Gündem

'Ahmet Şık, Zaman'ı daha fazla yaktı'

Today's zaman gazetesi, son Ergenekon tutuklamaları ve 'İmamın Ordusu' üzerine yazdıkları nedeniyle Andrew Finkel'in üç yıldır süren köşe yazılarına son verdi.

10 Nisan 2011 03:00

T24 - Today's zaman gazetesi, son Ergenekon tutuklamaları ve 'İmamın Ordusu' üzerine yazdıkları nedeniyle Andrew Finkel'in üç yıldır süren köşe yazılarına son verdi. Finkel, 'editoryal çizgiden sapışını' anlattı. 

Pınar Öğünç'ün Radikal gazetesinde yer alan söyleşisi şöyle:

Uzun yıllardır İstanbul’da yaşayan, uluslararası basın için serbest gazetecilik işleri dışında çeşitli Türkiye gazetelerinde köşe yazarlığı yapan Andrew Finkel son üç yıldır İngilizce yayımlanan Today’s Zaman’da yazıyordu. Önce 27 Mart’ta Ergenekon soruşturmasının son dalgasında göz altına alınan Ahmet Şık ve Nedim Şener, basılmamış kitap taslağı ve davanın seyri üzerine rahatsızlıklarını anlattığı paragraf kesildi. Zaman grubunda yazmasının gerekçelerini anlatarak “Gülen cemaatine saldıran bir kitap yazmak suç değildir” dediği konuyla ilgili ikinci eleştirel yazı ise hiç yayımlanmadı. Bununla da yetinilmedi; son günlerdeki yazılarının gazetenin editoryal çizgisinden saptığı gerekçesiyle köşesine son verildi. Finkel, kovulma hikâyesini anlattı.  

'Ahmet Şık, Zaman'ı daha fazla yaktı'

Ahmet Şık gözaltına alınırken “Dokunan yanar” demişti. Siz de dokundunuz ve yandınız mı? Ne oldu? 

Hayır, benim hiçbir zaman Gülen cemaatiyle bir anlaşamamazlığım olmadı. Benim sorunum gazetemleydi. Basın özgürlüğünü savunma mecburiyetimizin daha fazla olduğunu hissediyordum. Birçok insan gibi ben de Ergenekon savcısının, yargılanmayı beklerken parmaklıklar ardında olmalarında hiçbir kamu yarararı bulunmayan insanların peşinde koşarak kendi davasını zayıflattığını düşünüyordum. Gazetemi zamanında karşı durdukları bir 28 Şubat oyunu oynamalarına karşı uyarmam gerekiyordu; politik güdülerle ideolojik düşmanları karalama oyunu… 

Tabii ki Zaman grubunun Gülen cemaatiyle bir bağlantısı var, dolayısıyla mesele daha karmaşık değilmiş gibi davranmak saflık olur. Benim öyle bir bağım bulunmasa da, o bağı sorgulamak işim değildi. Dışarıdan bakarak sadece onları çıkarlarını çok kötü bir biçimde koruduklarına ve güvenirliklerini zedelediklerine dair uyarabilirdim. 

Bir örnek vereyim. Zaman bir süre Taraf gazetesini ‘öncü piyade’ olarak kullandı; Ergenekon davasındaki sızıntı bilgileri ilk gün Taraf'ın yayımlamasına izin verip ertesi gün kendileri hikâyeyi haber yaptı. Fakat Taraf Gülen Hareketi’yle ilgili bir WikiLeaks belgesi yayımladığında, Zaman tamamen bunu görmezden geldi. Şimdi siz Gülen Hareketi’nin bir üyesiyseniz ABD’nin sizin hakkınızda gerçekten ne düşündüğünü merak etmez misiniz? Amerikalı yetkililerin kafası da herkes kadar karışık ama bu meselenin bir yüzü. 

Neticede Zaman’ın fark etmesi lazım ki, onlar Ahmet Şık'ı, Ahmet Şık'ın onları yaktığı kadar ‘yakmadı’. 

Gülen Hareketi, ne kadar hoşgörülü ve diyaloğa açık olduklarını gösterebilmek için yıllarca çok çaba harcadı. Ve eminim bunu iyi niyetle yaptılar. Fakat son haftalarda farklı ülkelerden birçok diplomatla görüşme şansım oldu; hepsi ben daha konuyu açmadan açıkça bu iddiaya kuşkulu yaklaşıyorlardı. Ben Londra’da, San Francisco’da yahut Senegal’de yaşayan Gülen Hareketi’nin bir üyesi olsam, Zaman gazetesinin Türkiye’deki kutuplaşmayı tedavi etmeye çalışmak yerine daha da artırmaya yönelik katkılarından dolayı çok üzülürdüm. İşin tuhafı Fethullah Gülen de aynı eleştirileri yapıyor; en azından Hüseyin Gülerce’nin yazdığına göre öyle. Gülen, özeleştiri şöyle dursun, eleştiriye gelemeyen şişkin egoların cemaate verdiği zararlara işaret ediyor. Çok iyi anlıyorum derdini. 

Peki gerçekten şaşırdınız mı gazeteden aldığınız tepkiye? 

Sanırım şaşırmış gibi görünmek aptalca olur fakat işinizi kaybetmek de o kadar eğlenceli bir şey değil. Zaman’ın farklı düşünenleri barındıramaması beni hayal kırıklığına uğrattı daha çok. İşin garibi basılan son yazım Ergenekon savcısının başka bir iş yapmayı düşünmesini öneriyordu, ki birkaç gün sonra başına gelen de bu oldu. 


'Şık’ı tanımam, okumadım da'  

Yazarken kendinizi risk alıyor gibi hissetmiş miydiniz?

