısı yapıyor"

Şimdi ABD’de Trump yönetimi var, Pentagon var. Başka hangi güçler var?

Evangelistlerin orada Türkiye karşıtlığı var. Zaman içinde karşımıza çıkıyor. Bunların bir kısmı iç siyasi hesaplar, bir kısmı siyasi- felsefi ve ideolojik. Mesela evangelizme baktığınız zaman ne istiyorlar, kimdirler? Bunların aslında bir ‘kıyamet çağrısı’ yaptıklarını görürsünüz. Olayları iyileştirme değil, barış tesis etme değil aksine çatışmayı körükleme, büyük hadiseler açmak gibi arkalarında felsefi bir görüş var. Bunun ucu Ortadoğu’ya, İsrail’e doğru gidiyor. Mesela ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınma kararı. Bu çok önceden gündeme gelmiş ancak bu güne 

Kadar hiçbir ABD başkanı bunu hayata geçirmemiş. Türkiye’nin tarihsel misyonu var. Türkiye Müslüman ülke ve Kudüs kırmızıçizgi ve tüm dinlerin merkezi ve kutsal. İslam’ın hâkimiyetinde olduğu binlerce yıllık süreç içerisinde bütün dinler serbestçe ibadetlerini yapıyorlar. Şimdi orayı İsrail işgal ediyor haksız şekilde ve milyarlarca Müslümanı rahatsız edecek, infial uyandıracak bir karar alıyor. Evangelistlerin bu tür yaptırdıkları bazı kararlar var.

"Her iki ülkenin birbirine ihtiyacı var"

Biz düşüncelerimizi barışçıl ve diplomatik yönden söylemeye inançla, inatla ve sabırla devam ediyoruz. İş bir noktaya geldiği zaman da tıpkı Afrin’de olduğu gibi kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz. Ama diyoruz ki ABD büyük ülke, dostumuz ve müttefikimiz ve her iki ülkenin birbirine ihtiyacı var.

“Bizim düşmana değil dosta ihtiyacımız var"

Bizim düşmana değil dosta ihtiyacımız var. Bu dostluğa zarar verecek adımlardan ABD yönetiminin uzak durmasını istiyoruz. Bunu da diplomatik mekanizmaları devreye sokarak, soğukkanlı, aklıselimle, rasyonellik temelinde yapmaya çalışıyoruz. Ticaretimizi, diplomatik münasebetlerimizi devam ettirmeliyiz.

"Aynı savunma paktı içerinde küresel barışa katkı sağlamalıyız"

Aynı savunma paktı içerinde küresel barışa katkı sağlamalıyız. Türkiye’nin lideri Sn. Erdoğan şundan yana; 1. Doğru bildiğimizi söyleriz. 2. Yanlış sonuç doğurabilecek kararlar alındığında gerek bizimle gerekse içinde yaşadığımız bölgeyle ilgili olsun gerekse inandığımız evrensel değerler çerçevesinde olsun biz itirazımızı yaparız. Bazıları bu duruma alışamadı ve itiraz eden Türkiye istemiyorlar. Sorun burada.

"Buna karar verecek olan ABD seçmeni"

Şimdi bir bakıyorsunuz ambargo, yaptırım vs. açıklamaları ardından ABD Büyükelçiliği’nden yapılan olumlu açıklama. İyi polis- kötü polis stratejisi mi izleniyor?

Ben bunun çok stratejik olduğunu düşünmüyorum orada bir mücadele var. Bakın sadece Türkiye’yle ilgili değil zikzak. İniş ve çıkışlı ilişki biçimini başka ülkeler için de görüyoruz. Kuzey Kore’yle, İran’la durumları mesela. Anlaşılıyor ki sorunlar Türkiye kaynaklı değil. Bu ABD’nin kendi yönetimiyle ilgili bir mesele. Buna karar verecek olan ABD seçmeni.

“ABD’nin demokratik rejimleri ilkesel bazda destekleme kaygısı yok"

ABD, Türkiye’yi hukuk ve demokrasi üzerinden eleştiriyor ama Suudi Arabistan’la arası pekiyi. Biz biliyoruz ki Suudiler, prensleri bir otele kapattılar. Demokrasi orada çok mu işliyor? Bu tezat nedir?

