Gündem

AKP Sözcüsü'nden İş Bankası açıklaması: CHP, Atatürk'ün vasiyetini çiğnedi

"Macron'un 24 Nisan kararının Fransa ile ilişkilerde bir maliyeti olacaktır"

11 Şubat 2019 21:17

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, İstanbul Sancaktepe'de 4 askerin şehit olduğu helikopter kazasına ilişkin "İlk gelen bilgiler acil iniş yaparken helikopterin düştüğü şeklinde. Gerekli soruşturma başlatıldı" açıklamasında bulundu.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un  1915 olaylarının yıl dönümü olan 24 Nisan'ı 'Ermeni soykırımını anma günü' ilan etmesine tepki gösteren Çelik, "Bu konuyu sadece kınamakla yetinmiyoruz. Bunun ine bir maliyeti olacaktır. Macron'un yaptığının Türkiye ile Ermenistan'ın normalleşmeyi sabote etmek olduğunu görüyoruz" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gündeme getirdiği CHP'nin İş Bankası'ndaki hisselerinin Hazine'ye devredilmesi konusuna da değinen Çelik "Hem Atatürk'ün mirasına sahip çıkmak hem de siyasetin itibarını korumak açısından bu hisselerin CHP'de olmaması gerekir" yorumunda bulundu. Çelik, "Vasiyetin amacı olan Türk Dil Kurumu'na ve Türk Tarih Kurumu'na gelirler tam olarak aktarmış mıdır? Mirası çiğnemiştir. Türk Dil Tarih Kurumu'na bu geliri aktarmama durumu 1966 yılında ortaya çıkmıştır. Atatürk'ün mirasına direnmiştir CHP. Mahkeme CHP'ye miras hukukuna uymasına hükmetmiştir. CHP aynı şekilde ödemeleri geciktirmiştir" diye konuştu. 

ABD Başkanı Donald Trump'ın, rahip Andrew Brunson'ın serbest bırakılması konusunda yaptığı "Bırakın dedim, bıraktılar" açıklamasına tepki gösteren Çelik, söz konusu açıklamanın ABD'deki Evangelistleri hedeflediğini ve iç politikaya dönük bir hamle olduğunu söyledi.

AK Parti MYK toplantısı sonrasında açıklamalarda bulunan Ömer Çelik'in konuşmasından satır başları şöyle:

"Hepsine Allah'tan rahmet diliyoruz. Mekanları cennet olsun. Alınan tedbirlere yapılan uyarılara uyulmasının ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı. MYK toplantımıza girerken acı bir haber aldık. Çekmeköy'de bir askeri helikopter düştü. Ve burada 4 şehidimiz var. Bu 4 şehidimize rahmet diliyoruz. Şehitlerimizin mekanları cennet olsun. Çok üzücü bir kaza. İlk gelen bilgiler acil iniş yaparken helikopterin düştüğü şeklinde. Gerekli soruşturma başlatıldı"

BM yetkililerin konsolosluğa alınmaması şüpheleri arttırdı

Geçtiğimiz haftalarda önem verdiğimiz gelişmelerden birisi Kaşıkçı soruşturması konusunda BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nin soruşturma kapsamında Özel Raportör'ün Türkiye'yi ziyaret etmesi ve hazırlanan raporu vardır. Türk yargısı gayet şeffaf bir şekilde bu süreci yürüttü. Suudi Arabistan'a yapılan açık çağrılarımızın yanıt bulunmadığı gibi söz konusu BM yetkililerin Suudi Arabistan Konsolosluğu'na alınmaması gibi bir olayla karşılaştık. Bu da şüpheleri daha arttırmıştır.

Türkiye bu vahşi cinayeti takip etmeye devam edecektir

Türkiye olarak başından beri şeffaf soruşturma yürütülmesi gerektiğini, peşinen herhangi bir odağı suçlamadığımızı ancak bu olayın örtülmesine müsaade etmeyeceğimizi net bir şekilde söyledik. Bu suç İstanbul'da işlendiği için İstanbul'da yargılanması gerektiğini ifade ettik. Bu talebimiz karşılık bulmamıştır. Biz açık çağrıyı bir kez daha yapıyoruz: Bu olayın sorumluları, emir verenlerin ortaya çıkması çerçevesinde güçlü ve uluslararası bir soruşturma yürütülmelidir. Kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti, vahşi ve insani açıdan kabul edilemez cinayetin takipçisi olmaya devam edecektir.

