Akit yazarı Mustafa Çelik, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "İslam güncellenmeli" sözleri sonrası başlayan tartışmayı değerlendirdi. Çelik, "Allah’ın dini diyanetin veya ilahiyat fakültelerinin tekeline terk edilecek, mahkûm edilecek bir din değildir" diyerek, "Allah’ın dinini tekelleştirmek, Allah’ın dinini terk etmektir" ifadesini kullandı.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, "İslam'da refom yapılması" konulu tartışmalara ilişkin değerlendirmede bulunmuş, "İslam kelimesi ile reform kelimesinin yan yana gelmesi doğru değildir" demişti. Erbaş, İslam'da bir güncelleme yapılamayacağını ancak bazı yorumların güncellemesi gerektiğini ifade etmişti.
Çelik'in "Allah’ın dini tekelleştirilemez" başlığıyla (14 Mart 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
İslâm her çağda ve her mekânda tatbiki mümkün olan bir dindir. İslâm zamana ve mekâna uymaya mecbur değildir. Ama bütün zamanlar ve mekânlar İslâm’a uymaya mecburdurlar. İslâm’ı zamana ve mekân’a mahkûm ettiğiniz andan itibaren modern hurafelerin emrinde olursunuz. Türkiye’de dinî-ahlâkî alanda katı olan ne varsa hemen hepsini buharlaştırma işinin bizzat Müslümanlık adına konuşanlar marifetiyle gerçekleştiriliyor olması, kâfirlerin saldırılarından daha çok acı veriyor. Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay’ın Yeni Şafak Gazetesinde yer alan “Nevzuhur Bazı İlahiyatçı Sahte Tanrılar” başlıklı makalesi modern hurafelerin din üzerinden nasıl pazarlandığını bize göstermektedir. Özetle der ki: “Allah’ın kitabı asırların anlayışlarına göre değiştirilecekse o zaman ilâhî din diye bir şey kalır mı?. O dinin sağlam ve sabit mü’minleri olur mu? Her devirde birilerinin aklına göre uydurma metinler âyetlerin yerine geçecekse, her yeni gelen öncekinin uydurmalarını beğenmeyip, yenilerini ekleyeceklerse orada kutsallık ve ilâhîlik kalır mı?.”
Türkiye’de İlahiyat Fakülteleri, modern hurafe üretme fabrikalarına dönüşmüşlerdir. Bakınız Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Köse, 15 Temmuz’da sokağa çıkan vatandaşların din adına değil de demokrasi adına çıktığını ileri sürdü. Ali Köse bu yorumunun ardından akla ziyan bir açıklama ile İslâm düşmanlarını aratmayacak sözler sarf etti. Ali Köse yaptığı konuşmanın devamında ‹Allahu Ekber sesi demokrasi sesini bastırmamalı’ dedi. Demokrasinin sesini Allahû Ekber sesinin fevkinde gören bir dekanın sevkü idare ettiği bir ilahiyattan modern hurafelerden başka ne beklersiniz? Allah’ın hükmünü ve hâkimiyetini dışlayan her söylem ve eylem hangi rütbe ve unvanla ve hangi makamda seslendirilirse seslendirilsin modern hurafenin ta kendisidir.
Şimdi insaflı bir şekilde düşünelim Demokrasinin sesini Allahu Ekber sesinin fevkine çıkarmaya çalışan bu ilahiyatçılar mı içtihadda bulunacaklar? Dinin devletini değil, devletin dinini anlatacak şehre müftü verildi, minbere, mihraba imam. Artık Allah’ın dinini değiştirme devridir vakit tamam. Bundan böyle ilahiyat fakültelerinden yetişmiş müçtehid(!)lerin eliyle gerçekleştirilecek dinde katliam!
Hilafetin ilgasından bu yana İslâm’ın sabiteleriyle değişkenleri birbirine karıştı. İslâm’ın Kitap, Sünnet, İcma-i Ümmet, Kıyas-ı Fukaha, Maslahat, İstihsan Zerai’ gibi deliller sistemini kabul etmeyenler, delillerden sayılırlar. Onların din hakkında söylediklerine itibar edilmez.
İman zanni değil, katidir. İmanın altı esası vardır bunlar kıyamete kadar bakidir. İçtihad üzerine bina edilmiş iman seyyardır. Mevsimden mevsime değişir. Sahâbelerin ve müçtehid imamların içtihadları değişti ama imanları hiç değişmedi. Sahâbelerden ve müçtehid imamlardan kader münkirleri çıkmadı.
Dinde usulsüz ve üslupsuz, liyâkatsız, dikkatsiz, sun’î ve gayr-i ciddî kalmışların ipini berduşların ipine bağlamak, bir çare-i halas değildir. Allah’ın dini tartışma konusu yapılamaz. Allah’ın dinini tartışma konusu yapanlar, ömür boyu tartışılmaktan kurtulamazlar.
Toplumda din hususunda konuşurken efradını cami, ağyarını mani bir şekilde konuşmayanlar, dinlerine kurşun sıkanların sayılarını çoğaltırlar.
Allah’ın dini diyanetin veya ilahiyat fakültelerinin tekeline terk edilecek, mahkûm edilecek bir din değildir. Allah’ın dinini tekelleştirmek, Allah’ın dinini terk etmektir. Çünkü bu Allah’a din öğretme teşebbüsüdür. Rabbimiz uyarıyor: “De ki: ‘Siz Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir’. “ (Hucurat Sûresi/16)
Dinde diyanetin tek sözcü, tek teklif koyan bir müesseseye dönüştürülmesi, Hıristiyanlıktaki “Papalık sistemi”nin İslâm’a uyarlanması demektir. Asrımızda, bu günümüzde ferd, aile, cemiyet ve devlet seviyesinde bir bütün halinde Müslümanlar olarak dinimizle idare olunmuyoruz. Aynı şekilde dinimizle idare olunmamıza da müsaade edilmiyor. Ama yine de bu durum etkili ve yetkili egemenleri tatmin etmiş bulunmuyor. Demokratik Laik sistemin etkili ve yetkilileri diyorlar ki; bir de İslâm’ı bizden, bizim tespit ve tayin ettiğimiz çerçeveden öğreneceksiniz.
Bir ülkede Ateistlerden ‘DİN Dersi.. Sapıklardan ‘AHLAK Dersi.. Fahişelerden de ‘NAMUS Dersi alınıyorsa, o ülkenin kıyameti kopmuş demektir.
İslâm hastalanmaz ki onu ıslah edilelim. Ama bizim bakış açılarımız, üsluplarımız hastalıklı hale gelebilirler. Onları ıslah etmemiz gerekir. İslâm eskimez ki onu yenileyelim. Ama bizim yorumlarımız eskiyebilir. Onları yenileyelim. Kendi yorumunu Allah’a ve Peygamber’e izafe ederek mutlaklaştıranlar, tekfirci olurlar. Bir müddet sonra de ruhani bir diktatöre bürünürler. İslâm’ı temsil ve tebliğ adına insanları ve Müslümanları cami gibi kuşatıcı olmayan hiçbir kurum diyanet de olsa Müslümanları bağlamaz.