Taha Akyol, Hürriyet gazetesindeki yazısının girişine ilginç bir not koydu. Akyol, "AKP ve CHP" başlığını taşıyan yazısının girişinde, Başbakan Tayyip Erdoğan'a, partisinin adını başlıkta "AK Parti" diye yazamadığını, ancak bunu yaparken bir kastı olmadığını duyurdu.
Taha Akyol, bugün (6 Eylül 2012) Hürriyet'te yayımlanan yazısına "Sayın Başbakan" hitabıyla başladı. Başbakan'ın, partisinin adının tüzükte yazıldığı gibi "AK Parti" diye telaffuz edilmesindeki hassasiyetini dikkate alan Akyol, "başlığın tek satıra sığması için" AKP diye yazmak zorunda kaldığı mazeretini dile getirdi.
Akyol'un yazısı şöyle:
AKP ve CHP
Sayın Başbakan’a önce şunu belirteyim, AKP diye yazmamda bir kasıt yoktur. Yazımın başlığı tek satır olsun diye öyle yazdım.
Başbakan’ın dünkü konuşmasından üç konu üzerinde durmak istiyorum: Biri terör sorunuyla ilgili olarak CHP’ye yönelttiği eleştiriler.... Öbürü, teröristlerle kucaklaşan BDP’lilerin dokunulmazlığının kaldırılacağı sinyali... Üçüncüsü, PKK’nın bütün partileri bırakıp AK Parti’yi hedef seçmesi...
CHP ve Kürt meselesi
PKK çizgisindeki partiler 2.5 milyonluk oy tabanına sahiptir! Seksen yıllık bir sorundur. Onun için güvenlik politikalarının yanında siyasi ve sosyal reformlar da gerekiyor, terörün bu geniş tabanını zamanla daraltmak için.
Erdoğan hükümeti bu yönde “Kürt açılımı” denilen süreci başlattığında, CHP lideri Deniz Baykal, bu açılımı dış güçlerin telkin ettiğini ileri sürmüştü! Hatta Erdoğan’ın “İmralı’nın açıklamasını temel aldığını” bile söylemişti! (Zaman, 4 Ağustos 2009)
Baykal’ın eleştirisi haksız ve insafsızdı. Fakat açılımın tıkanmasının sebeplerinden biri muhalefetin engelleyici tavrı olmuştu.
Bugün ise Erdoğan, CHP’yi PKK paralelinde olmakla suçluyor, “Hakkâri’de terör örgütüyle beraber miting yapan CHP” diye niteliyor.
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün kaçırılmadığını, “izzet ikramla misafir edildiğini” söylüyor. “Sizin o siyasi uzantı olan o partiden hiçbir farkınız yok... Demek ki siz dağdakilerle müşterek çalışıyorsunuz” diyor!
Etnik milliyetçilik ve sol
Dün Baykal’ın AK Parti’ye, bugün Erdoğan’ın CHP’ye yönelttiği polemiklerin özü, rakip partiyi PKK’nın işbirlikçisi gibi göstermektir!
Sanki PKK bazen iktidar partisine, bazen ana muhalefete yön veren dev bir siyasi güç! Bu gerçek olmadığı gibi siyaseten de yanlıştır.
Hüseyin Aygün olayına gelince... Elbette Aygün “klasik CHP’li” değildir, daha ‘sol’dur. Fakat daima PKK’ya karşı çıkmıştır. Tunceli’de seçimleri kazandığında onun seçim bürosu da tahrip edilmişti, AK Parti’nin tahrip edilen büroları gibi! Ayrıca, kaçırılma olayında Dersimlilerin PKK’ya nasıl isyan ettiklerini ön plana çıkarmak siyaseten daha doğru olmaz mı?
Türkiye’de muhafazakâr Kürtler AK Parti’ye oy veriyor; bu çok iyi... Peki, muhafazakâr olmayan Kürtlerin oy vereceği sosyal demokrat bir parti niye olmasın?
İspanya’da 2009’da Bask tarihinde ilk defa etnik milliyetçiler seçim kaybetmişlerdir. Dünya basını, bunu “etnik milliyetçiliğin yenilgisi” olarak yorumladı. Bunu sağlayan neydi? İspanyol Sosyalist Partisi’nin kazandığı oylardı!
Bu konuda ayrıntı için İspanya uzmanı Sayın Akın Özçer’in kitap ve yazılarını tavsiye ederim.
Keşke bizde de CHP o duruma gelebilse.
BDP’li vekiller
Teröristlerle kucaklaşmak evrensel hukuka göre de suçtur! AİHM’ye göre bırakın kucaklaşmayı, “terörü kınamaktan kaçınmak” bile partiler için kapatma, kişiler için seçilme hakkını kaldırma sebebidir.
Fakat böyle konular hukuki olduğu kadar siyasidir. 1994’te DEP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp hapse atılmaları PKK’nın ekmeğine yağ sürmüştü.
Muhafazakâr tarihçi Ziya Nur Aksun’un yazdığı tarihi bir gerçektir: 1912’de yapılan “Sopalı seçimler”de İttihatçılar sert Arnavut milliyetçisi isimlerin Meclis’e girmelerini engellemiş, ama bu, silahlı Arnavut ayaklanmasının hızla yayılmasına sebep olmuştu! (Osmanlı Tarihi, cilt 5,. sf. 298-300)
Terörle sonuna kadar mücadele ederken parlamenter yolların sonuna kadar açık olduğunu göstermek, temel bir stratejik gerekliliktir.
AK Parti'nin işlevi
PKK’nın baş hedefinin AK Parti olduğu yolunda Başbakan’ın söyledikleri gerçektir. Çünkü PKK’nın çizmek istediği siyasi coğrafyada halktan oy alan tek partidir. Onu dağıtabilirse, bırakın “alan hâkimiyeti”ni, daha önemlisi “bölge hâkimiyeti”ni siyaseten gerçekleştirmiş, hatta siyasi mücadeleyi kazanmış olacaktır!
LaPalombara, Weiner, Sartori gibi siyaset bilimciler, bölgesel partilerin ‘bölücü’, her bölgeden oy alan partilerin birleştirici olduğunu yıllar önce yazmışlardır.
En öfkeli AK Parti düşmanları da bu gerçeği görmelidir. Her bölgeden oy alan bu parti Türkiye’nin birlik harcıdır.
Bu açıdan AK Parti’nin kendisi de işlevinin bilincinde olmalı, siyaseti fazla germekten sakınmalıdır. Özellikle Kürt meselesinin çözümü için ‘en geniş yelpaze’yi oluşturmaya özen göstermeli, iktidarla ana muhalefetin ilişkileri kavgacı değil, ‘rekabetçi’ olmalıdır, İngiltere’deki Muhafazakâr Parti ile İşçi Partisi gibi.
Kamuoyu bu iki partiye de bu yönde baskı yapmalı.