“Sayın Macron yüzleşmek istiyorsa Cezayir'le yüzleşsin”

Macron'un soykırım ifadesini şiddetle kınadık. Tarihçi olmayan birisinin, siyasetçinin tarihi olaylarla ilgili hüküm vermesinin ne tür sonuçlar doğuracağına dair pek çok örnek vardır. Aldığı karar Fransız Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarıyla çelişmektedir. Burada trajik olan şu. Macron tarihle yüzleşmeden bahsediyor. Bu tarihle yüzleşmek ifadesi Fransa için başka açıdan kullanılması gereken bir ifade. Sayın Macron'un gerçekten tarihle yüzleşmek gibi bir gayret içindeyse bunu Cezayir'de insanlığa karşı Fransız otoriteleri tarafından işlenmiş suçlarla yüzleşmesi gerektiğini düşünüyoruz.

“Bunun Fransa ilişkilerine bir maliyeti olacaktır”

Burada tarihçilerin yapması gereken yüzleşme varsa tarihçiler yapmalıdır. Türkiye her türlü yüzleşmeye hazırdır. Bu Ermenistan'da karşılık bulmamıştır. Diasporada birtakım çevreler var. Bunu devam ettirerek bir şekilde Türkiye ile Ermenistan arasında herhangi bir normalleşmenin önüne geçmek için çaba sarf ediyorlar. Bu konuyu sadece kınamakla yetinmiyoruz. Bunun Fransa ile ilişkilerine bir maliyeti olacaktır. Macron'un yaptığının Türkiye ile Ermenistan'ın normalleşmeyi sabote etmek olduğunu görüyoruz.

“Türkiye, Venezuela halkının ve devletinin yanındadır”

Biz herhangi bir yerin iç politikasında taraf değiliz. Venezuela halkının yanındayız. Burada sanki mesele politik aktörler arasında bir taraf tutma şeklinde, yabancı medya tarafından aktarılmaya çalışıyor. Türkiye, Venezuela halkının ve devletinin yanındadır. Bir kişi kendi ülkesinde yabancı askeri müdahaleye göz kırpan bir yaklaşım sergiliyorsa, bu Venezuela'ya yapılan bir iyilik değildir. Bu bölgede yeni bir kaos çıkarmak demektir. Darbe ile işbaşına gelen birisini kırmızı halı sergileyerek karşılıyorlar. Öbür taraftan halkını kimyasal silahlarla katleden birisini karşılamak için sabırsız olduklarını bildiriyorlar. Bizim bu konudaki tavrımız ilkeseldir.

Kendilerinin yanlış politikalarıyla uyumlu olmayan liderlere diktatör  diyorlar. Kendi yanlışlarıyla uyumlu olanlara lider deme yaklaşımları var. Bu hukuk ve meşruiyet açısından asla kabul edilecek bir yaklaşım değildir. Bu bütün değerlere bir saldırı olarak kabul edilmelidir.

“Bu yaklaşım Soğuk Savaş’tan daha da geriye düşürecektir”

Bu gelişmeyi kaygı verici buluyoruz. NATO müttefikleri ABD'nin tavrını doğru bulduklarını söylediler. Soğuk savaştan beri nükleer silahların denetiminin temelini oluşturan bir anlaşmaydı. Şimdi bu anlaşmanın iptaliyle birlikte soğuk savaştan beri elde edilen kazanımdan geriye düşmüş oluyor. Rusya'nın da çekilmesiyle birlikte karşılıklı restleşmelerin krizi daha arttıracağına inanoyuruz. Bu yaklaşım daha çok diyalog ve müzakereyle ortadan kalkması gerektiğini düşünüyoruz.

“Kılıçdaroğlu'nun tek adam yönetimi ibretlik bir tablo”

CHP'de üst düzey istifalarla ilgili görüşlerimizi soruyorlar. CHP'nin iç meseleleri bizi ilgilendirmez. Ancak şöyle bir durum var. Aday belirleme süreçlerini demokratik teamüllerden yoksun bir parti yöneticiliği sergilendiği ifade ediliyor. Bizatihi CHP içinde siyaset yapanların ortak noktası şu: Kılıçdaroğlu'nun CHP'de tek adam yönetimi olduğu şeklindedir. Sayın Kılıçdaroğlu tek adam tabirini kullanmayı çok seviyor. Bizatihi kendi yol arkadaşları tarafından bugün kendisine CHP'de tek adam yönetimi kurmakla eleştirilmesi ibretlik bir durumdur diye değerlendiriyoruz.

“CHP'nin İş Bankası hisselerinden uzak durması gerekir”

Cumhurbaşkanımız grup konuşmasında CHP'ye ait olan İş Bankası hisselerini gündeme getirdi. CHP tarafından eleştiriler yönetiliyor, Atatürk'ün vasiyetiyle ilgili. Burada aslında CHP'de bu hisselerin olmaması gerekiyor. Hem Atatürk'ün mirasına sahip çıkmak hem de siyasetin itibarını korumak açısından. Buradaki esas mantık Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu'nun gelirlerini garantiye almak olduğu, Atatürk'ün hassasiyetinin neticesi olarak bu mirasın düzenlendiği açıktır. Bugünkü tablo içerisinde herhangi bir partinin bunu üstlenmesi düşünülemez. CHP'nin bu tutumdan uzak olması gerekirdi. Devletin garantisi altında Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu'na sağlamanın garanti altına alınmasıdır.

