Gündem

Ahmet Özal: Babamı havada öldürmeye çalıştılar

Ahmet Özal, infilak etmemesi büyük bir mucize olan babasının uçağında yaşananılanları anlattı.

18 Ekim 2010 03:00

T24- 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın oğlu Ahmet Özal babasının ölümü ile ilgili Bugün gazetesinden Seda Şimşek'e çarpıcı açıklamalarda bulundu. Ahmet Özal, infilak etmemesi büyük bir mucize olan babasının uçağında yaşananılanları anlattı.


Ahmet Özal'ın Akşam gazetesinden Seda Şimşek'e verdiği röportaj şöyle:
(17 ekim 2010)


Turgut Özal’a ilk suikast girişimi uçakta yapıldı

Dönemin Başbakanı Turgut Özal'ın 18 Haziran 1988 günü uğradığı suikasta dair her gün yeni iddialar ortaya atılıyor, suikastın aydınlatılabilmesi için çözülmesi gereken ilk bilmece ANAP Olağan Kongresi'ne gelenlerin üstlerinin aranmadan salona girmiş olmaları. Bu aslında Özal'ın ölümüne kadar uzanan şüpheler zincirinin başladığı ilk nokta. Suikast girişiminden önce 1987 Haziran ayında Özal'ın içinde bulunduğu uçak arızalanıyor, 1991 yılında uçağında patlama oluyor. Ahmet Özal, bugüne kadar salonda ve uçakta yaşananlara dair hiç anlatmadıklarını anlattı. Babasının, ölümü yine çok tartışılan Hiram Abbas'ı MİT'in başına getirmeyi planladığını açıkladı.


Uçak baş aşağı gidiyordu

*Babanız ve siz içindeyken 1987 yılında İstanbul'dan Ankara'ya gelirken bir uçak arızası yaşanıyor. Bunun ayrıntılarını anlatır mısınız?

Uçak kalkmadan önce ilk ben bindim, pilotlarla ben vardım uçakta, uçakta ışıklar gitti. "Sigorta" dediler. Daha sonra babam geldi, 13 kişiydik, uçak kalktı. Adalar'ın üstüne geldik, yine uçakta ışıklar gitti. Ben huzursuz oldum, ben de pilotum, "Baba, ben bu uçağı geri döndüreceğim Yeşilköy'e" dedim. Çerman Koparal Kaptan'ın yanına gittim, "Yeşilköy'e geri dönüyoruz" dedim. Kaptan, "Bir şey yok, rahat gideriz" dedi, ben "Uçakta Başbakan var, dön geriye" dedim. Ben ısrar edince döndük, havaalanına doğru gidiyoruz, sağ motor gitti, öbür motor inlemeye başladı. Uçak baş aşağı denize doğru gidiyor. Hostes korkudan bayıldı, sonra midesi delindi. Bütün elektrikler gitti uçakta, telsiz bile çalışmıyor, uçağın içinde yangın çıktı, suya doğru gidiyoruz. 13 kişi çığlık çığlığa. İlk defa babamı hayatımda yüksek sesle bağırırken duydum, "Herkes yerine otursun Allah'ın dediği olur" dedi. Herkes yerine oturdu.


İnfilak edecek uyarısı

*Havaalanına ulaşabildiniz mi?

Kule ile bile konuşamıyorduk, bir uçakla filan çarpışabilirdik, kimsenin bizim iniş yapacağımızdan haberi yok, öyle son anda havaalanına indik, inerken tekerler patladı. Kaptan uçak infilak edecek diye "Herkes dışarı fırlasın" dedi. Ama, kabin basıncı içeride ve dışarıda farklı olduğu için kapı açılmıyor. Arka kargo kapısını açtılar, korumalar atladı, babamı omuzlarda indirdiler.


*Uçakta nasıl bir arıza yaşanmış?

ABD'den geldiler, uçağı incelediler. Uçağın benzin deposunun içinde elektrik kablolarını tutan kelepçeler vardır, o kelepçeler kabloları kesmiş ve kısa devre yapmış, 40 milyon dolarlık uçakta böyle bir şey olması mümkün değil. ABD'lilerin hazırladığı raporda, o durumda, yani benzin tankının içinde kabloların kısa devre yapması halinde uçağın infilak etmesi oranının yüzde 95 olduğu yazıyordu. Yüzde 5'le kurtardık. En iyi uçaktı, yeni imalattan çıkmıştı. Bunun örneği de hiç yaşanmamış.


