Ahmet Altan
(Taraf, 4 Temmuz 2012)
PKK ve AKP
Kont Tolstoy, dünyanın en ünlü yazarlarından biriydi, çok zengindi, başta Rus halkı olmak üzere bütün dünya ona saygı duyuyordu, insanlık var oldukça var olacak büyük romanlar yazmıştı ama mutsuzdu.
Her şeye sahip gibi gözüken bir adamın niye “mutsuz” olduğunu çevresindekilere bir türlü anlatamıyordu.
Sonunda “formülü” buldu.
“Dünyada tek bir insan bile mutsuz olsa ben mutsuz olurum.”
Bu, “ben bin yıl da yaşasam mutsuz olacağım” demekti.
PKK’nın yöneticilerinden Duran Kalkan’ın, “devrimci halk savaşıyla AKP siyasetini yenilgiye uğratıp Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünü böyle bir direniş temelinde gerçekleştirmeyi öngördük” dediğini okuyunca Tolstoy aklıma geldi.
Kalkan’ın açıklamaları da, “biz daha yıllarca silahla savaşacağız” demekti.
Çünkü PKK’nın “devrimci halk savaşıyla AKP siyasetini yenilgiye uğratma” ihtimali hiç yok.
Aksine, bu stratejiyle sadece AKP siyasetini güçlendiriyorlar.
AKP’nin ciddi bir biçimde yalpaladığı bu dönemde iktidarı sarsacak “demokratik bir muhalefetin” önünü kesiyorlar, AKP’nin PKK üzerinden “milliyetçi” oyları devşirmesine yardım ediyorlar.
Anlaşılıyor ki “on bin dolar milli gelir, karakolunu koruyamayan bir ordu, başbakanı eleştiren yazarı işinden attıran bir demokrasi, mahkûm olmayanları hapiste tutup mahkûm olanları salan bir hukuk sistemi” ile Osmanlı İmparatorluğu’nu kurabileceğini sanan hayalci bir siyasi iktidarımızla, bu iktidarı “devrimci halk savaşıyla” yeneceğini düşünen hayalci bir Kürt örgütümüz var.
Bu hayalcilerle “gerçek” bir barışa nasıl ulaşılacak, bilmiyorum.
AKP yönetimini de, PKK yönetimini de “gerçeklere” çekecek olan kendi tabanlarıdır ama bizde “eleştiri” kültürü pek yerleşmediği için “tabanlar” sadece alkışlıyor.
Onlar alkışladığı sürece de bu bela bitmeyecek.
Kalkan, “PKK, AKP’yi silahla yenilgiye uğratamaz diyenler avuçlarını yalasın” diyor ama ben geçen yıl seçimlerden bir hafta önce gene Kalkan’ın bir analizini okumuştum.
“Kürt halkının ve gerillanın” devrime hazır olduğunu, AKP’nin de çöktüğünü açıklamıştı.
“Çöken” AKP, bir hafta sonra seçimlerde yüzde elli oy alarak Cumhuriyet tarihinin en güçlü iktidarı oldu.
PKK da geçen yıl çok ağır kayıplar verdi.
Kürt halkı da “devrimci halk savaşına” katılmadı.
Duran Kalkan’ın “yeni bir analiz” yapmadan önce geçen yılki analizin nasıl çöktüğünü de Kürt halkına bir açıklaması gerekiyor herhalde.
Ama “ağalık” konusunda Kürtlerle Türklerin birbirinden hiç farkı yok, AKP iktidarı nasıl Uludere katliamı hakkında halkına bir açıklama yapma ihtiyacını duymuyorsa, PKK da geçen yıl o yanlış analizleri nasıl yapıp, nasıl onca insanın ölümüne neden olduğunu kendi halkına açıklamıyor.
Onlar “ağa” çünkü hatta ağadan da öte, “hata yapmazlar”, “hata yaptık” demezler, hata yaptıklarında ölen insanların hesabını vermezler.
Çok önemli değişimlerden geçen Türkiye’de, bu değişimleri gerçekleştiren AKP de dahil hiçbir örgüt yaşadığımız değişimlere ayak uyduramıyor, hepsi hayatın gerisinde kaldı, hepsi kendi içinde çatladı.
PKK da çok ciddi sarsıntılardan ve yarılmalardan geçiyor.
Duran Kalkan’ın açıklamaları hem Murat Karayılan’ı, hem de Selahattin Demirtaş’ı çok zor durumda bırakıyor.
Karayılan’la Demirtaş, PKK’nın aslında “barıştan yana olduğunu”, Oslo sürecini “hükümetin” bitirdiğini iddia ediyorlardı.
Kalkan ise “iki yıl önce stratejik değişiklik yaptık, AKP yönetimi devam ettikçe Kürt sorununun siyasi çözümünün gerçekleşmeyeceğine karar verdik” diyerek, PKK’nın AKP iktidarı sürdüğü sürece silahlı mücadeleyi sürdürmeye “iki yıldan beri kararlı” olduğunu açıklıyor.
Duran Kalkan’ın açıklamalarına göre PKK için “Oslo süreci diye bir şey” geçen yıl da zaten yoktu, geçen yıl AKP iktidarda olduğuna göre zaten PKK savaşı sürdürmeye kararlıydı.
Karayılan’ın “Silvan Oslo sürecini mahvetti” sözleri, Demirtaş’ın “Oslo sürecini hükümet kesti” iddiası tamamen havada kalıyor.
Aslına bakarsanız, Kalkan’ın sözleri, PKK’nın eylemlerini diğerlerinden çok daha “samimi” biçimde açıklıyor.
Kalkan’ın sözünü ettiği iki yıllık strateji açısından baktığınızda, Oslo sürecini bitiren Silvan’ın “tesadüf” olmadığını, “silahları susturun” diyen Apo’nun sözlerinin duyulmamasının bu stratejiye bağlı bulunduğunu, “karakol basmıyoruz” diyen Karayılan’ın açıklamaları yayınlandıktan 24 saat sonra karakol basılmasının iki yıl önce verilen kararların sonucunda gerçekleştiğini anlıyorsunuz.
Şu anda PKK’nın eylemlerini Kalkan’ın sözünü ettiği “strateji” belirliyor.
PKK, AKP’yi “silahla devirene” kadar bir anlaşmaya yanaşmayacak, bu stratejiye göre, anlaşmaya yaklaşıldığı anda da sarsıcı bir “eylemle” karşılaşacağız.
“AKP iktidarı sürdüğü” sürece “barış” girişimlerinde Kandil yer almayacak.
Ben, PKK’nın stratejisinin tamamen yanlış olduğunu düşünüyorum, yeni bir strateji oluşturmazlarsa çok insan ölür, bir sonuç da alınmaz, sadece AKP’nin milliyetçi oyları kemikleşir.
Kimin haklı olduğunu zaman gösterecek.
Ne yazık ki o “zamanın” içine çok ölüm sığacak.