T24- AKP hükümeti, iktidara geldiği günden bu yana bir çok eleştirinin hedefi oldu. Türban açılımı, alkol ve tütün mamulleri yasasında yapılan değişiklikler, akıllara "Türkiye İran mı oluyor" sorusunu getirmişti. Şimdilerde de yaptığı Kürt açılımıyla destek görmediği ve tepki çektiği görülen AKP iktidarına Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Y. Yılmaz bugünkü yazısında geniş bir yer verdi.
Hükümetin izlediği politikayı değerlendiren Mehmet Y. Yılmaz'ın 'Yaşam tarzımız tehdit altında değil mi?' başlıklı (18 Ocak 2010) yazısı şöyle:
Yaşam tarzımız tehdit altında değil mi?
Başbakan Recep Tayip Erdoğan, “Kimsenin yaşam tarzına kastımız, kısıtlamamız olamaz. Farklı düşünceleri beğenmeyebilir, eleştirebiliriz ama bunlar saygı içinde olmalı” dedi.
Başbakan bu sözleri durduk yerde söylemedi.
Bugün toplumumuzun hatırı sayılır bir kesimi böyle bir endişe içinde yaşıyor.
Yaşam tarzının tehdit altında olduğunu, bu tehdidi yaratanların devlet mekanizmasını ele geçirmekte olduğunu, bunu büyük ölçüde başardıklarını ve yargıyı da ele geçirdikten sonra kafalarındaki planı uygulamaya sokacaklarını düşünüyor.
Böyle düşünmeleri için birçok haklı nedenleri de var.
AKP iktidara geldiğinden beri devlet kadrolarına girmenin ve kadrolarda yükselmenin tek ölçüsü “iktidar yanlılığı” oldu. İmam hatipli olmak, eşinizin başının türbanlı olması mesleki bilgi ve ehliyetin önüne geçti. Sadece şuna bile bakmak yeterli: AKP iktidara gelmeden önce bakanlıkların merkez ve taşra teşkilatlarında genel müdür, daire başkanı, bölge müdürü ve bunların yardımcılıklarına AKP’ye yakın olmayan bir kişi atandı mı? Bu mevkilerde eskiden kaç kadın vardı, şimdi kaç tane kaldı?
Devlet ihaleleri kimlere veriliyor? AKP ile doğrudan ya da dolaylı bağı olmayan kaç müteahhit iş alabildi?
AKP’li belediyelerin kontrolündeki eğlence-dinlence tesislerinde alkol yasağı var mı, yok mu? Kamu kurumlarının yemekhaneleri ramazan ayında “tadilat” gerekçesiyle kapatılıyor mu, kapatılmıyor mu?
İktidar yanlısı bir medya yaratmak için Başbakan ve hatta Cumhurbaşkanı bizzat devreye girmedi mi? Medyadaki muhalif kurumlar, yasalara aykırı vergi cezalarıyla tehdit edilmiyor mu?
Başbakan, “yaşam biçiminin tehdit edildiğine inananların yanlış düşündüğünü” söylüyor ama attığı her adım bunun tersini anlatıyor.
Bu güven duygusunun sarsılmasının sorumlusu en başta kendisi ve AKP yöneticileri değil mi?
Baykal, sevineceğine üzülmeli!
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, değişik araştırmalarda AKP oylarının yüzde 30’lara indiğini ve inişin süreceğini söyledi.
Benim gördüğüm ve güvenilir bir kuruluşun yaptığı araştırmada da “kararsızlar dağıtıldıktan sonra” AKP’nin oyu yüzde 32 civarında.
Ama buna CHP liderinin neden sevindiğini de anlayabilmiş değilim. Çünkü aynı araştırmada CHP’nin oyu da ancak yüzde 22’de!
AKP’den uzaklaşanların CHP’ye değil, MHP ve Mustafa Sarıgül’ün yeni partisine kaymış gibi görünüyor.
CHP liderinin, bu tabloya bakıp üzülmesi ve bunun nedenlerini araştırması daha yerinde bir tutum olurdu.
Ressam Bedri Baykam, CHP’nin halktan kopukluğunu giderecek bir dizi tüzük değişikliği önerdi. Kadınlara ve gençlere daha çok yer açılmasını isteyen, milletvekili adaylarının ön seçimle belirlenmesini öneren, parti içi demokrasi kurumlarının kurulmasına yönelik bir dizi değişiklik!
Baykal orada oturduğu sürece elbette bu değişikliklerin hiçbirine yüz vermeyecek. Çünkü belli ki kendisi “küçük olsun, benim olsun” anlayışında ısrarlı.
Çok açık görülüyor ki Baykal orada olduğu sürece CHP’nin oyları bu civarda seyredecek.
Böylesine yıpranmış bir iktidar karşısında bile durumu yüzde 22!
Öyle görünüyor ki AKP’nin bir dönem daha seçim kazanmasının başarısını Recep Tayyip Erdoğan’a değil, Deniz Baykal’ın hanesine yazmak gerekecek!
Yüce Divan yolları taştan!
Başbakan’ın Moskova gezisinde Türkiye ile Rusya arasında nükleer santral yapımı konusunda bir işbirliği anlaşması imzalandı.
Buna göre yapılması planlanan nükleer santrallerden en az bir tanesi ihalesiz olarak yaptırılacak.
Böyle büyük bir yatırımı yargı denetiminden kaçırarak, ihalesiz gerçekleştirmek kolayca açıklanabilecek bir durum değil.
Belli ki Başbakan “kendi zengin sınıfını yaratma sürecinde” yeni bir aşamaya geçiyor.
Başbakan’ın Ruslara işi ihalesiz verme karşılığında elde ettiği şey, bir özel sektör işletmesi olan Samsun-Ceyhan boru hattına Rusya petrolünün
akıtılmasıdır.
Bilin bakalım bu boru hattının Türk ortağı kim?
Çok zorlanmadan yanıtı bulduğunuzu tahmin edebiliyorum: Başbakan’ın damadının da çalıştığı Çalık Grubu.
Başbakan devlet bankalarından kredi ile finanse ederek Sabah ve atv’yi almasını sağladığı Çalık Grubu’na şimdi de “boru hattı” dolayısıyla yeni katkılarda bulunacak.
Karşılığında da Rusya’dan Türk hazinesinin parasıyla bir nükleer santral alacak.
Başbakan’ı Yüce Divan’lık yapacak olaylar dosyası giderek kabarıyor.