*Eşref Bitlis'in uçağı düşünce bu olayla bir bağlantı kurdunuz mu?

Hiç konuşmadık, bağlantı aklımıza bile gelmedi. Şimdi düşününce insan şüpheleniyor. Eşref Bitlis'in uçağı King Air 200, çift moturlu pratt-whitney motorlar vardır. Bu motorların bir tanesinin kendi kendisine bir arızadan dolayı durma ihtimali 13 milyon saatte birdir, yani 1400 sene. 2 motorun 50 saniye arayla durması mümkün değil.


*Buna benzer bir olay daha yaşanıyor. Yine babanızın bineceği GAP uçağında 1991 yılında patlama yaşanıyor.

Amerika'da aletler vardı, uçaklar bir kordon içinde dururdu, o kordonun içine kuş bile konsa alarm çalardı. Hâlâ bu uçakların böyle koruma altına alındığını zannetmiyorum. 1991 yılında GAP uçağında ise İstanbul'da havaalanında patlama oluyor, babam arabayla Ankara'ya dönüyor.


Kongredeki üst aramasını kimler ne gerekçe ile kaldırdı?

*Suikast girişiminin olduğu gün siz kongre salonuna girerken salona girenlerin üstleri aranıyor muydu?

Ben o gün salondaydım. Bugün 2010'dan o yıllara dönüp baktığınızda olayların esasında enteresan başladığını görüyoruz. Çok yoğun bir kalabalık vardı. Benim de dikkatimi çekti, kapıda ciddi bir üst araması vardı. Sonradan bu üst arama bir anda kalktı ve insanlar güruh halinde içeri girmeye başladılar.


*Üst araması neden durdurulmuş hiç sordunuz mu?

Durdurulması diye bir şey olmaması lazımdı. Ankara Emniyet Müdürü valiliğe bağlı, valiliğin kuralları belli ve kesindir. Aramanın durdurulması emrini ya onların amiri ya da Emniyet Genel Müdürü ya da İçişleri Bakanı verir. Ankara Emniyet Müdürü'nün kendi inisiyatifi ile böyle bir risk alabileceğini düşünmüyorum. Onun üstü İçişleri Bakanı'dır. İçişleri Bakanı'ndan başka kimse bu talimatı veremez.


Polis çemberi de yokmuş

*Size göre o gün salonda başka gariplikler var mıydı?

ANAP'ın kongrelerinde, genel başkan ve yanındaki heyeti tribünlerin ortasında bir yerde otururdu. O gün kongrede kim düzenlemeyi yaptıysa, tribünlerde, delegelerin arasında değil, aşağıda, yere annemle babam için iki tane koltuk koymuşlar. Kameraların konulması için bir stand yapılmış, o standın altı kapalı ve boş. Annem ve babam o koltuklarda hiç oturmadılar, o koltuklarda oturmuş olsalardı, kameraların bulunduğu standın altındaki o boşluktan, saldırganın koltuklara gelip, ateş etmesi çok kolay olacaktı, aradaki mesafe 1 metreydi.


*Kongre düzeninden kimler sorumluydu?

Benim hatırladığım kongrenin emniyetiyle ve düzeniyle üç kişi ilgileniyordu. Rahmetli Mustafa Taşar, İlker Tuncay ve Mustafa Kalemli. Kartal Demirağ, o standın altında saklandığını kendisi ifade ediyor.  Babamlar yerdeki o koltuklara oturmadıkları için mecburen kürsüdeyken ateş etmek zorunda kalıyor. O silahın salona nasıl girdiğinin, güvenliğin neden olmadığının, üst aramaların durdurulması talimatını kimin verdiğinin araştırılması gerekiyor. Bunlar soru işareti.


Evde duran acil durum çantası o gün yok olmuş

* Babanız hiç başına bir şeyler gelebileceğinden söz etti mi?

Rahmetli babam 5 vakit namaz kılardı. Manevi yönü çok kuvvetliydi. Özbekistan Buhara'da Nakşibendi Hazretleri'nin türbesinde namaz kılıyor, son derece duygulanıyor. orada. Oradan toprak alınmasını istiyor. Babam, bu toprağın kendi mezarına konulacağını söylüyor. Buhara'dan gelen toprağı ben mezarında babamın göğsüne koydum.


*Öleceğini hissetmişti yani.