Evrensel değerler bakımından değil ABD yönetiminin kendi çıkarları bakımından hüküm verdiği anlaşılıyor. Türkiye evrensel hukuk ilkelerine bağlı ve hukuk devleti.  Biz, ABD’nin dünyada demokratik rejimleri ilkesel bazda destekleme gibi bir özel kaygısının olmadığını pratik olarak çok gördük. Bir ülke de darbe oluyor. Türkiye ilkesel davranıyor. Mısır’da mesela tutumumuz budur. Meşru seçilmiş bir hükümet var darbe yapılıyor ve seçilmiş Cumhurbaşkanı idamla yargılanıyor. Türkiye buna ilkesel olarak itiraz ediyor. Darbeye maruz kalmış liderin Türkiye’yle ilişkileri üzerinden değil. Şimdi Hakan Atilla, Halk Bank Genel Müdür Yardımcısı ABD’de tutuklanıyor. Üstelik Türkiye’ye darbe teşebbüsünde bulunan hain terör örgütünün iltisaklı bulunduğu adamlarla yakın işbirliği içerisindeki savcılar tarafından. Bu kadar da şaibeli. Bağımsız yargı falan değil. Hüküm veriliyor haksızca.

“Din adamı olduğu için asla değil"

Türkiye’de Rahip Brunson, Evangelist kilisenin buradaki misyoneri. Türkiye’de din ve vicdan özgürlüğünün garantisi altında burada kalıyor ki bizim problemimiz yok. Türkiye’de kilise üyeleri, Yahudiler, Ortodokslar, Katolikler, Süryaniler, Ermeniler vs. var. Bunların hepsi Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı. Bu insanlara yönelik herhangi bir şey olursa biz itiraz ederiz. Bu bizim görevimiz ama Brunson’la ilgili mesele bu değil. Rahip olduğu için değil, din adamı olduğu için asla değil. Brunson’un hakkında terör örgütleriyle ilişkileri sebebiyle çok ciddi iddialar var. Bunu nihayete erdirecek olansa hukuk. Bağımsız yargı bunun kararını verecek. Nitekim yargı yeni duruşmaya kadar tutukluluğunun evde devam etmesine karar verdi. Şimdi bu adım bile Türkiye’de ki yargı sisteminin bağımsız olduğunu gösteriyor. Yani dışarıdan bir telkin sonucu değil normal hukuki seyri içerisinde neyse o şekilde olduğunun göstergesi. Bunun üzerine kalkıp ‘efendim bunu biran önce serbest bırakın, bu din adamıdır. Olmazsa biz Türkiye’ye müeyyide uygularız’ demek kabul edilemez.

Peki, ABD’nin bizi tehdit ettiği,  uygulayacağı müeyyideler nelerdir? 2 bakanımızla ilgili kabul edilemez bir açıklama yaptılar. Başka ne yapabilirler?

Bakanlarımızın mal varlığına tedbir koyacaklarmış. Zaten bakanlarımız da açıkladılar. Sn. Soylu tek malımız var dedi FETÖ için. Bu da doğrudur. Türkiye’yle ABD arasında öyle çok büyük bir ticari ilişki yok. Mesafe çok uzak. Ama nedir? NATO üyeliğinden kaynaklanan F-35 projesini önümüze koyuyorlar. F-35’lerde Türkiye 9 tane uçağın parası ödemiş. Hatta pilotlar eğitime başlamış. Türkiye’de o projenin bir parçasıdır. Dolayısıyla eğer ABD bunun üzerinden bir müeyyide yapmaya kalkarsa Uluslararası Mahkemelerin yolu açıktır. Bu ABD’yi Dünya’nın nezdinde çok zor sıkıntılı duruma sokar. Bu kabadayılıkla olabilecek bir durum değildir. ‘Ben sizin paranıza el koydum’ diyemez. Yaparsa da uluslararası kamuoyunda bunun hesabını verir. Türkiye’de bakar şartlarına mütekabiliyet neyi gerektiriyorsa onu yapar. Bunun sonu yok ama biz bu noktaya gelmesini istemeyiz ve bu boyuta ulaşmayacağını da düşünüyoruz.

"Pazarlık yapmadık, yapmayız"

‘Brunson’u ver FETÖ’yü al’ pazarlığı yapabilir miyiz?

Biz Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olarak bu tarz pazarlıklarda olmadık, olmaz da. Bizim karşı durduğumuz hususlar ilkesel. FETÖ terör örgütünün lideri bir katil. Sadece 15 Temmuz’da 250 vatandaşımızın şehadetiyle son bulan kanlı bir darbe teşebbüsünün bir numaralı faili. Binlerce de yaralımız var. Bu adamı yargılamıyorlar. Elebaşı orada Pelsilvanya’da rahat bir şekilde faaliyetlerini sürdürüyor. Hâlâ Türkiye aleyhindeki çalışmalarına devam ediyor.

