T24 - Güneydoğu’da temaslarda bulanan “Akil Adamlar” heyeti, Kürt sorunun çözümünde arabulucu olmadıklarını açıkladı. Hükümete öneride bulunmadıklarını söyleyen heyet başkanı Martti Ahtisaari, “Türkiye bu sorunu kendi içinde çözmeli” dedi.
Heyet, güneydoğudaki izlenimlerini ve bölgedeki gelişmeler ile ilgili düşüncelerini anlattı.
Heyetin başkanı, eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari, Kürt sorununun çözümünde arabuluculuk yapmayacaklarını belirtti.
Ahtisaari dışında heyette, eski İspanya Dışişleri Bakanı Mercelino Oreja Aquirre, Hollanda'nın eski Dışişleri Bakanı Hans Van Den Broek ve Bağımsız Türkiye Komisyonu Raportörü Albert Rohan yer alıyor.
'Akil Adamlar', Can Dündar'ın sorularını yanıtladı.
Diyarbakır’a yaptığınız ziyaret medyada pek çok spekülasyona neden oldu. Arabulucu iddialarını reddettiniz. Hangi amaçla, kimin adına Türkiye’de bulunuyorsunuz?
Martti Ahtisaari: Biz ‘Bağımsız Türkiye Komisyonu’ adı verilen ve sivil inisiyatif olan bir grubun parçasıyız. Bu grubu 2004 bahar döneminde başlattık ve Türkiye ile AB arasında yürütülen müzakereleri izliyoruz. İki rapor hazırladık bunlardan ilki 2004 Eylül’de idi. Bu raporda AB'nin özellikle artık müzakereye başlaması gerektiğine ilişkin rapordu. Gerçekten de 2005’te müzakereler başladı. Geçen yıl başka rapor hazırladık. Avrupa’da birçok başkenti dolaşarak Türkiye’nin diğer tüm adaylar gibi muamele görmesi gerektiğini, müzakerelerin ilerlemesi gerektiğini ve fasılların engellenmemesi için çalışılması gerektiğini söyledik.
Bu yıl Türkiye’ye 1-2 kere geldik ziyaret ettik. Bu sefer hepmiz burdayız. Amacımız bütün gelişmeleri yakından takip etmek ve Türkiye’nin tam üye olmasına kadar bu alanda çalışmaya devam edeceğiz.
Kürt sorununa dönecek olursak, sizi Diyarbakırda en çok ne etkiledi?
Martti Ahtisaari: Biz aslında Türkiye’de, İstanbul ve Ankara dışındaki şehirleri de ziyaret etmek istedik. Bu bağlamda Diyarbakır’a geldik. Ne yazık ki muhalafetin başkanıyla karşılaşamadık kendisi yurtdışındaydı. Aslında biz kırsal kesime gitmek istedik. Hiçbir şekilde Türkiye’nin iç çatışmalarının bir parçası olmak istemiyoruz. Bu bizim görevimiz de değil. Bunlar önemli ciddi konular. Türkiye’de de birçok azınlık var. Bunlar içsel meseleler, bunlar bu şekilde ele alınmalı. Burada çeşitli Sivil Toplum Kuruluşları temsilcileri ile görüştük. Aynı zamanda hükümete de kulak verdik.
Tesadüfü olarak ziyaretiniz çok kritik bir zamana denk geldi. Türkiye Kürt sorununu barışcıl yönde çözme konusunda başarısız oldu. Siz Türk hükümetine herhangi bir öneride bulundunuz mu?
Martti Ahtisaari: Hayır, kesinlikle benim böyle bir ziyaretten sonra 20 saat dahi sürse herhangi bir soruna çözüm önermem düşünülemez. Elbette hükümet bu sorunu çözebilir. Son derece başarılı bir dış politika yürütüyor. Özellikle bölgesel bağlamda olumlu tepkiler çeken başarılı bir politika. Benim ve meslektaşlarımın böyle tavsiyelerde bulunması söz konusu değil.
Uluslar arası arabulucuya ihtiyaç olur mu? Yoksa Türkiye artık bu sorunu kendi yöntemleriyle çözecek olgunluğa erişti mi?
Martti Ahtisaari: Samimiyetle iç meseleler söz konusu olduğunda bunların ülkenin kendi içinde çözülebileceğini umut ediyorum. Bütün hükümetler her zaman bu gibi sorunları kendi başlarına çözmeyi tercih ederler. Ben de samimi bir şekilde hükümetin bu bağlamda, bu yöntemde teşvik etmek istiyorum. Çünkü, bu sorunun çözülmesi herkesin çıkarına olacaktır. Görüştüğümüz insanlar, kimle konuştuysak herkes artık şiddetin bitmesini ve bu sorunun barışcıl şekilde çözülmesini istediklerini söylediler.
Kürt sorununu İrlanda ya da Bask sorunuyla karşılaştıracak olursak herhangi bir benzerlik var mı?
