AKP'nin kurucularından olan Abdüllatif Şener, "Yasalar düşünce özgürlüğünü hapsediyor" dedi. "Bana göre iktidarın bir başarısı var" diyen Şener, "hapishane kapasitesindeki artış ve tutuklu sayısında başarılı" ifadesini kullandı.
Sözcü'den Saygı Öztürk'e konuşan Şener “İktidar, hapishane kapasitesindeki artış ve tutuklu sayısında başarılı” dedi ve ekledi:
"Tutuklu gazeteciler konusunda dünyada ilk sıradayız. Bu, ifade özgürlüğünün önündeki engeli gösterir. Hatta muhalefeti susturmaya karar vermiş bir iktidar gücü var... Artık düşünmek bile tehlikeli ve yasak hale geldi."
AKP'nin kurucularından olan Abdüllatif Şener, AKP hükümetinde Başbakan Yardımcılığı görevinde bulundu. Erdoğan'la değişik konularda görüş ayrılığına düştü ve partisinden istifa etti. AKP kadrolarını da yakından tanıyan Şener, Türkiye gündemine ilişkin şunları söyledi:
Düşünce hapsediliyor
– Bana göre iktidarın bir başarısı var. Hapishane kapasitesindeki artış ve tutuklu sayısı konusunda başarılılar!.. Son 10 yılda 139 cezaevi inşa edildi, 2002'de 55 bin olan tutuklu ve hükümlü sayısı, çıkarılan ceza indirimleri, ev hapislerine rağmen 15 Temmuz 2016 öncesi 190 bine ulaştı. Şimdi, 200 binin üzerinde tutuklu ve hükümlü var.
– Türkiye'de 164 civarında tutuklu gazeteci var. Bu konuda dünyada ilk sıralardayız. Bu, düşüncenin, ifadenin önündeki engeli göstermez de neyi gösterir? Yalnızca düşünceyi ifade değil, düşünmek bile yasak ve tehlikeli hale gelmiştir. Yasalar düşünce özgürlüğünü hapsediyor.
– Hatta siyaseti, muhalefeti susturmaya karar vermiş bir iktidar gücü var. İşte TBMM iç tüzüğü değiştirildi. Referandumdan önce gördük muhalefetin dediklerini kamuoyu duymasın diye TBMM televizyonu karartılıp, Genel Kurul'da konuşulanlar yayınlanmadı. Bu nedir? Bu doğrudan doğruya iktidarın yanlışlarını muhalefetin halka anlatmasını engelleme kararıdır.
– 15 Temmuz'dan sonra binlerce öğretim üyesinin işine son verildi. Bunların çoğunun FETÖ'yle bir bağlantısı yoktur. Çoğu sadece demokratik bir muhalefetten yanadır. Düşünce yapısı iktidarla bağdaşmamakta, farklı bir düşünce dünyasına sahiptirler. Muhalif düşüncede oldukları bilindiği için üniversitedeki işlerine son verilmiştir.
Adı demokrasi değildir
– Gerçekleri basından, aydınlardan, muhalefetten de duyamayacaksınız. O zaman bu rejimin adı demokrasi olamaz. Çünkü AHİM kararlarında vardır: Bir ülkede eğer iktidar incinecek derecede eleştirilemiyorsa o ülkede demokratik toplumun gereklilikleri yerine gelememiş demektir. Bırakın incinecek derecede eleştirilmeyi, incinmeyecek derece eleştirmenin bile önü tıkanmıştır.
– Fakat muhalefetin de sesini duyurmak için bir şeyler yapması gerekiyor. Bunun için olağandışı yöntemler bulmak zorundadır. ‘Adalet Yürüyüşü' farklı bir girişimdi. Etkili oldu. Ama asla yeterli değildir. Parti kurullarının gece gündüz tartışacağı en temel konu budur bence.
– Yıllarca ekonomiyle; maliye bakanı, başbakan yardımcısı olarak uğraştım. Ekonomi vatandaşın en temel gündemidir. Dolayısıyla ülkenin en temel gündemidir. Maalesef ekonomi çok kötü bir durumda.
– Resmi Gazete'de Türkiye'nin buğday ve diğer hububat, büyükbaş ve küçükbaş hayvan ithaliyle ilgili kararlar yayımlandı. Bu, tarımın geldiği noktayı göstermektedir.
– Aslında tüm ekonomik göstergelere şüpheyle bakmak lazım. Çünkü Başbakanlığa bağlı İstatistik Kurumu tarafından göstergeler hazırlanıyor. Bağımsız yargıya bile talimat veren iktidarın, kendine bağlı kurumlarını yönlendirmediğini söylemek mümkün değildir.
– Buna rağmen hükümetin kendi açıkladığı resmi rakamlara bakarak bile ekonomik performans çok kötüdür.
O sermayeye güvenmesinler
– Körfez sermayesine güvenerek Türkiye'nin, Cumhuriyet tarihi boyunca oluşturduğu performansı koruyabilmek mümkün değildir. Neticede bu ülkeler de Batı'ya ve özellikle ABD'ye paralarını taşıma konusunda derin alışkanlıklara sahiptirler.
– Türkiye'ye giriş sürekli olmayacağı gibi yeterli de olmaz. Geçici bazı durumları yaşasak bile orta ve uzun vadede demokrasisi yara almış bir Türkiye'de doğrudan yabancı sermaye girişi konusunda sıkıntı da olacaktır. Demokrasimizin aldığı yaralara bağlı olarak da ekonomi sürekli kötüleşecektir. Özü itibarıyla Türkiye dikta yöntemleriyle yönetilemeyecek bir ülkedir.
CHP lideri Kılıçdaroğlu "Cumhurbaşkanına hakaret" suçundan tutuklanabilirdi!
– Böyle bir ortamda sadece basın mensupları değil, aydınlar da düşündüklerini ifade özgürlüğüne sahip değil. Örneğin; en çok işletilen kanun maddelerinden birisi ‘Cumhurbaşkanına hakaret'i düzenleyen TCK'nın 299. maddesidir.
– Bu maddeden 2016 yılında 46 bin işlem yapılmış. 5 bin kişi yargılanırken, bin 80 kişi mahkum edildi. Öyle zannediyorum ki bu bir yıllık rakam tüm tarihimiz boyunca cumhurbaşkanına hakaretten yargılananların toplamından fazladır. Halbuki bu madde partisiz cumhurbaşkanıyla ilgilidir. Artık cumhurbaşkanımız partilidir.
– Partili cumhurbaşkanı için bu maddenin işletilmesi anayasanın eşitlik ilkesine öncelikle aykırıdır. Adalet Yürüyüşü sırasında Sayın Cumhurbaşkanı, Kılıçdaroğlu'nu ‘terörle işbirliği yapmakla' itham etti. Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Cumhurbaşkanı'nı aynı şekilde itham etseydi TCK'nın 299. maddesine göre yargılanırdı. Muhtemel ki dokunulmazlığı kaldırılıp tutuklama kararı verirlerdi.
– Erdoğan bir partinin, Kılıçdaroğlu da bir başka partinin genel başkanı. İkisinin aynı yasaya tabi olmaması anayasanın
özünü ve ruhuna aykırıdır.