ABD belki FETÖ liderini iade etmez ama istese sınır dışı eder ve Türkiye bir şekilde onu alır. ABD’nin bunu yapmaması ne demektir?

Belli ki orada ki bir takım çevrelerle bir takım ilişkiler var. Muhtemelen de onlar evangelistler. Bunu bilemiyoruz.

“Türkiye yapılması gerekeni yapar ama bağıra bağıra değil"

Newsweek dergisinde Sayın Erdoğan için yorum kabul edilemeyecek bir yazı kaleme alındı. Aynı dergi de Türkiye’de Kürtlerin yok edilmek istendiği, yerlerinden edildiği yazıldı. Biz bu tarz yazılara 15 Temmuz’dan önce de şahitlik ediyorduk. Siz Türkiye’de bir darbe tehlikesi hissediyor musunuz? Bu yazıları yazanlar ve arkasındakiler kimler?

Türkiye Cumhuriyeti aleyhine çalışan, bir takım dergiler, gazeteler üzerinden karanlık odaklar var. Bazen FETÖ üzerinden bazen de onların ilişki içerisinde bulunduğu başka odaklar tarafından gerçekleşiyor. Türkiye bunları araştırıp ortaya çıkartıyor ve gerekenleri de yapıyor ama bunları bağıra bağıra yapmaz. Anlatabildim mi? Gereken yapılıyor. Türkiye kendi haklı davasında kendi bekası ve güvenliği için her türlü çabayı ve çalışmayı yapar. Ve yapıyor. Zaten bu yüzden TC hükümeti ve devleti ayakta. Bu bir mücadeledir ve devam edecektir. Türkiye’nin güçlenmesini istemeyenler bunu bir şekilde zayıflatma çabasındalar.

Türkiye, Kürtleri AK Parti’yle birlikte kucaklamış ve sahip çıkmıştır. Türkiye Kürtlerle değil PKK’lılarla mücadele ediyor. PKK karanlık ve kanlı bir terör örgütüdür ve birilerinin de hizmetindedir. Benim şahsi görüşüm PKK terör örgütü FETÖ’yle organik şekilde ilişkilidir. DEAŞ’ında bunlarla kabloları bağlantılı. PKK’nın yaptıklarına baktığımızda ortaya çıkıyor. PKK, Kürt meselesinin barış içerisinde çözülmesini istemiyor. Barış çok önemli. Onlarca kere şahit olduk. Bu işleri takip eden ve bilen her yurttaş ve bütün Kürtlerde bunu biliyor.

HDP biliyor mu?

HDP’de biliyor.

Ama mesafe koyamıyor, neden?

“PKK’NIN ONAYI OLMADAN HDP’DE VEKİL OLAMAZSIN”

İradesi yok. PKK’nın onayı olmadan hiçbir kimse milletvekili seçilemez. Listeler onayından geçiyor. HDP onlardan bağımsız hareket edemez. HDP’lilere dedik ki; bu durumdan kurtulun. Kendiniz sivil bir siyasi harekete dönüşün. Terörle bağlantınızı kesin, terör örgütüne karşı durun ondan sonra parti olarak ne diyorsanız, neyse söylediğiniz hiç önemli değil getirin meşru zeminlerde, meşru araçlarla ifade edin. Toplumdan destek aldığınız sürece bunları hayata geçirirsiniz. Bu ana kadar yapamadı. Mesela çukur eylemlerine bile HDP’liler itiraz edemediler. Aksine Kandil’den onlara gönderilen talimatlar var ve suçlandılar. Neden PKK’lılara sahip çıkmıyorsunuz diye. Genel Başkanları, parti yöneticileri onun için halkı hendekleri kazan teröristlere destek vermeye çağırdılar. PKK şunu bekliyor ve istiyor. Tıpkı FETÖ gibi. İşler daha çok karışsın. Çünkü barış içerisinde çözülürse sorun kalmayacak. Onların derdi sorun çözmek değil onların derdi bu olay üzerinden ihtilafı derinleştirmek, çatışmayı körüklemek ve kıyamet senaryosuna gitmek. 