Aslında evet, risk aldığımı biliyordum. Hatta o yazımın basılmayacağını söyledikleri günün sabahı bir iki arkadaşı arayıp konuşmuştum. Tam olarak ne yazacağımdan emin olmadığımı ama büyük bir vicdan muhasebesi yaptığımı ve kolay yolu seçip çok daha nötr bir konuyu yazmayı tercih etmeyeceğimi anlatmıştım telefonda. Yazmaya oturduğumda da çok duygusaldım, ki bu benim için çok olağandışı bir durumdur. 

Galiba şu kısmını da anlatmam lazım. 1999’da ben de benzer nedenlerle, zamanın ruhuna ters gittiğim için Sabah’taki işimden kovulmuştum. Kovulmakla da kalmamış hem ben hem ailem başka gazetelerin başlattığı bir karalama kampanyasının hedefi olmuştuk. Bir Hürriyet yazarı eşimi hırsızlıkla suçlamıştı ki, bu iftiraya dair açtığımız davayı da kazandık zaten.
Şimdi bildiğimiz her şey ve o vakitten bu yana öğrendiklerim, basını iftira dolu yalanlarla besleyenin Ergenekon değilse, onun kardeş torunu olduğu hissini veriyor. Türkiye’de basın, patronların savunması gereken ekonomik çıkarları yüzünden kendi ahlakını korumada çok zayıf kalıyor; bu da basını suç ortağı haline getiriyor. Birine itaat etmek ya da onu memnun etmek için elinden geleni yap dendiğinde, bunu yapmaya meylediyorlar. 

Türkiye’de ilk kovulan insan ben değilim. Hürriyet daha yeni bunu yapmayı reddeden iki yazarından kurtuldu. Zaman olayında ekonomik çıkarlar, ideolojik çıkarlar kadar rol oynamamış olabilir. Kendini sansürleyen bir gazete, bu yüzden başkalarını sansürleme hakkını kendinde bulabilir. Today’s Zaman geçenlerde bir fotoğraf yayımladı. Tayyip Erdoğan’ın uçakta çeşitli gazetecilerle gösteren bu kare politik iktidarla basının arasındaki ilişkiye dair çok şey söylüyor. Ben Ahmet Şık’ı tanımam, aslında yazdıklarını da okumadım. Fakat uzun lafın kısası zamanında bana ve eşime yapılanın benzerini Şık’a yapanlar güruhunun bir parçası olmayacağım. 

Size gazetenin gösterdiği resmi gerekçe neydi? 

Köşe yazımı 14.00’te yolladım ve 16.00’da Genel Yayın Yönetmeni arayarak gazetenin editoryal çizgisinden fazlaca saptığımı, tek bir yazının değil, bir dizi yazımın Zaman’ın benim yuvam olmadığını gösterdiğini söyledi. Muhtemelen haklıydı da. 


Gülen’le tanışma hikâyesi 

Bu Gülen Hareketi’yle ilişkinizin sonu mu demek? Kendinizi yasaklı gibi mi hissediyorsunuz?
Benim Gülen Hareketi’yle öyle bir ilişkim yok. Birçok gazeteci gibi kendimi ‘kendinden müstakil’ hissediyorum. Yıllar içinde Gülen’e ait okulları ziyaret, bir dernekte konuşma, bir toplantıya katılma gibi birkaç teklifi kabul etmişliğim vardır fakat bunların sayısı gerçekten fazla değildir. Yine böyle bir davet alırsam kendi çerçevesi içinde değerlendiririm de. Köşe yazarı olmamdan seneler evvel Zaman gazetecilerine mesleki etik üzerine bir seminer vermek üzere davet edilmiştim. Sanırım bu bir daha asla olmayacak. 

Fethullah Gülen’le de yüz yüze gelmişliğiniz var. Nasıl bir izleniminiz var kendisine dair? 

Bir kez yüz yüze geldik, yıllar önceydi. O da çok garip bir olaydı; Altunizade’de Asya Finans binasının açılışı… Çok kalabalıktı; herkes oradan oraya koşturuyordu. The Times’tan bir arkadaşımla gitmiştik. Sonra da birlikte genel müdürle İslami bankacılık üzerine bir söyleşi yapmıştık. Bir ara Gülen’in yanındaki koltuğa oturtuldum. Tansu Çiller vardı; Abdullah Gül de. Fethullah Gülen bütün bu olaylardan çok sıkılmış gibi görünüyordu. 

Uzun süredir Türkiye’de yaşayan biri olarak hem içeriye dair bilgi sahibisiniz hem da dışarıdan bakış atma şansınız var. Kişisel olarak bu davanın gidişatını nasıl görüyorsunuz? 

Bence Ergenekon soruşturması adım adım ilerlemeli, daha dolaylı yollardan bulaşanlardan önce elebaşların peşinden gidilmeliydi. Bilerek ya da bilmeyerek Ergenekon savcıları tehlikeli bir atmosfer yarattı. Türkiye, yeni bir tür şeffaflığın doğuşunu, derin devletin kanunsuz doğasının sona erişini kutluyor olabilirdi. Onun yerine insanlar derin devletin renk değiştirdiği endişesi içindeler. Davası görülmeye başlanmayanların tutukluluğunu, bunun yargılama öncesi bir ceza yöntemi olarak kullanılmasını da yanlış buluyorum. Bu, Ergenekon’dan önce de bir problemdi. En azından şu anda insanlar bunun daha fazla farkında. 

Şu an neler yapıyorsunuz? Aldığınız bir teklif var mı? 

Oxford University Press’e bir kitap taslağı yolladım ve çok rahatladım. Türkiye dışında serbest gazeteci olarak yazmaya devam ediyorum. Bir iki gazeteden teklif geldi ama oturup konuşmak lazım.