Gündem

'AK Parti'nin oy oranı neden yüzde 50'nin altına düşmüyor?'

Yeni Şafak yazarı Osman Özsoy: Millete, şu an yapılanlardan daha büyük hizmet götürebileceğine dair zerre kadar umut veremeyen, bu yönde projesi olmayan partilerden alternatif mi olur?

28 Mart 2013 12:06

Yeni Şafak yazarı Osman Özsoy, "seçim kazanmada toplumsal talepleri okumanın ne tür yararlar sağlayacağına" değinerek “Millete, şu an yapılanlardan daha büyük hizmet götürebileceğine dair zerre kadar umut veremeyen, bu yönde projesi olmayan partilerden alternatif mi olur?” dedi.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın "Eşi Vefat Etmiş Kadınlara Yönelik Düzenli Nakit Sosyal Yardım Programı kapsamında 244 bin 108 hak sahibine 500 TL düzenli yardım sağlandığına" dikkat çeken Özsoy, “Şimdi anladınız mı AK Parti'nin yüzde 50 bandında olan oy oranının neden bir türlü gerilemediğini..” ifadesini kullandı.

Osman Özsoy’un Yeni Şafak gazetesinde “AK Parti neden yüzde 50?” başlığıyla yayımlanan (28 Mart 2013) yazısı şöyle:

Üniversitede 'Beklenti Yönetimi' adıyla ders veriyoruz.

Bu haftaki dersimizde farklı toplum kesimlerinin beklentilerini ele aldık ve çözüm önerilerini enine boyuna tartıştık.

Seçim kazanmada toplumsal talepleri okumanın ne tür yararlar sağlayacağını anlatırken, öğrencilere bir hatıramdan da söz ettim.

2002 yılı yazıydı...

Ülke DSP, MHP ve ANAP'tan oluşan üç partili koalisyonla yönetiliyordu.

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'e işgöremezlik raporu verip başbakanlığı ve parti genel başkanlığını terk etmesi için hastanede kumpas kurulmuştu. Ülkenin başbakanı hastaneden kaçırılıp evde bakıma alınınca iki günde iyileşti ve görevinin başına döndü.

Bu oyun tutmayınca, bir ay içinde partisi ortadan ikiye bölündü.

Hükümetin ve Demokratik Sol Parti'nin artık işlevini yitirdiği gerekçesiyle parti yönetimindeki ve hükümetteki ağır toplar birbiri ardına istifa ettiler.

Kısa süre sonra 22 Temmuz 2002'de Yeni Türkiye Partisi (YTP) adıyla bir parti kuruldu.

Partinin Genel Başkanı İsmail Cem, partinin kuruluşunun ardından birkaç gün sonra İstanbul'a geldi. Büyük bir konvoy eşliğinde havaalanından Gayrettepe'deki Dedeman Oteli'ne yemekli bir toplantıya katıldı.

İsmail Cem konuşma yapmak üzere kürsüye davet edilmeden önce masada kendisi ile sohbet ediyorduk. Konuşmasında hangi noktaların altını çizmesi gerektiğiyle ilgili sorular da soruyordu.

Kendisine;'Bırakın ülke sorunlarının tamamını bir yana, bir parti sadece engelli vatandaşlarımız için onlarda umut oluşturacak projeler bile geliştirebilse, yüzde 10 olan seçim barajını rahatlıkla geçer' dedim.

'Anlamadım, nasıl yani?' dedi.

'Seçim barajı yüzde 10, ülkedeki engelli oranı da yaklaşık yüzde 10...' dedim..

İsmail Cem o gün bana hiç unutamadığım şu lafı etti:

'Osman Bey, siz aklı başında insansınız. Bir ülkenin yüzde 10'u engelli mi olur? Savaştan mı çıktık Allah aşkına? Olsa olsa sıfır nokta 5, taş çatlasın yüzde 1 olur. Ülkeyi baştan başa deprem sarssa en fazla yüzde 2 olur... Siz ne dediğinizin farkında mısınız?' dedi.

Kendisini çok sevdiğim, kitaplarını hayranlıkla okuduğum, dışişleri bakanı olmasında payım olduğunu düşünen ve bunu defalarca zikreden yakın dostum İsmail Cem'in ülke gerçekliğine yönelik bu cehaleti bende hayal kırıklığı oluşturdu.

