HDP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, Meclis’teki konuşmasında gazetecileri fişleyen SETA raporunu eleştirdi. Şık, totaliter rejimlerde gazetecilerin fişlendiğinin altını çizerek, “Bu tür rejimlerde gazetecilik yapmaksa çizgiyi aşmak demektir. Çünkü gazetecilik hizaya gelerek yapılmaz. Türkiye’de yaygın bir şekilde olduğu gibi hizaya gelerek yapılanın adına da, gazetecilik denmez” ifadesini kullandı.
Şık, kısıtlı vaktinin bulunduğunu vurgulayan Şık, yargı reform paketinin geciktiğini hatırlattı. Şık, “2,5 ay önce tutsaklıklarına geri dönen, hapisteki arkadaşlarım Güray Öz, Hakan Kara, Musa Kart, Mustafa Kemal Güngör, Önder Çelik ve Emre İper’in şahsında birkaç bin tutuklunun merakla beklediği haberden bahsetmek isterdim. 5 yıldan az olan hapis cezalarına karşı Yargıtay yolunun kapalı olmasından kaynaklanan haksızlığın giderilmesini sağlayacak yasal düzenlemelerin aciliyetini bir kez daha vurgulamak isterdim” dedi.
SETA raporunu yazanlara seslenen Şık, “Gazetecilere hiza verme gayretindeki bu raporu yazanlara anımsatalım: Siyasi iktidara, çeşitli güç odaklarına değil, hakikatin gücüne sırtını dayayarak gazetecilik yapanların mesleki faaliyetlerini suçlama konusu yapmak, fişlemek totaliter rejimlerin ortak özelliğidir” dedi.
TIKLAYIN - SETA “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” raporunda gazetecileri fişledi!
Şık, “Bizler tepeden inme yalana aşılıyız. Ancak hala bir nedenle dünyayı bu kanallardan izleyen yurttaşlarımız için bunların maliyeti hakikattir. Ama yalancı çoban artık deşifre oldu, eşik aşıldı. Halkın tercihi sizinkinden ayrıştı. “Ne söylesek inanırlar” deyip cepte seçmen olarak gördüğünüz yurttaşlarımız da, dünyaya artık bu pencerelerden bakmıyor. İktidar yalanın dozunu artırdıkça, halkımız da demokrasinin dozunu artırıyor. Ve tercih demokrasi olunca, yalanlarınıza da yalan makinalarınıza da bir yer kalmayacak” diye konuştu.
Şık konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Yalan haberin ülkeye en büyük zararı toplumu kutuplaştırması ve ortak konuşma zeminini yok ederek demokrasiye zarar vermesidir. Yalanla demokrasi bu yüzden bir arada olamaz. Birinden birinin tercih edilmesi gerekir. İktidarınızın tercihi ortada ve hep birlikte bunun bedellerini ödüyoruz. Yoksullaşarak ödüyoruz. Toplumsal barışı kaybederek ödüyoruz. Yaraları sarma, refahı paylaşma, barışma fırsatlarını kaçırarak ödüyoruz.
Meslektaşlarımızla ilgili, “Haberlerinde mevcut hükümet karşıtı bir haber dilinin benimsediği görülmüştür” dedikten sonra, “Bu haberlerin kaynağını ise çoğu zaman basın özgürlüğü, demokrasi, ekonomik kriz, siyasal otoriterleşme gibi alanlara yönelik eleştiriler oluşturmaktadır” diyen bu rapor, memleketin siyasal ahvalini özetliyor.
“Türkiye medyasının sefaletini gösteriyor”
“Çalışanlarının tek sesli bir yayın diline sahip oldukları söylenebilir... Çoğulculuk prensibinden uzak, belirli bir kesimin sesini iletmeye yönelik yayın politikası uyguladıkları, hem haber içerikleri hem de çalışan profilinden anlaşılmıştır...” tespiti ise, yüzde 96’sı kontrolünüzde olan Türkiye medyasının sefaletini özetliyor.
Saygınlıklarıyla bilinen kurumlarda çalışan, mesleki yetkinliğini kanıtlamış gazetecilere “uzantılar” diyen bir raporun, gazeteciliği ve sizleri bilenler için ciddiye alınacak bir yanı yok.
Akademik formasyonları kendilerinden menkul muhbirlerce kaleme alınan bu rapor, gazetecilik yapmaya çalışanlara aba altından sopa gösteriyor. Çünkü bu raporu, yargı bağımsızlığını hukuktan bağımsız olmak diye anlayan iktidarın emir erine dönüşmüş yargıdan başka ciddiye alan olmaz.
“Elinizi gazetecilerin üzerinden çekin”
Fişlenenlerin orada olması da sürpriz değil. Çünkü sadece iktidar nezdinde gazeteci muamelesi gören, menfaatlerine ya da korkularına esir olmuş tetikçilerden değiller. Öldürmekle korkutamadığınız, hapsetmekle yıldıramadığınız, susturamadığınız ve susturamayacak olduklarınız onlar.
Mesleki faaliyetleri suçlama konusu yapmak hakikatten korkan suçluların telaşıdır. Suçlayacak gazeteci ya da medya kuruluşu arıyorsanız; hakikati anlatabilecekken anlatmamak gibi ağır bir suç işleyen iktidarınızın medyasına bakın. Elinizi, gözünüzü, muhbirlerinizi ve yargınızı gazetecilerin üzerinden çekin.
“Emri ben verdim’ diyenler yargılanacak”
Bugün kardeşimiz Ali İsmail Korkmaz’ın, Gezi İsyanları sırasında resmi ve sivil faşistlerce katledilmesinin yıl dönümü. Mehmet ve Fadime Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Medeni Yıldırım, Hasan Ferit Gedik, Ahmet Atakan ve Berkin Elvan’ın da adını anarak buradan bir kez daha söz verelim:
“Emri ben verdim” diyenler de dâhil halka karşı suç işleyen herkes, düşman hukukuna değil düşmanları için bile hukuk olması gerektiğine inanan hâkim savcılar tarafından yargılanacak. İşte o gün Ali İsmail kardeşimizin düşünü kurduğu özgür ve demokratik Türkiye gerçek kılınmış olacak”