Karar yazarı Akif Beki, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrailin başkenti olarak tanıma kararı sonrası "Ayasofya'yı camii yapalım" tartışmalarını destekledi. Her misilleme ihtiyacında akıllara 'Ayasofya'nın camii yapılma' fikri geldiğini söyleyen Beki, Amerika'nın Kudüs kararına karşılık olarak 'fiili' olarak eylemde bulunulmamasını eleştirerek, "Ayasofya fikri baştan atılmadan, nasıl sıra gelecek ambargo koymak gibi somut tedbirler almaya? Yaptırım kartı göstermek yerine, ha bire Ayasofya kartı engeline takılıp duruyoruz. Hiçbir aksiyon almayacaksak, bari gelin Ayasofya özlemimizi hayata geçirelim. Bir şey yapmamaktansa o da bir şeydir, tutukluğu üstümüzden atarız, önümüz açılır hiç değilse" dedi.
Akif Beki'nin, "Hadi açalım Ayasofya'yı ibadete" başlığıyla (13 Aralık 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Batı’yla her krizde Ayasofya kartına gidiyor elimiz. Trump’ın Kudüs provokasyonuna karşılık yine aynı reste davrananlar oldu. Fakat bir türlü çekip masaya sürmüyoruz.
Gerçi Yeni Şafak’ın dün deklare ettiği 20 küsur maddelik “Acil eylem planı” içinde Ayasofya yoktu.
Hatta iktidar cephesinde, Ayasofya’yı ibadete açmanın uygun bir cevap olmadığını düşünenler de yok değil. Mesela Metin Külünk, "Oyuna gelmeyelim, onun karşılığı bu değil, tuzağa çekiliyoruz" diyerek ilk günden uyardı.
Fakat hükümet içinde bu tarz çağrıları, düşülmemesi gereken bir tuzak olarak görmeyenler de bulunuyor.
Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, daha 3 ay önceki bir Ayasofya ziyaretinde “Müzeden camiye çevirmek gündemimizde yok ama bunun Fatih’in fetih hakkı olduğunu da unutmayalım” demişti.
Batı’ya karşı bir silah olarak masada tutulduğu sürece de üstümüzdeki bu Ayasofya tutukluğu sürecek, tepkilerimiz de diş gıcırdatıp durmaktan öteye geçmeyecek gibi.
İstanbul Alperen Ocakları’ndan bir grup, tepkilerini Ayasofya’da turistlerin arasında namaza durarak göstermedi mi?
Madem her misilleme ihtiyacında aklımıza ilk gelen eylem bu, aklımızda kalmasın, ne duruyoruz, çevirelim Ayasofya’yı camiye gitsin.
“Fatih’in camiye, Atatürk’ün müzeye dönüştürdüğü Ayasofya” diye başlayan tartışmalarla zaman kaybetmekten de kurtulmuş oluruz.
Çünkü Haçlı İttifakı’nın canını Ayasofya’yla yakma düşüncesi, sürekli karşımıza çıkan bir saplantı haline geldi. Ve bu sabit fikri aşmadıkça da gerçekçi, caydırıcı, dişe dokunur eylem biçimlerine geçmemiz zor görünüyor.
Kuru retorikle havanda su dövdüğümüz bir yana...
Hristiyan dünyasının, Avrupa Birliği’nden Vatikan’a kadar, Kudüs davasında bizim doğal müttefikimiz olduğunu, Trump’a karşı bizim tezlerimize yakın durduğunu, Ayasofya kartıyla oynamanın elimizi güçlendiren bu dayanışmayı da sabote edeceğini anlatın anlatabilirseniz...
Varsa da yoksa da Ayasofya elimizdeki en güçlü koz. Papa’nın desteğini yanımıza almaktan daha büyük bir koz...
Aramızdaki dayanışmayı baltalarsa baltalasın, gavurdan dost olmaz zaten, onlar birbirini ısırmaz, Ayasofya’dan yükselsin ezanlar, görsün Haçlılar günlerini, çanlarına ot tıkayalım diyen çocukça bir hamasetle nasıl baş edeceksiniz?
Blöf olmadığını görsünler
Yeni Şafak dahi “İslam dünyası diplomatik ve ekonomik yaptırım uygulamadan ne ABD ne İsrail laftan anlar, onları durduracak tek şey diş göstermek, hadi geri çekmeyelim ama bari istişare için geçici bile olsa çağıralım büyükelçilerimizi” demeye başladı.
Ancak Ayasofya fikri baştan atılmadan, nasıl sıra gelecek ambargo koymak gibi somut tedbirler almaya?
Yaptırım kartı göstermek yerine, ha bire Ayasofya kartı engeline takılıp duruyoruz. Dilimize vuran şeyi bir türlü eyleme geçirmediğimiz için de blöf, kolpa izlenimi veriyor karşı tarafa.
Başka hiçbir aksiyon almayacaksak, bari gelin Ayasofya özlemimizi hayata geçirelim. Bir şey yapmamaktansa o da bir şeydir, tutukluğu üstümüzden atarız, önümüz açılır hiç değilse.