Cumhuriyet tarihiminizin en uzun süre görev yapan dördüncü dışişleri bakanı olan ve ülkenin başbakanlığına talip olan bir ismin ülkenin demografik yapısı konusundaki bilgi yetersizliği beni üzdü.

O günlerde medyanın da etkisi ile, İsmail Cem'in genel başkanı olduğu Yeni Türkiye Partisi'ne müthiş rüzgar veriliyor, seçimde büyük şans tanınıyordu.

O gün masadan, 'bunlardan hiçbir halt olmaz' diyerek kalktığımı şimdiki gibi hatırlıyorum.

Daha yakın tarihte, Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından Devlet İstatistik Enstitüsü'ne yaptırılan 'Türkiye Özürlüler Araştırması'nın sonuçlarına bakarsanız görürsünüz...

Araştırma sonuçlarına göre, özürlü olan nüfusun toplam nüfus içindeki oranı %12.29'dur. (Buradan bakabilirsiniz: http://www.ozida.gov.tr/arastirma/oztemelgosterge.htm)

Resmi verilere göre, ülkemizde 8 milyon 431 Bin 937 kişi özürlü olarak yaşamlarını sürdürmektedir. Kaldı ki özürlülük sadece bu sorunu yaşayan kişiyi değil, ailesini ve yakın çevresini ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak etkileyen bir sorundur. Her özürlü bireyin etrafındaki en az bir kişin hayatını doğrudan etkilediğini düşünürseniz sayı 16 milyona, 2 kişiyi etkilediğini düşünürseniz 24 milyona çıkar...

Ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ile zihinsel özürlülerin oranı %2.58 iken (yaklaşık 1.8 milyon), tedavisi mümkün olmayan 'süreğen hastalığı' olanların oranı ise % 9.70'dir. (Yaklaşık 6.6 milyon)

Son seçimde MHP ne kadar oy almıştı? 5 milyon 575 Bin 993...

Yani 8 milyon 431 Bin 937 olan toplam özürlü sayısının 3 milyon altında...

Son seçimde CHP ne kadar oy almıştı? 11 milyon 147 bin 736...

Yani her özürlünün aile içinden bir kişinin daha hayatını etkilediğini düşünürseniz, bu sayının 5 milyon altında...

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2012 yılında, 'Eşi Vefat Etmiş Kadınlara Yönelik Düzenli Nakit Sosyal Yardım Programı' çalışması başlattı. Sadece 2012 yılında sisteme 359 bin 174 kişi başvurmuş. İşlemleri biten 244 bin 108 hak sahibine 500 TL düzenli yardım sağlanmış.

Türkiye'de en son yapılan 12 Haziran 2011 tarihli genel seçimlere 16 parti girdi. 16 partiden 9'unun aldığı oy bile, sırf eşi öldüğü için devletten düzenli yardım almaya başlayan kadınların altında. Başbakan olacak sanılan İsmail Cem'in partisi de 2002 seçiminde sadece 363 bin (yüzde 1.1) oy aldı. Asıl engelli olanların gözü görmeyenler değil, gözü açıkken ülke gerçekliğini göremeyenler olduğu anlaşıldı. Şimdikilerin durumu da İsmail Cem'den farklı değil..

Yerimiz kısıtlı olduğu için, evinde yaşlı, engelli bakan, devletten her türlü sosyal yardım alan, okullar açılınca kitaplarını sırasının üstünde hazır bulan çocukların ailelerini, kısacası diğer tüm seçmen kesimlerini tek tek saymıyorum bile...

Şimdi anladınız mı, AK Parti'nin yüzde 50 bandında olan oy oranının neden bir türlü gerilemediğini...

Millete, şu an yapılanlardan daha büyük hizmet götürebileceğine dair zerre kadar umut veremeyen, bu yönde projesi olmayan, ülkenin en önemli meselesi olan çözüm süreci konusunda bile milletvekillerine konuşma yasağı koyan partilerden alternatif mi olur?

'Beklenti Yönetimi' ve 'Siyasal İletişim' derslerinde anlattıklarımızı henüz hayat denilen feleğin çarkından geçmemiş öğrenciler anlıyorlar ve sınav kağıtlarına yansıtıyorlar ama, konuştuğunda mangalda kül bırakmayan siyasetçiler sandığa yansıtamıyorlar. Bu kafayla hiç yansıtamazlar...

Yahu, seçim kazanmak dediğiniz nedir ki? Dönün, bir defa millete bakın, ne demek istiyorlar, diye... Hepsi bu kadar..