20 yılı Genel Yayın Yönetmeni olmak üzere 35 yıl aralıksız çalıştığı Hürriyet'in kasım ayında yollarını ayırdığı Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazılarını sürdürüyor. Yazılarını "newsletter" olarak geniş bir gruba gönderen Özkök, son yazısında ailesinin zoruyla kaldığı cemaat yurdunda gördüğü baskılar ve gelecek kaygısı nedeniyle yaşamına son veren tıp fakültesi öğrencisi Enes Kara'yı konuştukları TV100 yayına bağlanan AKP Sözcüsü Ömer Çelik'in açıklamalarından kesitlere yer verdi. Özkök, "Çelik’in 'Partim adına konuşuyorum' ifadesinden sonra söylediği sözler bana daha da önemli göründü. Çocuklarımızın, kadınlarımızın hayatına mal olan konularda ortak bir zemine oturabiliriz umuduna kapıldım." düşüncesini dile getirdi.
Özkök'ün "Tansu'ya Mektuplar" dizisinde "Ömer Çelik 'Partim adına konuşuyorum' dedi ve Enes konusunda şunları söyledi" başlıklı yazısı şöyle:
"Önceki akşam TV100’de Cengiz Semercioğlu ile birlikte yaptığımız programda ilginç bir gelişme oldu.
Kaldığı yurttaki sıkıntıları nedeniyle intihar eden Enes Kara konusunu tartışıyorduk. Ben videoyu seyredemedim. İçim kaldırmadı. Ama deşifre edilmiş metni okudum. Herkes gibi mahvoldum.
Konuşmam sırasında şunu söyledim:
“Gerek bu, gerek okul öncesi Kuran eğitimi konuları söz konusu olunca benim gibi insanların üzerinde bir baskı oluşuyor. 'Aman bu dini bir konu, biz buna girmeyelim' diyoruz. Korkuyoruz yani bunu özgürce tartışmayı. Oysa bunların dinle alakası yok. Sosyal birer konu bunlar ve hepimizin çocuğunu ilgilendiriyor. Tartışmaktan çekinmemeliyiz..”
İşte tam sırada AKP Parti Sözcüsü Ömer Çelik programa bağlanmak istedi ve bağlandı.
Konuşmasının bir yerinde şöyle bir şey söyledi:
“Benim kurumsal bir kimliği var. Burada kendi adıma konuşmuyorum. Partim adına konuşuyorum.”
Bu ifadeden sonra söylediği sözler bana daha da önemli göründü. Çocuklarımızın, kadınlarımızın hayatına mal olan konularda ortak bir zemine oturabiliriz umuduna kapıldım.
O nedenle Ömer Çelik’in dün akşam söylediklerini ağzından özetliyorum:
İster muhafazakâr ister laik olsun toptan suçlama yanlış
(*) “Herhangi bir yerde bir olay olduğu zaman topyekün dindar kesimin ya da laik kesimin ya da muhafazakâr kesimin ya da solcuların ya da liberallerin bu şekilde etiketlerle toptan suçlama sağlıklı bir toplum yapısı açısından doğru değil.”
(*) “Çocukların hayatlarını, şiddete uğrayan kadınların hayatlarını sürekli olarak birtakım ideolojik hesaplaşmaların, bloklar arasındaki kavgaların ürünü olarak konuşuyoruz Bu da yanlış.”
Bu çocuklar ve kadınlar bıraktıkları mektuplarda bize başka bir şey söylüyor
(*) “Bu çocukların, bu kadınların bıraktıkları mektuplara bakarsanız onlar bize başka bir şey söylüyorlar. Kendi hayatlarına sahip çıkmak, medeni bir toplum içinde yaşamak istediklerini söylüyorlar. Bu mesajları böyle almak yerine bunları birtakım ideolojik kampların kavgasına çevirdiğimizde bir olayda birilerinin çıkıp dindarları bir başka olayda başka birilerinin sekülerleri suçladığında veya muhafazakârları suçladığında bu baştan aşağı başka bir tartışma haline geliyor.”
Her kesimin önyargısı var, bunlardan kurtulmamız lazım
(*) “Önce böyle konularda demokratik bir üslubu yerleştirmemiz gerekiyor.
(*) “Demokratik tartışma açısından baktığımızda görüyoruz ki her kesimin kendine ait bir önyargısı var. Önce bu önyargıların ayıklanması gerekir.”
Muhalefet Enes konusunda şunu söylüyorsa doğrudur
(*) Enes Kara olayında şu söyleniyorsa tamamen doğrudur. Bu öğrenci evlerinde, yurtlarında denetimlerin yapılması, buralarda kalan çocukların üniversiteler tarafından takibinin yapılıp bunlara psikolojik destek verilmesi gibi konular tabii ki siyasetin ve bunu tartışanların gündeminde olacaktır.
