Yeni Akit yazarı Faruk Köse, son dönemde Ayasofya'nın yeniden ibadete açılıp açılmayacağına yönelik tartışmalara ilişkin olarak, "Önce “basit bir kararname”yle yapabileceğin bu işlemi yapıp Ayasofya’yı ibadete açacak yeni bir karar alacaksın. Müezzini minaresine çıkarıp ezan okutacaksın. Bir Cuma namazı ile Ayasofya Camii’nin zincirlerini kıracak, ibadete açacaksın" dedi.
Faruk Köse'nin Akit'te "Cuma namazını Ayasofya’nın içinde kılalım" başlığıyla yayımlanan (1 Haziran 2015) yazısı şöyle:
Lütfen artık “doğru eylem” yapmayı becerebilelim. “Dostlar alışverişte görsün” misali yapılan eylemler, gösterilen tavırlar bize hiçbir şey kazandırmayacaktır; bunu da bilelim.
Sen “zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın” sloganıyla yola çıkıp insanları “seccadeni al da gel” diye Ayasofya’ya çağırır da; Ayasofya’nın içine girecek yerde Ayasofya’nın yanındaki meydanda namaza durursan, adam da haklı olarak başlığı şöyle atar: “Ayasofya’nın içinde değil önünde namaz kıldılar.” Böylece alay konusu olursun!
Ayasofya “hâlâ ibadete açık değil kapalı” iken, “hâlâ cami değil müze” iken, “hâlâ hür değil zincirli” iken; “ibadet ve dua eylemi”ni yaptığın saatte kapalı bir “müze”nin yanındaki meydanda namaz kılmakla, “Ayasofya’nın zincirleri”ni nasıl kırmış olacaksın?
Eğer duanın gereğine uygun eylemi işlemezsen, ettiğin dua, -hâşâ- “Allahu Teala’ya talimat gönderme”nin ötesinde nasıl bir işlevi haiz olacak?
Nasıl ki “tevbe”nin makbul olanı “hatadan vazgeçmek”se, “dua”nın makbul olanı da “ettiğin duaya uygun eyleme yönelmek”tir, değil mi? “Yâ Rabbi, bize şunu ver” deyip de istediğin şey için “gereken irade”yi ortaya koymaz, “lüzumlu eylem”e kalkışmazsan, bu ne kadar doğru olur? Allahu Teala’ya talimat gönderir gibi, “bize şunu ver, bizden bunu gider” türünden dualar ne derece doğrudur? Bu hususu ciddi bir şekilde düşünmek ve “ettiğimiz duaya uygun eylemselliğe yönelmek” zorunda değil miyiz?
Gelelim şu “Fetih Şölenleri”ne...
Fetih şöleni mi yapacaksın? Ben her şeyimle varım. Ancak, önce “fethin sembolü olan Ayasofya”yı ibadete açacaksın kardeşim! “Konstantiniyye”yi “İslambol/İstanbul” haline getiren “fethin sembolü” zincirliyken, üstelik de “o zinciri kırmak elinde”yken, işin o tarafına hiç dokunmadan “Fetih Şöleni” mi yapılır?
Önce “basit bir kararname”yle yapabileceğin bu işlemi yapıp Ayasofya’yı ibadete açacak yeni bir karar alacaksın. Müezzini minaresine çıkarıp ezan okutacaksın. Bir Cuma namazı ile Ayasofya Camii’nin zincirlerini kıracak, ibadete açacaksın.
Sonra, Ayasofya’nın minaresinde ezan okunan reklam filmi mi hazırlıyorsun, “Fetih Şöleni” mi düzenliyorsun, “Fetih namazı” mı kılıyorsun, ne yaparsan yap... Çünkü bir anlama bürünmüştür artık.
Ancak...
Ayasofya hâlâ zincirliyken, fethin sembolü bir cami ibadete kapalıyken yapılacak “Fetih şöleni”nin “gaz almak”tan öteye bir anlamı olmayacak; Ayasofya meydanında kılacağın namazla da Ayasofya’yı ibadete açmış olmayacaksın.
Çünkü...
Fetihsiz fetih şöleni olmaz! Caminin bahçesinde kılınan namazla da caminin zincirlerini kırmış olamazsın!
Tüm yaptıkların da sıradan bir “sosyal etkinlik” olmaktan öteye geçmez.
Peki, ne yapacağız?
Doğrusu neyse onu yapacağız.
Hükümet “Fetih Şöleni” mi düzenledi... Şölenden önce yapsaydı daha iyi olacaktı, ama şimdi hemen, hiç gecikmeden, ivedilikle, derhal, yarına bırakmadan.... kararı alıp, zincirlerini kırarak Ayasofya’yı ibadete açmalı. Böyle olmadığı sürece, şölene kanmayacağız; şölenle, nutuklarla yetinmeyeceğiz.
Diyelim ki Hükümet vazifesini yapmadı ve sivil toplum kuruluşlarının organizatörlüğünde “Ayasofya’nın zincirleri kırılsın” eylemi mi yaptı?
Bileceğiz ki, eylem yaparak zincirlerin kırılması için, eylemi doğru yapmak lazım. Şöyle yapmak lazım:
Sivil toplum kuruluşları organizatörlük yapsın. İmamı, müezzeni hazır edelim. Hutbemizin konusu “fetih” olsun. Önümüzdeki Cuma günü seccadelerimizi alıp hep birlikte Ayasofya’ya girelim. Cuma namazı vaktinde müezzin ezan okusun, herkes seccadesini serip saf tutsun. Cuma namazını Ayasofya’nın içinde kılalım.
Böylece bir Cuma namazını aynı zamanda “Fetih namazı” olarak kılmış olalım. Böylece dualarımızı fiili olarak yapmış olalım. Böylece Ayasofya’nın zincirlerini de kırmış olalım. Böylece “seccadeni al da gel”in anlamı olsun. Böylece “Fetih şöleni”nin gereği yerine getirilmiş olsun.
Yeter artık gaz alıcı sloganlarla, meydan gösterileriyle vakit harcamaya...
Bize “şölen” değil, “fetih” lazım!
Bize Ayasofya lazım!