Gündem

Akit yazarı: İlâhiyat’ta bile Arapça ve Farsça değil, İngilizce şart

Süleyman Karagülle:Ben doktora yapmadım, İngilizceyi şart koşan bir üniversitenin doktora diplomasını istemedim

26 Ekim 2015 14:48

Yeni Akit yazarı Süleyman Karagülle, "Uyanmalıyız. Onları okumaktan çok kendimizi okumalıyız. Herkes ABD’ye gidiyor, Avrupa’ya gidiyor; orada öğrenelim diye. Kimse Arapça öğrenmekle meşgul değil, İngilizce öğrenmekle meşgul!" dedi.

Karagülle, yazısında "İlâhiyat’ta bile Arapça ve Farsça bilmek şart değil ama İngilizce bilmek şart. Kur’an surelerinin hepsini bilmesen de imam olursun ama İngilizce bilmezsen müezzin bile olamazsın. Ben doktora yapmadım, İngilizceyi şart koşan bir üniversitenin doktora diplomasını istemedim, onun yerine Arapça öğrendim, Matematik öğrendim" ifadelerine yer verdi.

Süleyman Karagülle'nin Yeni Akit gazetesinin bugünkü (26 Ekim 2015) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:

Akevler Adil Düzen Çalışanları, sorunları silah zoru ile veya para cazibesiyle çözmezler, sorunları ADALET içinde çözerler, Bu çözüm şekli herkesin çıkarını sağlar, ÇIKAR PARALELLİĞİ içinde insanları BARIŞA çağırırlar. Çıkarları olduğu halde sırf küfürlerinden dolayı çözüme katılmayanlara karşı da Akevler Adil Düzen Çalışanlarının bir hesapları ve programları yoktur; Allah onu ben çözeceğim diyor, hesap bize aittir diyor.

Örnek olarak, ağır basın/medya sorunu olduğunu bir makalemde anlatmıştım. 

1960 müdahalesinde basından bıkan müdahalecilerden biri arkadaşım Galip Erdem’e anlatmış: “Basın için şöyle plan düşündük. ‘Sizi Mısır’a götürüyoruz’ diye gazetecileri gemiye dolduralım ve sonra Akdeniz’in ortasında hepsini boğalım” demiş. Biz böyle bir öneride bulunmuyoruz. 

Tam tersine, basını destekleyelim diyoruz; A’dan Z’ye bütün gazeteleri destekleyelim diyoruz. Dağıtımı parasız biz yapalım, yazarlarının maaşını biz verelim, vergiden muaf tutalım, yazarların sorumluğundan da basına sermaye yatıranları uzak tutalım. Tesis kursun, basın kooperatiflerine kiraya versinler. Yazıları yazarlar yazsın. Reklamları ise tesis sahipleri alsın. Kendi reklamlarını bedava verebilsin. 

Yazarlara da diyoruz ki: Kooperatifi kurun, tesislerin kirasını verin ama yazarların maaşlarını biz verelim, istedikleri yerlerde yazsınlar, sorumlu da onlar olsunlar. Her türlü fikir ve düşünce serbestçe yayınlansın. Devlete istediğiniz kadar saldırın, ne var ki devlete savunma hakkı tanıyın, hakemler kararı ile tekzipler de bu devlet payından yayınlansın. Fikirler gruplaşsın, aynı düşüncelerde olanlar bir araya gelsin. Ama vatandaşlar birbirlerinden kopmasın, ayrılık olmasın, herkes karşı tarafın fikirlerini kendi gazetesinde veya dergisinde okusun, seyrettiği televizyonda cevabını dinlesin. 

Şimdi devlet bol bol gereksiz ilanlar vermektedir. Onlar da devlet parası ile yayınlanıyorlar ve o para ile sabah akşam devlet aleyhinde yayın yapıyorlar! Oysa bu reklam paralarını yazarlara versek, yayın organına da vermiş oluyoruz. Çünkü yazarlar orada bedava yazacaklar. Sadece yazarı bağımsız hale getiriyoruz. Yazarların seçimini de okuyuculara bırakıyoruz. 

Getirdiğimiz çözümde bir eksiklik varsa, buyurun tartışalım, çözümümüzü daha da geliştirip önerimizi en sağlıklı hale getirelim. Basının görevi nedir; yeni düşünceleri, yeni fikirleri halka sunup tartıştırarak çözümler üretmek değil mi? Bu yeni fikir değil mi? Ama bir tek yazar bile çıkıp bu makalemden bahsedemez bile, çünkü görevli ağızlardan sansür edilip izin çıkmamıştır. 

www.akevler.org diye bir sitemiz var, herkes istediği fikirleri yazıyor.Okuyucusu yüzler civarında. Oysa aynı makale gazetede yayınlandığı zaman okuyucusu binlerden fazla, bazen on binleri bulmaktadır. Halk işte böyle uyutulmuştur; sadece herkesin okuduğunu okuyor ve şartlanıyor. İşte bu zillet ve bu meskenet bundandır. 

Hasta olursak mikropları suçlayamayız. Onların işi odur, onlar işlerini yapıyorlar. Biz kendimizi suçlamalıyız. Sermaye böyle yapıyor diye onu suçlayamayız. Allah böyle uyumuşları uyandırsın diye sermayeyi görevlendirmiştir. Uyanmalıyız. Onları okumaktan çok kendimizi okumalıyız. Herkes ABD’ye gidiyor, Avrupa’ya gidiyor; orada öğrenelim diye. Kimse Arapça öğrenmekle meşgul değil, İngilizce öğrenmekle meşgul! 

İlâhiyat’ta bile Arapça ve Farsça bilmek şart değil ama İngilizce bilmek şart. Kur’an surelerinin hepsini bilmesen de imam olursun ama İngilizce bilmezsen müezzin bile olamazsın. Ben doktora yapmadım, İngilizceyi şart koşan bir üniversitenin doktora diplomasını istemedim, onun yerine Arapça öğrendim, Matematik öğrendim. 

Biz PKK’nın da bu şekilde bitirilmesine karşı idik; ne var ki bütün çözüm uyarılarımıza rağmen en yakınlarımız bile bizi dinlemediler. Abdullah Gül şimdi Ankara patlamalarında HDP’ye başsağlığı diliyor. Bizimle ilgiyi kestin, çözüm önerilerimize kulak vermedin! 

Senin zamanında olgunlaşan yara şimdi deşildi... 

Not: “BİRİNCİ SORUN: BASIN” makalemi de tavsiye ederim; www.akevler.org sitemizin “Makaleler” bölümünden okuyabilirsiniz.