Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nde (AKPM) “Türkiye’de demokratik kurumların işleyişi” konulu düzenlenen oturumda çıkan "Türkiye yeniden denetim sürecine alındı" kararıyla ilgili olarak "AKP ve devamı olduğu siyasi hareket Avrupa mercilerine başvurmayı pek severdi hatırlayalım. AİHM kapılarını az aşındırmadılar. O vakitler Haçlı muhabbeti eden yoktu" ifadesini kullandı. Mumcu, "AKP, 2008’de Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılsaydı Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi önceki gün verdiği kararı o zaman AKP’nin kapatılması sebebiyle verecekti" diye yazdı.
Özgür Mumcu'nun "Kendimize borcumuz" başlığıyla yayımlanan (27 Nisan 2017) yazısı şöyle:
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Türkiye’yi 13 sene sonra tekrar gözetim sürecine dahil etmesi herhalde şaşırtıcı bir karar değil. Keyfi ve otoriter bir yönetimin, hukuki ve siyasi denetim mekanizmalarının neredeyse tamamen ortadan kalkmasının başka bir sonucu olacağını düşünmek akıl kârı değil.
Zaten bir süredir ertelenen bir karardan bahsediyoruz. İktidarın şoke olmuş gibi davranmasına kulak asmamalı. Hepimizden çok onlar bekliyordu. Elbette bu kamuoyuna Haçlı-Hilal kavgasının yeni bir cephesi diye paketlenerek sunulacak. Türkiye gözetim sürecinde Rusya, Ukrayna, Sırbistan ve mesela Moldova ile aynı grupta. Herhalde bu devletler “Haçlı zihniyetine” karşı mücadele eden mazlum ümmetin temsilcileri değil. Hele birbiriyle kanlı bıçaklı olup aralarında Kırım’ın ilhakı meselesi olan Ukrayna ve Rusya’nın aynı listede olması herhalde “üst akıl” ile “egemenlikçilerin” kavgası diye analiz edilemez.
Hele Soğuk Savaş’tan sonra Doğu Bloku ülkeleri için getirilen gözetim sürecine Türkiye’nin de zamanında onay verdiği ve memleketimizin Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden biri olduğu düşünülürse.
Gerekçesi ne kararın? Gazeteci ve aydınların tutuklu yargılanması, OHAL KHK’leri ile insanların sorgusuz sualsiz işlerinden ihraç edilmesi, OHAL İnceleme Komisyonu konusunda ayak sürümek, çok sayıda belediye başkanının ve milletvekilinin tutuklu olması. İdam cezası tartışmaları ve referandumdaki hukuka aykırılık da ayrıca not edilmiş.
Bunları Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi mi uydurdu? Terörle ya da darbecilerle mücadele gerekçesiyle izah edilecek sorunlar mı bunlar? Aksine bu mücadelede gerekli olan kendine güvenen ve güçlü bir devlet fikrini hiçe sayan bir durum değil mi?
Dün Cumhuriyet’te Çiğdem Toker’in sorduğu soruyu da ekleyelim. Avrupa İşkence ve Onur Kırıcı Muameleleri Önleme Komitesi’nin Kasım 2016’da tamamladığı işkence raporunun açıklanmasına hükümet neden izin vermiyor? İşkenceyi gizleyen bir devlet izlenimi veren bu karar kime ve neye hizmet etmekte?
AKP ve devamı olduğu siyasi hareket Avrupa mercilerine başvurmayı pek severdi hatırlayalım. AİHM kapılarını az aşındırmadılar. O vakitler Haçlı muhabbeti eden yoktu. Hatta gözetim sürecinden de 2004’te AKP döneminde çıkmıştık. Ayrıca biliniyor ki şayet AKP, 2008’de Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılsaydı Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi önceki gün verdiği kararı o zaman AKP’nin kapatılması sebebiyle verecekti.
Avrupa kurumlarının, Batı medyasının ve siyasetçilerinin AKP’ye verdiği desteği unutmadık. Yurtdışında panellerde ve toplantılarda AKP’yi eleştirdiğimizde yüzlerinin nasıl ekşidiğini de. Bugün AKPM’nin verdiği bu kararı Batı’nın ülkemizi çekememesi ya da ülkemiz üzerine oynanan oyunlar diye malzeme yapacak iktidar mensup ve uydularına “Hadi oradan” dışında verilecek bir cevap yok.
AB’ye aday olduk diye Ankara’da gündüz vakti havai fişek patlatarak ulusal onuru zedeleyen heveslilerin sahte antiemperyalizmine pabuç bırakılmaz.
AKPM’nin kararındaki gerekçelerin hepsi yaşanmaktadır. Onları düzeltmeyi uluslararası kurumlara değil asıl toplum olarak kendimize borçluyuz.