Ülkemizde istatistik kurumu var. Elbette işsizlik rakamlarını açıklar, açıklıyor. Biz ülkemizdeki işsizlik mevzusuna başka bir pencereden bakmak istiyoruz. İş mi yok? Yoksa çalışacak işçi mi yok? Yahut iş ve işler olduğu halde işleri beğenmeyip çalışmayanlar mı çok?
Bizim gibi çocuklukları köyde geçenler çok iyi bilirler ki analarımız, babalarımız nerede ise bağ ve bahçelerinde 24 saat devamlı çalışırlardı. Bizim Karadeniz yöresinde sırtta yük taşımak vardı, halen de var. Analarımız, ninelerimiz o engebeli, dik arazilerde hem insan ve hem de hayvan yiyeceklerini sırtlarında taşırlardı. Sonraları çay çıktı. Aileler biraz para gördü ancak sırtta bu defa çaylar taşınıyor, satılmak üzere çay evlerine sırtlarla götürülüyordu. Çünkü arazi çok dik, yollar dardı. Başka türlü taşıma imkânı yoktu. Çocukluk yıllarımızda babalarımız, dedelerimiz, amcalarımız gurbete çıkarlardı. Çok çok zor şartlar altında çalışmak için iş ararlar, her ne iş bulurlarsa çalışıp kışlık için birkaç kuruş biriktirmeye çalışırlardı. Gurbetçiler kışın köylerine döner, kıt kanaat geçinmeye çalışırlardı.
Eskiler bilir; Ankara’da, İstanbul’da ve birçok şehirde “amele pazarları” vardı. İşi olanlar sabahları o pazarlara uğrar işine göre işçi alıp bağında, bahçesinde veya herhangi bir işinde çalıştırmak için götürürlerdi. İşçiye yemek yok, yatacak yer yok, sigorta yoktu. Bugün burada yarın bir başka yerde iş bulabilirlerse süresiz, saate bakılmaksızın çalışırlardı. Rahmetli dedemden dinlemiştim: “İş bulmak öyle kolay değildi. Şayet iş bulabilirsek sabah sekizde başlar, akşam geç saat paydos ederdik. Bizler ekseri taş ocaklarında iş bulurduk. Çok zor şartlar altında çalışırdık. Şimdiki gibi çeşitli teknik makineler yoktu. Bizler kendimizi iple taş ocağının kayalarına bağlardık. Orada birimiz murcu tutar, öbürü tokmak vurur, delik delerdi. Ustası olan dinamit koyar patlatırdı. Bütün işler bilek gücü ile yapılırdı. Tam olarak karnımızı da doyuramazdık. Çünkü karne devri idi. Ekmeği karne ile alırdık. Çarşıda atılmış bir teneke bulduk. Onu alıp kaldığımız barakaya götürdük, kestik, temizledik. Çok kere arkadaşlarımızla o tenekede çorba pişirirdik. Tenceremiz yoktu. Normal kap kaçağımız yoktu. Bizde bir arkadaş vardı. Zeytin çekirdeği çıkarmazdı. Sorduk, karnım daha çabuk doysun ve tok dursun diye çekirdeği çıkamadığını söyledi.” Bunları dedem bizlere anlatırken nasıl da duygulanırdı…
Zaman zaman televizyon haberlerinden duyuyoruz 4-5 bin lira aylıkla sürü sahipleri ülkemizde çoban bulamıyorlar. Birçok işveren, işinde veya fabrikasında çalıştırmak için işçi arıyor, vasıflı ya da vasıfsız işçi bulamıyor… İş yok, iş yok diye bağıran zevatın bir de işverenlerle konuşup işçi bulmakta nasıl zorlandıklarını sorup öğrenebilseler.
Şahsi kanaatim iş çok… Ancak gençlerimiz iş beğenmiyorlar. Elinde en pahalı telefon, cebinde en pahalı sigara, üzerinde marka gömlek, ayağında marka ayakkabı… Yokluk görmemiş, açlık çekmemiş, pek tabi kolay kolay bu gençler iş beğenmezler. Zamanımızın gençlerine bahçe kazdırabilir misiniz? Yük, eşya veya kömür taşıtabilir misiniz?