“Birileri CHP Atatürk'ün kurumu olmaktan çıkmıştır’ diyebilir”

Mirasın amacı, vasiyetin amacı olan Türk Dil Kurumu'na ve Türk Tarih Kurumu'na gelirler tam olarak aktarmış mıdır? Mirası çiğnemiştir. Türk Dil Tarih Kurumu'na bu geliri aktarmama durumu 1966 yılında ortaya çıkmıştır. Atatürk'ün mirasına direnmiştir CHP. Mahkeme CHP'ye miras hukukuna uymasına hükmetmiştir. CHP aynı şekilde ödemeleri geciktirmiştir. Şöyle bir gerekçe sunuyor CHP: Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu, Atatürk'ün kurumu olmaktan çıkmıştır, diyor. Birileri de CHP Atatürk'ün kurumu olmaktan çıkmıştır, diyebilir. Bütün mahkemeler CHP'nin aleyhine sonuçlanmıştır.

“Sayın Trump'la yapılan verimli görüşmeler alt düzeye yansımıyor”

Çarşamba günü sayın Cumhurbaşkanımızın Soçi'ye bir ziyareti olacak. Cumhurbaşkanımız sayın Trump'la yürütülen diplomatik görüşmeler maalesef alt düzeyde aynı sonucu doğurmuyor. Burada aynı şekilde verimli bir şekilde alt düzeye yansıdığını söylemek mümkün değil. Bundan sonra silahlı kuvvetler Türkiye'nin güvenliği için her türlü kapasiteye haizdir ve hazırdır. Siyasi talimat verildiği andan itibaren bu gerçekleştirilecektir. Doğru olan Cumhurbaşkanımızın teklif ettiği güvenle bölgenin bir an önce kurulmasıdır. Türkiye'nin diğer ülkelerin destek verdiği güvenli bölge modeli dışında diğer formüllere kapalı olduğu açıktır.

“Güvenli bölgede hassasiyetimiz yüksek düzeydedir”

Münbiç meselesinde başka unsurların hevesini kabartmaktadır. Türkiye açısından doğrusu müttefiklerimizin vereceği lojistik destekle güvenli bölgenin Türkiye'nin öncülüğünde harekete geçmesidir. Türkiye açısından bıçak kemiğe dayanmıştır. Güvenli bölge meselesindeki hassasiyetimiz yüksek düzeydedir. Emir verildiği andan itibaren bu gerçekleşecektir. Umarımız en kısa zamanda güvenli bölge yaklaşımları sahada gerçekleşir ve müttefiklerimiz lojistik destekle hayata geçmiş olur.

“Uluslararası toplumu el halil'de hassas olmaya davet ediyoruz”

İsrail resmen Batı Şeria ve Kudüs'te sömürge politikasını ortaya koymuştur. Filistin halkını koruma yükümlülüğü tüm uluslararası topluma aittir. El Halil'deki ve diğer yerlerdeki durumlar hassasiyetle takip edilmelidir. Ne zaman kendi politikalarına karşı tutum ortaya çıkıyor hemen Netanyahu İsrail aleyhine çalışıyorlar diyor. Netanyahu hükümetin birtakım saldırıları tespit edildiği için bu güç istenmeyen bir unsur olarak değerlendiriyorlar. Uluslararıs toplumu El Halil başta olmak üzere buralarda hassas olmaya davet ediyoruz.

“Çin hükümeti buraları gözlemcilere açmalıdır”

Tüm dinlerin ve inançları Çinlileştirilmesinin asimile edici olduğu ifade edildi. Burada Müslüman Türk toplumuyla ilgili asimilasyon politikalarını biliyoruz. Toplama kampları meselesi söz konusudur. Çin Hükümeti çeşitli açıklamalarda bulunuyor. En son Doğu Türkistan'lı sanatçı Çin'de Abdürrahim Heyit'in ölmediğine dair video yayınlandı. Pekçok kişi kayıptır. Haber alınamıyor. Tüm bunlar aydınlığa kavuşturulması gereken konulardır. Bu konuda şeffaf bir yaklaşım sergilenirse herkes açısından tansiyonu düşüren bir imkan yaratacaktır. Çin'in toprak bütünlüğüne ve güvenliğine saygı duyan bir ülkeyiz. Bu meseleye bu şekilde yaklaşırken Uygur Türklerine dönük keyfi uygulamaların toplama kamplarında ve hapishanelerde alıkonulmasının hiçbir sonuç vermeyeceğini biliyoruz. En doğrusu Çin hükümetinin şeffaf bir şekilde iddialar karşısında buraları gözlemcilere açmasıdır.