Cumhuriyet yazarı Ahmet İnsel, Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde AKP milletvekili İbrahim Halil Yıldız ile Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) yöneticisi Esvet Şenyaşar arasındaki ailelerin de katılmasının ardından büyüyen kavga ve 4 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayları değerlendirdi. İnsel, "Hastanede linç sonucu Esvet Şenyaşar ve bir oğlunun öldüğü konusunda güçlü tanıklıklar varken, AKP propaganda dairesi Nazi propaganda ustalarına parmak ısırtacak bir beceri sergiliyor" dedi.
Esnaf ziyareti sırasında çıkan, bıçak ve silahların kullanıldığı kavgada 4 kişi hayatını kaybetmiş, 8 kişi de yaralanmıştı.
İnsel'in "Paçalardan akan ne?" başlığıyla (19 Haziran 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Parlamento çoğunluğunu kaybetme ve başkanlık seçiminin ikinci tura kalması ihtimali arttıkça, AKP tarafında gerginliğin de arttığı görülüyor. Meclis’te azınlığa düşmüş Tayyip Erdoğan’a karşı seçmenlerinin ikinci turda ne tür bir davranış sergileyecekleri bilinmiyor. Bu da gerginliğin saldırganlığa dönüşmesine yol açıyor. Başta HDP, ondan sonra CHP ve İYİ Parti faaliyetlerine karşı fiziki saldırıların yer yer boy göstermesinin yanında, sözlü saldırılar kaba yalan desteğinde giderek yoğun biçimde kullanılıyor.
Suruç’taki münakaşa sonrası yaşanan elim çatışmayı, tek taraflı bir mağduriyet hikâyesine dönüştürme çabası bunun en anlamlı örneği. AKP milletvekilinin koruması olan kardeşi Mehmet Yıldız’ın ölmesini “şehadet” olarak tanımlarken, DBP’nin eski yöneticisi esnaf Esvet Şenyaşar ve iki oğlunun ölümünden hiç bahsetmeyen, yokmuş gibi yapan, insanlığını yitirmiş bir zihniyet sergileniyor. Üstelik kavga sırasında değil, hastanede linç sonucu Esvet Şenyaşar ve bir oğlunun öldüğü konusunda güçlü tanıklıklar varken, AKP propaganda dairesi Nazi propaganda ustalarına parmak ısırtacak bir beceri sergiliyor. Ama toplumda beklenen etkiyi yaratamıyor.
Seçime az bir zaman kala, fırtına öncesi sessizliği andıran bir durum var sanki. Bir yandan miting alanları dolup taşıyor, diğer yandan kararlı bir sakin bekleyiş sergileniyor. AKP yönetimini en çok bu sonuncu tavır endişelendiriyordur.
Bu nedenle kaba yalan konusunda tahayyül sınırlarını zorluyor bazı AKP sözcüleri. Bunlardan biri, İçişleri Bakanı makamından konuşan Süleyman Soylu. “Suruç’taki olayın sebebi ve müsebbibi Muharrem İnce’dir. Çok nettir. Bunlara bu şımarıklığı veren, bunları siyasetin özünden ayırıp şiddete doğru yönelten anlayışın kendisi Muharrem İnce’dir” cevherini yumurtladı. Kendisinin 2009’da Tayyip Erdoğan’a “bu milleti kandırıyorsun, bu ülkenin insanlarını istismar ediyorsun” diye meydanlarda haykırmışlığı vardır. 2015’te ise “Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin ilelebet ve ebedi başkanıdır” diyerek, AKP saflarında bile rahatsızlık yaratmıştır. Şimdi herhalde AKP Genel Başkanı’nın, HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Demirtaş’a “teröristbaşı” sıfatını yakıştırma ihtiyacı duyacak kadar paniklediğini görünce, kendisi de iftirada el yükseltmek ihtiyacı duymuş olmalı. Maalesef ülkemizde sık olan ağız dalaşının silahlı çatışmaya dönmesi vakasını köpürtmeye, bu ülkenin insanlarını istismar etmeye çabalıyor.
Bu belli ki yeterli olmamış, Demirtaş’ın cezaevinde kayda alınmış TRT konuşmasında halkı iktidar ittifakından korkmamaya, seçim sandığına gitmeye çağırırken, “bir oyluk canları var” demesine inanılmaz bir yorum getiriyor. “Bu ne demek, biliyor musunuz? Hepimizi ölümle tehdit ediyor!” diyecek kadar çaresiz kaldığı anlaşılıyor Soylu’nun.
Demirtaş, bir oy vererek iktidarı değiştirme çağrısında bulunduktan sonra, “Meydanlarda bağırıp çağırarak insanlara hakaret edip, düşmanlaştırarak halka boyun eğdireceklerini zanneden siyasi karikatürlere halkın kim olduğunu ve gücünü göstermek hiç de zor değil” diyerek, oy vermenin ve verdiği oya sayım sırasında sahip çıkmanın önemine işaret ediyordu. İçişleri Bakanı’nın bunu “ölüm tehdidi” olarak algılanmasına çalışması, kimin panik içinde aklından geçenin aslında böyle bir şey olduğunu ele vermiyor mu?
Süleyman Soylu AKP Genel Başkanı’na biat etmeden önce, 2008’de, Tayyip Erdoğan ve hükümeti için “Paçalarından yolsuzluk akıyor” diye iddia etmişti. Şimdi içinde yer aldığı hükümetin paçalarından yolsuzluk akmaya devam ettiğini düşünmeye devam ediyor mudur, bilmiyoruz. Ama kendi paçalarından, endişe bile değil, apaçık korku aktığını ağzından dökülenler açıkça gösteriyor. İktidarı kaybetmekten neden bu kadar korkuyorlar?