Eski Başbakanlık Danışmanı ve Hürriyet yazarı Akif Beki, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nde (AKPM) “Türkiye’de demokratik kurumların işleyişi” konulu düzenlenen oturumda çıkan "Türkiye yeniden denetim sürecine alındı" kararıyla ilgili olarak "Bir zamanlar AKPM AK Parti’ye, AK Parti AKPM’ye hayrandı" dedi.
"AKPM’nin ayıbı, yanlışı kendine; Türkiye kendi tepkisinin doğruluğundan sorumlu" diyen Beki, "Kararı sorgulayalım, niyeti bozmakla suçlayalım ama kendimize de şunu sormayalım mı: Elimiz birden niye zayıfladı, neden operasyonlara açık hale geldik, biz nerede yanlış yaptık?" ifadesini kullandı.
Akif Beki'nin "AKPM'de destan yazdığımız günlere ne oldu?" başlığıyla yayımlanan (27 Nisan 2017) yazısı şöyle:
AK Partili Mücahit Arslan, Aljazeera.com’a dikkat çekici bir makale yazdı.
Kürt meselesinde 16 Nisan’ı fırsata çevirecek yeni politikalar önermeye şu alıntıyla başlıyor: “Elinizdeki tek şey çekiçse bütün sorunlar çivi gibi görünür.”
İroniktir; eski Türkiye’de AK Parti, statükoculara hatırlatırdı bu sözü. ‘Her sorun çıkaranın kafasına vurmak çözüm değil, tek bildiğiniz bu olmasın, çantada kullanılacak başka alet edevat da taşıyın’ derdi.
Karşısındaki statüko ulusalcıydı; Avrupa düşmanı, Batı aleyhtarı, içe kapanmacı ve demokratikleşme karşıtıydı. Ellerindeki çekicin üstünde de ya ‘dış mihrak’ ya ‘iç düşman’ ya ‘hain’ ya da ‘Haçlı operasyonu’ yazardı.
Roller ve külahlar değişti
Cici AKPM gitti, öcü AKPM geldi.
Eldeki topuzu yavaşça yere bırakmaya davet eden de AK Parti değil, CHP artık.
Haberi Türkiye için kötü ve üzücü buldu CHP’li Öztürk Yılmaz. Ama AK Parti’yi de farklı baş etme yolları aramaya çağırdı. ‘Tanımamak, yok saymak, meydan okumak yol değil. Her soruna çekiçle dalmak durumu daha da kötüleştirir, içinden çıkılmaz hale getirirsiniz. Tepkinizi değiştirmeyi deneyin’ akıllarını CHP veriyor artık.
AK PARTİ’NİN GURURUYDU AKPM
Haklıyken haksız duruma düşmemek gibi bir derdin olduğu zamanlardı.
İktidarın bütün sorunları henüz çivi gibi görmediği, alet çantasında çekiçten başka araçlar da bulundurduğu, kafaya sertçe vurma dışında da tepkiler verdiği parlak zamanlar...
Diplomasi ve siyaset lügatımızda ‘had bildirmeyle bedel ödetme’den başka kavramların da yer aldığı altın yıllar...
Tehdit ve restleşme terminolojisinin kapanına kısılmadan muhataplarımızla konuşabildiğimiz yükseliş yılları...
İşte o zamanlar AKPM AK Parti’ye, AK Parti AKPM’ye hayrandı.
Nereden nereye
2010’da, Mevlüt Çavuşoğlu AKPM başkanlığına seçilmiş, önergesi 46’ya karşı 47 oyla geçmişti.
Oylamaya MHP’li Tuğrul Türkeş katılmamıştı. Bir de CHP’den fire vardı. Erdoğan, muhalefet üyelerinin kösteğini ayıplamıştı.
Çavuşoğlu’na Avusturyalı, Azerbaycanlı, Polonyalı, Rus ve İngiliz üyeler oy vermiş; Erdoğan’ın takdir ve övgüsüne mazhar olmuşlardı.
7 yıl sonra... Denetime alma oylamasında, CHP’liler de AK Parti ve MHP’lilerle birlikte eksiksiz tasarıya karşı çıktı.
Fakat Türkiye’nin yeniden denetime alınması, aynı AKPM’de 45’e karşı 113 oyla kabul edildi.
Çekice kuvvet, kapan çıktı
Bahçeli peşin vurdu; “Haçlı ruhu hortlamıştır, hadleri değildir, faturası ağır olacaktır”dan bastı darbeyi.
Çavuşoğlu’na bağlı Dışişleri son hükmü indirdi; “Demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden AKPM’ye yakışmamıştır. Art niyetli grupların ayak oyunudur” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın da “Türkiye düşmanlarının çektiği operasyondur” diyerek kesinleştirdi.
Dünyanın güçlenmemizi kıskanmadığı zamanlar
2004’te denetimden çıkmamız AK Parti’nin dış politika zaferiydi. Çavuşoğlu’nun AKPM başkanlığı daha büyük başarı hikâyesiydi, dillere destandı.
Başbakan Erdoğan, yağan tebriklerin sevincini, övüncünü yaşıyordu. “İlk kez bir Türk, 47 ülke arasından başkan seçiliyor. İftihar vesilesidir.
Türkiye’nin başarısıdır, itibarının artmasıdır. Çok çok memnununuz, çok çok mutluyuz” diyor... Destekleri için Avrupalılara teşekkür ediyordu.
Yüzümüz gülüyor, göğsümüz kabarıyordu ve Haçlılar çekememezlik yapmıyordu...
ÇAVUŞOĞLU; hukuk devleti, insan hakları ve demokrasinin gelişmesinde AKPM’nin oynadığı rolü vurguluyordu. ”61 yılın 55’ini denetlenen, ikinci sınıf ülke olarak geçirdiğimiz AKPM’de, reformlarımız sayesinde denetimden çıkarak hak ettiğimiz yere geldik” diyordu.
Türkiye’nin elinin nasıl güçlendiğini, uluslararası kurumlarda etkinlik ve saygınlığımızın nasıl arttığını anlata anlata bitiremiyordu.Hava neden döndü?
AKPM’nin ayıbı, yanlışı kendine; Türkiye kendi tepkisinin doğruluğundan sorumlu. Kararı sorgulayalım, niyeti bozmakla suçlayalım ama kendimize de şunu sormayalım mı: Elimiz birden niye zayıfladı, neden operasyonlara açık hale geldik, biz nerede yanlış yaptık?