Akit'teki köşesinde "Bütün hadis kitapları toplanmalı" diyen Prof. Şaban Şimşek'i eleştiren Akit yazarı Serdar Demirel, "Değinmek istediğim bir tehlikeli husus daha var. O da, Şaban Hoca’nın bu teklifiyle, ne kadar farkında bilemiyorum, aslında devleti din mühendisliğine davet etmesidir" dedi. Demirel, yazısında "Devletin dine müdahalesinden çok çekmiş bir toplum olarak dinî ilmî faaliyetleri ehline bırakmalıyız" ifadelerine yer verdi. Şaban Şimşek, "Başbakanlıkta (veya Cumhurbaşkanlığında) kurulacak bir Yüksek İstişareKurulu’nda, Üniversiteler, Diyanet İşleri Başkanlığı ve diğer ilgili taraflarınuzmanları bir araya gelmeli; bütün Hadis kitapları baştan aşağı taranmalı; Hadisler İslam dinini temel anlayışı içerisinde öncelikle Kur’an’ın sonra daşüphesiz en sahih Hadis olan 'Veda Hutbesi' ve bu bağlamda bilimsel aklın süzgecinden geçirilmelidir" demişti.
Serdar Demirel'in Akit'te yayımlanan yazısı şöyle:
Prof. Dr. Şaban Şimşek, “Bütün Hadis kitapları toplanmalı ve… (2)” başlıklı ikinci yazısında ise problemli gördüğü bazı hadislerden örnekler vermiş, sonra da iki yazının asıl amacı olan teklifini şu cümlelerle sunmuştur:
“Sonuç olarak naçizane önerim şudur: Başbakanlıkta (veya Cumhurbaşkanlığında) kurulacak bir Yüksek İstişareKurulu’nda, Üniversiteler, Diyanet İşleri Başkanlığı ve diğer ilgili taraflarınuzmanları bir araya gelmeli; bütün Hadis kitapları baştan aşağı taranmalı; Hadisler İslam dinini temel anlayışı içerisinde öncelikle Kur’an’ın sonra daşüphesiz en sahih Hadis olan “Veda Hutbesi” ve bu bağlamda bilimsel aklın süzgecinden geçirilmelidir.”
Görüldüğü gibi Şaban Hoca başta Kutubu Sitte olmak üzere bütün hadis külliyatının Kur’an’a, Veda Hutbesi’ne ve ne demekse “bilimsel akla” arzını teklif etmektedir. Hadislerin Kur’an’a arzı meselesi ilmî geleneğimizde olan bir meseledir, geçelim bunu. Zira sorun Kur’an’a arz değil, kendisine “bilimsel akıl” diyen bir anlayışın hadisleri Kur’an’dan anladıklarına arz etmesi sorunudur.
Hoca, “şüphesiz en sahih hadis olan Veda Hutbesi” diyor, hadis tekniği açısından bu hükme nasıl vardı, bilemiyorum doğrusu. Hoca’nın “en sahih hadis”i tesbit kriteri usûl geleneğimizdeki kriterlerden farklı bir şey olsa gerek.
“Bilimsel akıl” denilen akıl, modern akıldır. Özüne sekülerizm içkin olan bu akıl vahye hakem tayin edilirse varılacak sonuç İslâm’ın bilimsel okumaların nesnesi kılınmasıdır. Bu da sonuç itibarıyla İslâm’ı sekülerleştirecektir. Ortada objektif; ideolojilerden, bir dünya tasavvurundan, bir değer önermesinden bağımsız bir akıl yoktur, olamaz.
Modern Batı geleneği içerisinde kodları inşa edilmiş “bilimsel aklı” baz alarak, bir diğer ifade ile bugünün Batı eksenli verilerinden bakarak geçmişi şekillendirmek, hâkim olan seküler paradigmadan yola çıkarak hadisleri eleme faaliyeti aslında Hz. Peygamber’e ne demesi ve ne dememesi, ne yapması ve ne yapmamasını dikta etmek gibi bir faaliyete dönüşebilir..
Şaban Hoca’nın yazısı üzerine bir ilahiyatçı hoca tarafından bana da ulaşan gazetemize gönderilmiş bir reddiyenin bir bölümünü buraya alıntılıyorum:
“Kuran’da da, imanını aklına indirmiş göz doktorlarının inanmayacağı ayetler var. Onları da inkar etmeli değil miyiz(!). İlk insanın anasız babasız yaratılışı, insanın topraktan/ çamurdan/sudan yaratılışı, Hz. İsa’nın babasız dünyaya gelişi, Peygamber Efendimizin isrası, Hz Meryem’in kuru hurma kütüğüne vurunca taze hurmaların patır patır dökülmesi, kıyametin vukuu, amellerin tartılması, çürümüş kemiklerden insanın yeniden diriltilmesi, acı suyun ve tatlı suyun koca denizde birbirine karışmadan hem de ters yönde akması vs. konulara değinen ayetler, hepsi akla veya pozitiv ilme uymayan ayetler. Bu mantığa göre bu ayetlerin de hep inkar edilmesi gerekir(!) haşa.” (Dr. Ahmet Gelişgen)
Benim son olarak değinmek istediğim bir tehlikeli husus daha var. O da, Şaban Hoca’nın bu teklifiyle, ne kadar farkında bilemiyorum, aslında devleti din mühendisliğine davet etmesidir. Devletin dine müdahalesinden çok çekmiş bir toplum olarak dinî ilmî faaliyetleri ehline bırakmalıyız.