ABD ve AB son yıllarda ekonomik üstünlüklerini kaybediyor. Bununla birlikte BRICS ülkelerinin ekonomik büyüklüğü arttı. ABD, Türkiye’nin kendi yörüngesinden çıkmasını engellemeye mi çalışıyor?

“GÜCÜN YETİYORSA YARDIM ET YOKSA TENKİT ETME”

Amerika, Türkiye’nin ihtiyaçlarını dikkate almak, itirazlarını değerlendirmek ve Türkiye’nin taleplerini dikkate almak zorundadır. Müttefiklik bunu gerektiriyor. Şimdi ABD Türkiye’nin başkalarıyla ilişkisini derinleştirmesi geliştirmesini istemiyorsa şöyle yorumlamalıyız. ABD müttefikimizdir ve dostumuzdur. O halde dost ülkenin başka ülkelerle kategorik olarak NATO’nun karşısında duran bir blokun içerisinde yer alması istenmez. O zaman bu şunu düşündürür. ABD Türkiye’yi dost olarak görüyor ve yanında kalmasını istiyor. Bir ülke dostuna zarar gelmesini istememeli. Dosttunuz rahatsız edecek ve dostunun varlığına kasteden düşmanlarla birlikte mücadele etmeli. Gücü yetiyorsa yardım etmeli gücü yetmiyorsa en azından tenkit etmemeli.  Türkiye ABD’den kendi güvenliğimize zarar veren oluşumları, yapılara engel olmasını olamıyorsa destek olmamasını istiyor. Fakat ABD bu talebimizi dikkate almıyor, bu ihtiyacı görmezden geliyor. Bu ülkede askeri darbe yapıldı. Yüzlerce insan bu darbeye teşebbüs etti. Kurumlar bombalandı, Meclis’i, Külliye’yi, MİT’i bombalıyor. Türkiye’yi çökertmeye çalışıyorlar. O darbe girişimi neyi hedefliyordu. Allah korusun bir iç savaşı.

Hala böyle bir tehlike öngörüyor musunuz?

“ABD BAZI GERÇEKLERİ ARTIK İDRAK ETMELİ”

Hayır. Türkiye FETÖ’yle, PKK’yla bütün terör örgütleriyle yaptığı mücadeleyi başarıyla yürütmüştür ve bu yüzden de ayaktadır. Buradaki tek gücümüz milletimize olan inancımız ve milletimizin bize olan desteği ve sevgisidir. Bu Sn. Erdoğan’ın şahsında somutlaşıyor. Sn. Erdoğan çıkın meydana dediğinde halk meydanlara çıktı. ABD’nin bunu artık anlaması gerekiyor. Amerika’daki külli aklın bunu idrak ettiğini, bildiğini düşünüyorum. Ülkesel ve küresel ihtiyaçlar çerçevesinde biz bütün ülkelerle ilişkilerimizi iyileştirme ve ileriye götürme siyaseti izliyor. Biz AB’nin değerlerini aldık. Nedir onlar? Demokrasi, İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, serbest ekonomi ve çoğulculuk. Bu değerler bizim de değerlerimiz zaten. Bakın biz diyoruz ki bu değerlere sahibiz ayrıca kriterleri yerine getirmişiz.

"20-30 sene içerisinde bütün dünyanın dengesi değişecek"

Peki, tüm bunlara rağmen bizi niye AB’ye almıyorlar?

Basiretsiz, niteliksiz bir takım devlet adamları çıkıyor bazen maalesef. Onlar küçük hesaplar yani iç siyasi hesaplarla ufuksuz, çapsız siyaset izliyorlar. Dünyanın da geleceğinin çok farkında değiller. NATO’yla, ABD’yle olan ilişkimiz de böyle. Bizim Amerika’yla bir sorunumuz yok. Diyoruz ki terör örgütlerini destekleme, DEAŞ’la mücadele edeceksen birlikte edelim. FETÖ’ye prim verme, onları koruma kollama. Hâlâ daha FETÖ, ABD’de Charter okullarının yönetiminde. Buraya milyonlarca lira kaynak giriyor. Dünyada yeni bir denge oluşuyor. Büyük ekonomi gelişiyor. Çin, Rusya, Hindistan Brezilya ve BRICS dediğiniz Güney Afrika. Bunlar nüfusu, ekonomisi, ticareti önümüzdeki 20-30 sene içerisinde bütün dünyanın dengesini değiştirecek. Biz daha adil bir küresel sistemden yanayız.