Marcelino Oreja Aquirre: Bence herbir sorun, her ülkede kendi çözümünü bulmak zorunda. Bask bölgesinde örneğin, neler olduğunu ne gibi acılar yaşandığını çok iyi biliyorum. 2 yıl orda bulundum aynı zamanda parlamentoda bulundum. Eminim ki varolan sorun Türkiye’de mutlaka çözülecek. Sayın başkan Ahtisaari’nin söylediği gibi bu öyle bir sorun ki her ülke kendi çözümünü bulmak zorunda. Özellikle demokratik ilkeler bağlamında çok açık bir şekilde siyasi yolların kullanılmasının ne anlama geldiğini ve terörizme başvuruluyorsa ne anlama geldiğini çok iyi bilerek bu sorunun çözülmesi gerekiyor. Benim ülkemde BASK ülkesinde terörist falaliyetler gerçekleşti. Burada da böyle olduğunda hiç iyi yanıtlar oluşturmuyor. Her ülke kendi çözümünü yaratmak zorunda bu uluslararası kurumlara kalmış bir şey değil ya da bizim komitenin hükümete tavsiye vermek haddine değil.
Sayın bakan herhangi bir öneri anlamında değil ama deneyimlerinizi hükümetle paylaştınız mı?
Marcelino Oreja Aquirre: Biz tabi yetkililerle konuştuk. Tarihçilerle konuşuyoruz Sivil Toplum Kuruluşları temsilcileriyle konuşuyoruz. Kısacası Toplumun bütün kesimlerine açık olmaya çalışıyoruz. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı’y la konuştuk ve bu sefer aynı zamanda muhalefet kanadının lideriyle görüşemedik ancak toplumun bütün kesimleriyle görüştük. Biz rolümüzün bu olduğunu düşünüyoruz. Bütün bu bilgiler elimizde olduktan sonra bir rapor hazırlama fırsatı buluyoruz. Burda bulunmanın amacı da bu. Ne zaman sunacağız raporu bilmiyoruz ama Türkiye’ye yeniden gelmemiz gerekecek herkesin ne söylediğini çok iyi dinlememiz gerekecek ki en doğru, en bağımsız adil rapor için.
Sayın Van Den Broek, Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili sormak istiyorum. Türkiye’deki kamuoyu AB üye olacağı inancını kaybediyor neden? Sizce neden böyle biz bu engeli nasıl aşabiliriz?
Hans Van Den Broek: Bence bizim grubumuz tarafından savunageldiğimiz, AB 1999 yılında Türkiye’nin gelecekteki üyeliği noktasında açık taahütlerde bulundu ve bu üyeliğin ne gibi kriterler karşılığında olabileceğini açıkça ortaya koydu. Ancak son yıllarda gördüğümüz müzakerelerin büyük bir kısmı çeşitli sorunlarla Kıbrıs gibi mesela bir şekilde önü tıkandı. Şu anda AB'nin özellikle de Türkiye’de ne gibi reformlar gerçekleştiğini gördükçe biraz daha teşvik edilmiş olabileceğini umut ediyoruz. Türkiye ekonomik anlamda da yükseliyor. Bu, AB’ye Türkiye’nin üyeliğini aramak ve varolan sorunlara çözüm aramak konusunda daha istekli olmasını gerektiriyor. Burada Kıbrıs çok önemli bu noktada.
Türk dış politikasının batıdan doğuya doğru bir yön değiştirdiğini hissediyor musunuz?
Hans Van Den Broek: Hayır. Biliyorum bu AB’de birtakım ülkelerde bu tarz spekülasyonlar gerçekleşti. Şahsen kişisel deneyimim böyle bir durumun söz konusu olmadığı ama tabi Türkiye'nin Ortadoğu’da da etkisinin gittikçe artığını gözlemliyoruz, çok daha görülür etkisi var. Bunun yapıcı ve olumlu olduğunu düşünüyorum. Eskiden Türkiye ve İsrail arasında sorunlar oldu ve öte yandan buradaki ilişkilerdeki sorunun tamir edilebileceğini de tahmin ediyoruz. Türkiye’nin kendi komşuları ile Arap ülkeleriyle ilişkileri artıyor bu AB’nin hemfikir olduğu politikaların uygulamasına yardımcı olacaktır.
Bir sonraki adımınız ne olacak? Türkiye’ye bir sonraki ziyaretinizi ne zaman gerçekleştireceksiniz?
Albert Rohan: Ben önümüzdeki ay tekrar geliyorum. Boğaziçi konferansına katılacağım. Nisan ayında yine konferansta konuşmak üzere geleceğim. Komisyon olarak ise tam olarak bir sonraki raporu ne zaman sunabiliriz, ne üzerine odaklanmalı, bir takım tartışmalar yürütmemiz gerekecek. Bu dönemin bu raporun hazırlığına başlamak için iyi bir dönem olduğunu düşünüyoruz. Bu aynı zamanda anayasayla, reformlarla ilgili, AB ile müzakrelerle ilgili nasıl bir gelişme olacak bunlarla da bağlantılı olacak tabi. Ama şu bir gerçek, biz bütün gelişmeleri yakından takip edeceğiz bir sonraki raporumuza kadar.