Ahmet Altan
(Taraf, 14 Haziran 2012)
Dindarlara Kemalist tuzak
Ortalık toz duman, baskınlar, tayinler.. ama “yenilmişlerin” bir daha yenilmesi ya da “yenilmişler” üzerinden devlet içinde iktidar mücadelesi yapılması benim o kadar ilgimi çekmiyor.
Beni, “galiplerin”, muktedirlerin, güçlülerin halka yaptıkları ve yapacakları en azından şimdilik daha fazla ilgilendiriyor.
Toplumun yeniden aynı tuzağa düşürüldüğünü düşünüyorum çünkü.
Devletin içinde kavga ediyorlar ama kim kazanırsa kazansın “eski oyunu” oynuyor.
Şu bildiğimiz eski Kemalist oyunu.
AKP, muhafazakârlık adına “kendisinden olmayanları” çok tedirgin edecek işler yapıyor, toplumu bölüyor, insanları yaşam tarzlarına göre ayrı ayrı bölgelerde yaşamaya zorluyor, televizyonlara müdahale ediyor, özel hayatlara karışıyor, anlamsız yasaklar çıkartıyor, gereksiz cezalandırmalara sapıyor...
Ama asıl yapması gerekeni yapmıyor.
AKP, muhafazakârların haklarını asla devletten istemiyor.
Üniversitelerde başörtüsü yasağı hâlâ “resmen” sürüyor mesela, AKP bu yasağı resmî bir biçimde kaldırmak için çaba göstermiyor.
Başörtülülerin haklarını, hangi parti gelirse gelsin güvence altına alacak bir yasa değişikliğine gitmiyor.
Parlamentoya başörtülülerin de girebilmesini sağlayacak bir düzenleme yapmıyor.
Eğitimi tümüyle Ankara’daki bürokratların denetimine bırakan ve o bürokratlardan daha başka düşünenlerin görüşlerinin çocuklara öğretilmesini yasaklayan Tevhid-i Tedrisat Yasası ile uğraşmıyor.
Bütün bunların yerine toplumu birbirine düşman gruplara bölmeyi hedefliyor.
Bu, Kemalist sistemin en kurnaz oyununun aynen tekrarından başka bir şey değil işte.
Ordu, “modernlere” hiçbir özgürlük vermedi.
Ama “muhafazakârların özgürlüklerini” kısıtladı.
Modernler, muhafazakârların “özgürlüklerinin kısıtlanmasıyla” öylesine büyülendiler ki kendilerine hiçbir özgürlük verilmediğini fark edemediler bile.
“Düşman” gördüklerinin özgürlüklerinin kısıtlanması, onları kendi özgürlüklerinden bile daha fazla ilgilendiriyordu.
Bu yanlış ilgi, onları büyük bir tuzağa düşürdü.
“Başkalarının” biraz daha fazla “köle” olması karşılığında kendi köleliklerini kabullendiler.
Bugün aynı tuzağa Tayyip Erdoğan muhafazakârları düşürüyor.
Modernlerin üstüne gidiyor ama muhafazakârları da “devletin kölesi” olarak tutuyor.
“Köleleri” de çeşitli oyunlarla bölüyor.
Tayyip Erdoğan bu bölünmeden başkanlık seçimlerinde kendisine yüzde ellinin üstünde bir oy çıkarmayı hedefliyor.
Bütün amaç “başkanlık” seçimlerini ilk turda kazanmak.
Türkiye’de “milliyetçi muhafazakâr” ya da “Türk-İslam” sentezci yüzde ellilik bir kitle olduğunu kabul eden bir strateji yürütüyor.
O kitleyi memnun etmek istiyor.
Ama gerçek ve kalıcı haklar tanıyarak değil.
Muhafazakârların hayat tarzını ve değerlerini paylaşmayanları cezalandırarak bu memnuniyeti sağlamaya uğraşıyor.
Bugün AKP’nin yaptıklarının hiçbiri aslında muhafazakârların hayatlarına yeni bir değer katmıyor, sadece muhafazakâr olmayanların hayatlarından eksiltiyor.
Flörte karşı çıkıyor, içkiye karşı çıkıyor, televizyona karşı çıkıyor, kürtaja karşı çıkıyor.
Bunlar muhafazakârların hayatlarında zaten yok.
Bunların yasaklanması “modernlere günlerini gösterdik” duygusundan başka ne sağlıyor muhafazakârlara?
Hiçbir şey.
Bütün Türkiye’nin hayatını “herkes için özgürlük” sağlayarak rahatlatmak yerine, muhafazakârların da özgürlüklerini vermeden, başka özgürlükleri kısıtlayarak, muhafazakârları da, modernleri de, Alevileri de, Kürtleri de, solcuları da, demokratları da aynı “yasak cenderesinin” içine atıyor.
Muhafazakârların bir bölümü “başkalarının yasaklanmasından” duydukları mutlulukla kendilerinin de bu yasaklamaların kurbanı olmaktan hâlâ kurtulamadıklarını görmüyorlar.
Hepimiz, hep birlikte yasaklar çemberinin içinde kalıyoruz.
Bunun muhafazakârlara bir yararı yok.
Tam aksine.
Yakında bu ülke ciddi çatışmalara, olaylara, gösterilere, huzursuzluklara sahne olacak diye korkuyorum.
Tam da Kemalist sistemin istediği gibi birbirimizden korktuğumuz, birbirimizi düşman gördüğümüz, sürekli birbirimizle dövüştüğümüz bir geleceğe doğru ilerliyoruz.
Erdoğan kendi “başkanlık” ihtirası için hepimizi birden bir kaosun içine atacak.
Muhafazakârların devlet tarafından gasp edilmiş hiçbir hakkını kurtarmadan, başkalarının haklarını da gasp etmenin muhafazakârlara yararı ne?
Hepimiz aynı dertten, bu devletin baskısından ve yasaklardan mustaribiz.
Neden bir adamın ihtirası yüzünden bazılarımız bu yasakları desteklesin ve Türkiye’yi kırılmalara, çatışmalara sürüklemeye razı olsun?
Muhafazakârların buna verecekleri cevap, sanıyorum bu ülkenin geleceğini belirleyecek.
Çünkü önemli olan “devletin” kimin elinde olduğu değil, önemli olan devletin topluma ne yaptığı, toplumun “efendisi” olmaya soyunup soyunmadığı.