Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 'sağ kolu' bilinen Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, darbeci düşüncenin zayıflamasına rağmen vesayetin bitmediğini söyledi. Akdoğan, "Derin devlet bir tür ‘zombi’ gibi. Öldü diyorsun farklı bir vücutta yeniden diriliyor. Zombiler, normal devlet görevlilerini dönüştürerek ve canavarlaştırarak yollarına devam ediyorlar" dedi.
AKP Ankara Milletvekili Akdoğan, telefon dinlemeden derin devlete, Gül-Erdoğan ilişkisinden Kürt sorununa kadar gündemin öne çıkan konularını Radikal gazetesinden Ömer Şahin’e değerlendirdi.
AKP hükümetinin etkisiz hele getirilmek istendiğini savunan Akdoğan, “Hem illegal odaklar AKP’ye yönelik sabotajlar ve saldırılar içinde oldular hem bürokratik oligarşinin engellemelerine maruz kaldı hem de legal siyasi ve hukuki alanda bir kısım engellemelerle karşılaştı" dedi.
Akdoğan’ın konuşmasının bir kıs şu şekilde:
‘Derin devlet’ kim, nerede?
Kendisini devletin ve ülkenin gerçek maliki olarak görerek illegal yöntemlerle de olsa gücünü korumak isteyen derin yapılanmalar her zaman olmuş. Bunlar kimi zaman ideolojileri, kimi zaman vatan-bayrak gibi değerleri maske yapmışlar ama genellikle belli kesimlerin imtiyazlarının ve menfaatlerinin peşinde koşmuşlar. Hatta savundukları değerlerin tam tersi şekilde farklı ülkelere veya odaklara da hizmet edebilmişler. Milleti mümeyyiz görmeyen bu yapılanmalar tasfiye edilmedikçe gerçek anlamda demokrasiye ve hukuk devletine geçilemez.
Başbakan ‘virüs’ dedi. Bu ‘virüs’ 10 yılda niye temizlenemedi?
Evet, bu virüs, kendisini farklı uzuvlar, organlar üzerinden yaşatıp varlığını devam ettirebiliyor. Her dönem birileri bu araçları kullandığını düşünüyor ama aslında bunlar kullanılan değil kullanan oluyor. İşin rengi, aktörleri, maskeleri değişse de derin yapılanma anlayışı değişmiyor. Derin devlet bir tür ‘zombi’ gibi. Öldü diyorsun farklı bir vücutta yeniden diriliyor. Zombiler, normal devlet görevlilerini dönüştürerek ve canavarlaştırarak yollarına devam ediyorlar. Yani dışarıdan yeni insanlar sisteme enjekte olmuyor, mevcutlar virüsü kaparak dönüşüyor. İktidar mücadelesini demokrasi ve hukuk içinde vermeyen tüm anlayışlar aynı kapıya çıkar. Terör örgütü için de bu geçerlidir, derin devlet yapılanmaları için de… Hepsi demokrasiye, milletin iradesine, hukuka meydan okurlar, siyasi iktidarın iradesine ipotek koymaya çalışırlar. Bu asalak yapılar temizlenmeden ileri demokrasiye ulaşılamaz.
AB süreci, demokratikleşme, sivilleşme... Vesayet halen bitmedi mi?
Bu bir zihniyet. İktidar mücadelesinin farklı versiyonları. Burada iktidara gelen partinin kim olduğu, ideolojisinin ne olduğu önem taşımaz. Derin devlet, kim olursa olsun iktidarı etkisiz kılmak, yönetmek, güdümüne almak ister. Hatta asıl mücadele kendisini derin devlet sanan farklı yapılanmalar arasında geçer. Kendisi dışında herkes ‘kötü’dür, mutlaka kontrol altına alınmalıdır ve bu ‘kötülük’ atfı gerçekte olmasa da gücü ele geçirmek için üretilir. Bu yüzden AK Parti’nin verdiği mücadele sadece kendi alanını temizlemek ve korumak için değil, tüm alanlardan bu yapılanmaları temizlemek içindi… Darbecilik ve darbeci anlayış ne kadar kötüyse, vesayetçi anlayış da o kadar kötüdür. Türkiye darbeci anlayışı önemli ölçüde geriletti, ancak vesayetin farklı türleriyle mücadelesini hâlâ sürdürüyor. Bu, uzun soluklu ve her daim devam etmesi gereken bir mücadele…
Başbakan’ı dinleme cüreti sıradan bir olay olarak görülmez herhalde?
Elbette bunun sıradan bir hadise olmadığı görülüyor. Ama bu tür olaylarda işin görünen yüzü basit, arkası daha karışık olabilir. Siz birinin adamı sanırsız, aslında başkasının adamı çıkar. Bir ara sürekli benim hakkımda olumsuz yazılar yazan bir PKK gazetecisi vardı, tutuklandığı zaman farklı birinin adamı çıktı. Devşirilmiş kişiler kendi örgütlerine değil başka örgütlere hizmet ediyor da olabiliyor. Bu yüzden bu böcekleri kim koydu niye koydu, kimin adına koydu gibi sorulara cevap bulmamız için devam eden soruşturmaların sonuçlanmasını beklemeliyiz. Ayrıca hayali senaryolar üreterek meseleleri başka yerlere götürmek de yanlış olur.
Fethullah Gülen grubu ile hükümet arasında bir çekişme, sorun yaşanıyor mu?
Niçin yaşansın, bunlar birbirinin rakibi olan yapılar değil ki? Tam aksine farklı alanlarda ve belki de birbirini tamamlayan hizmetler ediyorlar. Doğrusu ben, bu tür çekişme yorumlarına çok üzülüyorum. Bu yorumlar MİT tartışmasıyla başladı, bir savcının veya polisin yaptığını Gülen grubuna yüklemek ne derece doğru? Bir polisin bütün teşkilatı temsil ettiğini düşünmek yanlış olduğu gibi, emniyetle Gülen grubunu özdeş göstermek de yanlıştır. Gönül bağı ayrı bir şeydir, görev ayrı… Bunu en iyi Hoca efendinin söylemlerinde görebilirsiniz. Önemli manevi hizmetler gören Gülen hareketinin böyle bir çekişmenin tarafı gibi gösterilmesi olur. Erdoğan ve Gülen ne diyorsa odur, onlar da sadece muhabbetten bahsediyor.
Öcalan’ın tavrı önemli
BDP ’yi niye muhatap kabul etmiyorsunuz?
Sürekli başka yeri muhatap gösterenler kendilerini muhatap haline getirebilirler mi? BDP, artık PKK’yı meşrulaştırarak sisteme sokma çabasını bırakmalı ve silahların bırakılması tezi üzerinden bir çözüm perspektifine destek olmalı.
BDP’nin Kandil’e sözü geçmez mi?
Elbette geçmez. Bu konuda Öcalan’ın tavrı önemli, ancak BDP demokratik siyasete güç vermeli.