Alanın uzmanları, usûl geleneğine bağlı kalarak bize ulaşan rivâyetlerin Allah Resûlüne (sas) ait olup olmadıklarını dün tesbit etmek için büyük gayretler gösterdiler. Bugün de bu kapı kapatılmış değildir. Ancak yerinde ve ehli tarafından ve bir devlet zorlaması, mahalle baskısı olmaması kaydıyla..
Prof. Dr. Şaban Şimşek, “Bütün Hadis kitapları toplanmalı ve… (2)” başlıklı ikinci yazısında ise problemli gördüğü bazı hadislerden örnekler vermiş, sonra da iki yazının asıl amacı olan teklifini şu cümlelerle sunmuştur:
“Sonuç olarak naçizane önerim şudur: Başbakanlıkta (veya Cumhurbaşkanlığında) kurulacak bir Yüksek İstişareKurulu’nda, Üniversiteler, Diyanet İşleri Başkanlığı ve diğer ilgili taraflarınuzmanları bir araya gelmeli; bütün Hadis kitapları baştan aşağı taranmalı; Hadisler İslam dinini temel anlayışı içerisinde öncelikle Kur’an’ın sonra daşüphesiz en sahih Hadis olan “Veda Hutbesi” ve bu bağlamda bilimsel aklın süzgecinden geçirilmelidir.”
Görüldüğü gibi Şaban Hoca başta Kutubu Sitte olmak üzere bütün hadis külliyatının Kur’an’a, Veda Hutbesi’ne ve ne demekse “bilimsel akla” arzını teklif etmektedir. Hadislerin Kur’an’a arzı meselesi ilmî geleneğimizde olan bir meseledir, geçelim bunu. Zira sorun Kur’an’a arz değil, kendisine “bilimsel akıl” diyen bir anlayışın hadisleri Kur’an’dan anladıklarına arz etmesi sorunudur.
Hoca, “şüphesiz en sahih hadis olan Veda Hutbesi” diyor, hadis tekniği açısından bu hükme nasıl vardı, bilemiyorum doğrusu. Hoca’nın “en sahih hadis”i tesbit kriteri usûl geleneğimizdeki kriterlerden farklı bir şey olsa gerek.
“Bilimsel akıl” denilen akıl, modern akıldır. Özüne sekülerizm içkin olan bu akıl vahye hakem tayin edilirse varılacak sonuç İslâm’ın bilimsel okumaların nesnesi kılınmasıdır. Bu da sonuç itibarıyla İslâm’ı sekülerleştirecektir. Ortada objektif; ideolojilerden, bir dünya tasavvurundan, bir değer önermesinden bağımsız bir akıl yoktur, olamaz.
Modern Batı geleneği içerisinde kodları inşa edilmiş “bilimsel aklı” baz alarak, bir diğer ifade ile bugünün Batı eksenli verilerinden bakarak geçmişi şekillendirmek, hâkim olan seküler paradigmadan yola çıkarak hadisleri eleme faaliyeti aslında Hz. Peygamber’e ne demesi ve ne dememesi, ne yapması ve ne yapmamasını dikta etmek gibi bir faaliyete dönüşebilir..
Şaban Hoca’nın yazısı üzerine bir ilahiyatçı hoca tarafından bana da ulaşan gazetemize gönderilmiş bir reddiyenin bir bölümünü buraya alıntılıyorum:
“Kuran’da da, imanını aklına indirmiş göz doktorlarının inanmayacağı ayetler var. Onları da inkar etmeli değil miyiz(!). İlk insanın anasız babasız yaratılışı, insanın topraktan/ çamurdan/sudan yaratılışı, Hz. İsa’nın babasız dünyaya gelişi, Peygamber Efendimizin isrası, Hz Meryem’in kuru hurma kütüğüne vurunca taze hurmaların patır patır dökülmesi, kıyametin vukuu, amellerin tartılması, çürümüş kemiklerden insanın yeniden diriltilmesi, acı suyun ve tatlı suyun koca denizde birbirine karışmadan hem de ters yönde akması vs. konulara değinen ayetler, hepsi akla veya pozitiv ilme uymayan ayetler. Bu mantığa göre bu ayetlerin de hep inkar edilmesi gerekir(!) haşa.” (Dr. Ahmet Gelişgen)
Benim son olarak değinmek istediğim bir tehlikeli husus daha var. O da, Şaban Hoca’nın bu teklifiyle, ne kadar farkında bilemiyorum, aslında devleti din mühendisliğine davet etmesidir. Devletin dine müdahalesinden çok çekmiş bir toplum olarak dinî ilmî faaliyetleri ehline bırakmalıyız.
Alanın uzmanları, usûl geleneğine bağlı kalarak bize ulaşan rivâyetlerin Allah Resûlüne (sas) ait olup olmadıklarını dün tesbit etmek için büyük gayretler gösterdiler. Bugün de bu kapı kapatılmış değildir. Ancak yerinde ve ehli tarafından ve bir devlet zorlaması, mahalle baskısı olmaması kaydıyla..