Bütün laikler suçludur demek de bütün dindarlar suçludur demek de Türkiye'yi, hepimizi zehirliyor
(*) “Ama birisi çıkıp hangi olayda olursa olsun ‘Bundan topluca seküler kesim, laik düşünceye sahip kesimler suçludur’ veya ‘dindar kesim’ veya “muhafazakâr düşünceye sahip kesimler suçludur’ derse, bu düşüncenin hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Türkiye’yi zehirleyen işte bu düşüncedir ve bunu bir kenara bırakmak lazım.”
Radikalizm, yobazlık ve kindarlık şurada başlıyor
(*) “Şu söyledikleri, ‘Doğru söylüyor ama acaba samimi mi’ diye sorgulanırsa ben de şunu derim: Hiç birimizin elinde samimiyet ölçer yok. Neticede biri doğru bir şey söylüyor ve yapıyor, bir başkası bunun bir de arkeolojisini yapıp, niyetini sorgulamaya başladığı zaman orada fanatiklik de başlıyor. Radikalizmin, yobazlığın, kindarlığın başladığı yer de burasıdır.”
Bu olayda tartışmayı husumete çevirmeyelim
(*) “Böyle olaylarda tabii ki siyasetin dilinin de dikkat etmesi gereken şey şudur. Demokratik toplumda rekabet olur. Ama demokratik toplumdaki tartışmayı husumete çevirmemek lazım.”
Şu okullar toptan yasaklansın dersek merdiven altına iteriz
(*) “Cumhuriyet tarihinde şunu yaşadık. Bazı grupların okulları topyekün yasaklansın dendiğinde, bunları yasaklamış olmadık, tam tersine onları merdiven altına ittik.”
Atatürk'ün din eğitimi bizi DAEŞ ve El Kaide'den korudu
(*) “İki tarafın da kabul etmeyeceği bir şey söyleyeceğim. Türkiye’de din eğitimi verilmesi laik devlet ilkesinin korunması gereğidir. Zaten Atatürk zamanından beri bizim Türkiye’de doğru din eğitimi vermemiz, bizi DAEŞ gibi El Kaide gibi birtakım insanlık dışı örgütlenmelerin yaygınlaşmasından korumuştur.”
CHP'li siyasetçiye itirazım şundandır
(*) “Benim CHP’li bir siyasetçinin çocuklara din eğitim verilmesi karşısındaki görüşüne itirazım şundandır. Okul öncesi din eğitimi için diyor ki ‘Bu bir Orta Çağ zihniyetidir”.Siyasetçi olarak görüş belirtecekseniz pedagojik olarak görüş belirtirsiniz, hiç kimseyi herhangi bir şekilde itham etmezsin, siyasi olarak partinin görüşünü söylersin. Eğer bunu bir aşağılama, bir etiketleme şeklinde yaparsan, ki geçmişte bunu bir baro da yaptı maalesef, ben işte bu şekildeki beyanlara itiraz ettim."
Siyasetçilerin din hakkında görüş belirtme hakkı yok
(*) “Siyasetçi olarak bizim din hakkında görüş belirtme hakkımız yok. Biz ister dindar olsun, ister dindar olmasın, herkesin hayatının, özgürlüğünün ve bu hayata saygı duyulmasının gerekliliğinin çizgisinde dururuz. Bu dini midir değil midir konusu din alimlerinin, kanaat önderlerinin meselesidir o bizi ilgilendirmez.”
Çocuğa önce ideolojik kimlik verip sonra şahsiyet oluşturamazsınız
(*) Bugün dünyada temel mesele nedir biliyor musunuz, çocuklara önce ideolojik kimlik verilip, sonra o kimliğin üzerine bir şahsiyet oluşturulmaya çalışılıyor. Oysa tam tersinin olması gerekir. Çocuklar önce eğitim yoluyla bir şahsiyet edinirler, onun üzerine bir ideoloji edinilecekse onlar kendileri edinirler.
İster muhafazakâr olsun ister seküler birçok ailede bunu görüyorum.
Çocuğa önce şahsiyet kazandıralım, bırakalım ideolojiye kendi karar versin
(*) “Bu çocuklar nasıl şahsiyet kazanır? İyi kitap okusun, iyi müzik dinlesin, iyi film seyretsin, iyi spor yapsın. Bir çocuğun şahsiyetinin gelişmesi için bu alanların açılması lazımdır. İşte bu konuda da bir tartışma ve seferberlik başlatalım.”
Şiddete uğrayan kadının kimliğine göre davranırsak insanlık bitmiş demektir
(*) “Şiddete uğrayan bir kadının kimliğine bakarak tavır belirleniyorsa artık hayat sona ermiş demektir insanlık yok olmuştur demektir. “
Enes kardeşimizin hissettiği baskı canımızı ne kadar yakıyorsa...
(*) “Bu kardeşimizin kaldığı yerde kendisini hissettiği baskı ne kadar can yakıcıysa, bir başka çocuğu bir resmin, bir heykelin önünde secde etmeye zorlamak da o kadar can yakıcı. “