Bugün mezarının olduğu yerden, ölmeden 2 ay önce geçiyorduk, Vatan Caddesi üzerinden Harbiye Orduevi'ne dönüyorduk, gece yarısıydı, 12.30-1 arası. Arabada annem ve ben vardık. Şoföre "dur" dedi, eliyle bugün mezarının olduğu yeri göstererek, "Ahmet orayı görüyor musun, ölünce beni oraya gömün" dedi. Mezar yerini kendisi seçti.


*Babanızın vefat ettiği gün yaşananlarla ilgili annenizin anlattıklarının dışında dikkat çekici bir şey biliyor musunuz?

Köşk'te yaşananlar konusunda insanların anlattıklarıyla, annemin anlattıkları farklı. Evde duran, ABD'den getirilen bir acil durum çantası var, o çanta aranıyor, bulunamıyor. yerinde yok. Evde duruyordu, o gün yok. 24 saat doktor dururdu, doktor yok, ambulanslar yok, çanta yok, hiçbir şey yok. Babamı kucaklayıp makam arabasıyla yola çıkarıyorlar. GATA'ya haber veriliyor. Ömer Şarlak hazırlanıyor. Yolda birisi arabayı Hacettepe'ye döndürüyor, onlar hazırlıklı değil, uzman doktor yok. Hastaneyi arayanlar, acil hasta varmış gibi değil, cumhurbaşkanı teftişe gidiyormuş gibi söylüyorlar.  Haccettepe'yi kim arıyor, kim yolun değiştirilmesi talimatını veriyor bilmiyoruz.


*Arabada kimler var?

Kim var bilmiyoruz, annem şimdi bunları çıkaracak sanırım.


Kahveci'nin Kürt Raporu kayboldu

* Sizce Kürt sorununun çözümü üzerine yapılan çalışmalar mı babanızın, Eşref Bitlis'in, Adnan Kahveci'nin hedef olmasına neden oldu?


Rahmetliyi en son ben Aşkabat'ta gördüm. Bana gece, "Ahmet ben Türkiye'ye döneceğim, döndüğüm zaman bu Kürt meselesini, terör meselesini bitereceğim. Büyük bir siyasi risk alacağım, ama bu işi çözeceğim" dedi. O çalışmanın değişik kolları vardı, tek bir koldan gitmiyordu, ekonomik yatırımlar, hukuki düzenlemeler, kültürel haklar, kanuni değişiklikler vardı, "kısmen ve kademeli af" derdi, o da vardı paket içinde. Bunun çalışmalarını Adnan Kahveci, Eşref Bitlis yapıyordu. Adnan Kahveci trafik kazası geçirdiğinde yanındaki çantası kayboldu, hazırlanan raporlar o çantadaydı. Eşref Bitlis, Barzani ve Talabani ile görüşüyordu, askeri boyutuyla ilgileniyordu. Rahmetli Uğur Mumcu da PKK ile derin yapılanma arasındaki ilişkileri yazmaya başlamıştı. Bir anda Türkiye kana bulandı.


Jitem güçlendirildi

Ahmet Özal, "Babanızın Hiram Abbas'la ilişkisi nasıldı" sorumuz üzerine, "Babamla ilgili bütün çalışmaları yapan insandı. Sivilleştirmeyi düşündüğü MİT'in başına Hiram Abbas'ı getirecekti. Bugün herkesin inkâr ettiği JİTEM vardı. MİT'in sivilleşmesinin gündeme gelmesi üzerine, başka bir yapı tarafından JİTEM güçlendirildi" dedi.


Özal'ın yakın ekibi ifadeye çağrıldı

Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümüne ilişkin ortaya atılan iddialar üzerine açılan soruşturma derinleşiyor. Özal’ın Başdanışmanı Kaya Toperi, Özel Kalem Müdürü Feyzi İşbaşaran ve Koruma Müdürü Musa Öztürk'e, soruşturmayı yürüten özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği tarafından "tanık" sıfatıyla ifade vermeleri için davet kağıdı çıkarıldı. İşbaşaran 18 Ekim Pazartesi, Toperi 19 Ekim Salı, Öztürk ise 20 Ekim Çarşamba savcılığa çağrıldı. Bu arada daha önce ifadeye çağrılan Turgut Özal'ın eşi Semra Özal'ın da gelecek hafta için mazeret bildirdiği kaydedildi. Semra Özal'ın, 25 Ekim Pazartesi ifade vermesi bekleniyor.