Yeni Akit yazarı Faruk Köse toplumda “Din adına ahkâm kesen kişilerin; İslam adı altında ‘özel yorumlar, kişisel kanaatler ası altında ‘sapkın görüşler’in yayıldığını ‘adaletsizlik, iltimas ve menfaatperestliğin artmasına ‘göz yumulduğunu” belirterek “hasıraltı ettiğimiz her şey, halının altına her ne süpürdüysek, onlar orada birikecek, çoğalacak ve günü gelip, bizi bitiren esas sorun halini alacak” yorumunda bulundu.
Faruk Köse’nin “Bizi halının altına süpürdüklerimiz bitirecek” başlığıyla Yeni Akit gazetesinde yayımlanan (2 Haziran 2015) yazısı şöyle:
Bilirsiniz, “halının altına süpürmek” diye bir deyim var. Diğer biçimi “hasır altı etmek.” Kısaca, “bir şeyi gizlemek, gerçekleri tahrif etmek, saklamak” demek.
Eğer isteyerek, bilerek ve haksız olarak yürüttüğünüz bir işi, şahid olduğunuz bir hususu, gerçekleşen bir durumu “örtbas etmek”, içyüzünün bilinmesi önlemek istiyorsanız...
Hatalarınızın veya sevdiklerinizin ve takip ettiklerinizin yanlışlarının, “haksızlıklar”ının, “suçlar”ının duyulmasını, görülmesini ve bilinmesini istemiyorsanız...
Hem kendinize, hem de sevip saydıklarınıza ve takip ettiklerinize ait sorunlarla, hatalarla, suçlarla, günahlarla, çirkinliklerle yüzleşmek istemiyorsanız...
Herhangi bir sebeple görmezden gelmek veya gözlerden uzak tutmak istediğiniz bir durum varsa da bunlardan kurtulmak istiyor ama kurtulamıyor, üstelik de kurtulduğunuzu zannetmeye meylediyorsanız...
İşte bütün bu durumlarda, onları “halının altına süpürmek”, ya da “hasıraltı etmek” istiyor olabilirsiniz. Ya da hasıraltı edilmesine, halının altına süpürülmesine göz yumuyor, normal görüyor, sakıncasız buluyor, hatta buna haklılık payı veriyor da olabilirsiniz.
Bugün el’an yaşadığımız şeydir hasıraltı etmek veya halının altına süpürmek. Bu tutum, “sorunlu bir kişilik yapısı”nı gösteren önemli bir “sapma”dır aslında. Acilen tedavi gerekir bu tür bir “kişilik sapması” için; çünkü pek fena bir akıbete sürükler insanı ve toplumu.
Neler süpürdük halının altına, neler... Şöyle bir “akl-ı selim” ile, başabilirsek “adalet” ve “hakkaniyet” duygularıyla, “basiret”le baktığımızda, bunun pek çok örneğini görmemek mümkün değil. Örnek verelim isterseniz.
“Din adına” ahkâm kesen; “İslam” adı altında “özel yorumlar”ını, “kişisel kanaatler”ini, “sapkın görüşler”ini yaymaya başlayanları gördük. Bunu yaparlarken, “hakkı batıl ile karıştırmak”tan da, “hakkı ketmetmek”ten de çekinmediler. Biz de onunla birlikte hakkı gizledik. Etrafına toplanan kitleden bir şekilde menfaatleniyorsak, “sapkınlıklar”ını görmezden geldik. Dinimize-diyanetimize, Kitabımıza-Sünnetimize aykırı yorumlarla “din anlayışı”na zarar verildiğini gördük, ama şu ya da bu gerekçeyle ilişmedik, kendi haline bıraktık. O, sapkınlığını başkalarına aşılarken, etrafında kitleler oluşturup büyürken, biz görmezden gelip tüm bunları halının altına süpürdük. Menfaatimizi “dinimizin ihyası”nda, arı-duru biçimde hayata hakim kılınmasında arayacak yerde, “menfaatimize uygun bir din biçimlendirmesi”ni gördük de hasıraltı ettik.
Her türlü “adaletsizlik”i, “iltimas”ı, “menfaatperestlik”i, “hak ihlallarinin her türü”nü gördük de; “körükörüne tarafgirlik taassubu”yla bize yapıldığında “olur böyle şeyler” diyerek, başkasına yapıldığında ise “bana ne” diyerek halının altına süpürdük.
“Yanlış” yapanı gördük; ama umursamadık, “bizden” diye görmezden gelip halının altına süpürdük, “bize yakın” deyip hasıraltı ettik.
“Düşmanına bile adaletle davranmayı emreden bir din”in mensupları olduğumuz halde, “rakip bildiğimiz dindaşlarımız”a bile “adaletsizliğin en aşırısı”nın yapıldığını gördük de, sesimizi çıkarmayıp durumu halının altına süpürdük.
İnsanları “kategorize” ettik; suçlu olup olmadıkları kesinleşmeden belli bir kategoriden saydıklarımızı “toptancı bir yaklaşımla ötekileştirmek”ten, onlara yapılan her türlü muameleyi normal görmekten, bu esnada bizimle “inanç zıtlığı” olanlarla da bu hususta ittifak etmekten çekinmedik. “İslam adaleti”ne yakışmayan tüm bu uygulamaları hasıraltı ettik.
“Kardeşlik bağları”nı kopardık, bunu yaparken “bizimle asla kardeş olmayacaklar”la kol kola girdik de; İslam’a aykırı olan bu tutumumuzu halının altına süpürdük.
Daha neler yaptık, neler...
Lakin; hasıraltı edemeyeceklerimiz, halının altına süpüremeyeceğimiz şeyler de var.
Gün gelip de “foya”nın meydana çıkması, “hakikatler”in âyan olması, “gizlilikler”in açığa çıkması, “suçlar”ın ortaya dökülmesi, “pislikler”in deşilmesi var; böylece herkese “rezil olmak” var.
“Biriktirdiğin tüm krediler”in birden bire harcanması, “elde ettiğin kazanımlar”ın kaybedilmesi var.
“Yitirilen itibar”ın bir daha kazanılamaması, “kaybedilen umutlar”ın geri gelmemesi var.
Kopardığın “kardeşlik bağları”nın bir daha bağlanamaması var.
“Ölüm” var mesela; seni alıp “şaşmaz ilahi adalet terazisi”nin önüne koyacak olan, asla kaçamayacağın ölüm var.
...ve;
“Hesap günü” var.
Halının altına süpürdüğünüzde veya hasıraltı ettiğinizde hatalardan, suçlardan, günahlardan, yanlışlardan, çirkinliklerden vs. kurtulmuş olmadığınızı bile bile bunu yaparsınız. Bu tutumunuz size “menfaat sağlama süreci”nde zaman kazandırmış gibi gözükse de, aslında o zaman sadece çöküş, bitiş, batış, yıkılış, tükeniş zamanınızdır.
Ne olacak biliyor musunuz?
Hasıraltı ettiğimiz her şey, halının altına her ne süpürdüysek, onlar orada birikecek, çoğalacak ve günü gelip, bizi bitiren esas sorun halini alacak.
Acilen kendimize gelmezsek, âkıbetimiz berbat olacak!