Gündem

Ahmet Kekeç: 'Hrant'ın parazitleri'

Bu başlık, Etyen Mahçupyan gibi benim de başımı derde sokar mı?

08 Şubat 2012 02:00



Ahmet Kekeç
(Star - 8 Şubat 2012) 


'Hrant’ın parazitleri’
 

Bu başlık, Etyen Mahçupyan gibi benim de başımı derde sokar mı?

Hangi “ilkeyi” temellük ettiği belirsiz güruhun saldırısına maruz kalır mıyım?

Hiç umurumda değil...

Birazdan, “basın özgürlükçüsüymüş gibi” yapanların ipliğini pazara çıkaracağım...

Etyen üzerinden “gösteri” yapacaklarına, kendi durumlarına açıklık getirsinler.

Bizi ikna etsinler...

Ki, “Hah işte... Bunları söyleme hakkına sahipsiniz... Devam!” diyebilelim.

Etyen Mahçupyan, Today’s Zaman gazetesinde yayımlanan “Hrant’ın parazitleri” başlıklı yazısında, Hrant üzerinden “Ergenekon’u aklama çalışması” yapanları deşifre edince, yemediği küfür kalmadı.

Ne hükümet yalakalığını bıraktılar, ne cemaat muhipliğini, ne satılmışlığını, ne ahlaksızlığını...

Kabile halinde saldırdılar...

Bunlar, hem örgütlü cinayet şebekelerini görmezler ve “Kafa çıkaran herkesi Ergenekon’dan içeri atıyorsunuz” diyerek sistematik itibarsızlaştırma kampanyaları yürütürler, hem de örgütlü cinayet şebekeleriyle mücadele edenleri Hrant’tan vururlar.

Hrant oysa tam da, “Böyle bir şey yok... Böyle bir örgüt olabilemez...” dedikleri Ergenekon benzeri bir yapılanma tarafından vuruldu.

Etyen “parazit” derken, az bile söylemiş.

Hrant’ın söz söyleme hakkını savunuyorsan, bir çift söz de “Atın bu Ermeni’yi” diyen “sol gazeteye” söyleyeceksin.

Hrant’ın öldürülmesini problem yapıyorsan, Hrant’ı ölüme götüren süreçlere ve örgütlü 301 nümayişlerine ilişkin de itirazcı bir tutum geliştireceksin... Bu nümayişleri örgütleyenleri “bir centilmenlik abidesi gibi göklere yükseldikçe yükseliyordu” diyerek göklere yükseltmeyeceksin.

Bir hanımefendi, Etyen’in yazısından bahisle, “Etyen Mahçupyan komik ve zavallı analizler okumak istiyorsa, kendi arşivine baksın” gibilerden bir şeyler yazmış.

Komik ve zavallı yazıların müellifi olan ve aynı zamanda “sivil vesayet mağduru” olduğunu öne süren bir başka hanımefendi de, “Teşekkürler kankam... Bu iyiliğini hiç unutmayacağım” hıçkırıklarıyla bu sözlere destek çıkmış...

Bir beyefendi de, “Mahçupyan, fikirlerinden taviz vermeyen meslektaşları işlerini kaybederken bu meslektaşlarından birinin üstüne çıkıp tepinecek kadar alçalıyor” buyurmuş...

Ben de “bu hanımefendiler ve beyefendiler önce kendi arşivlerine baksınlar” diyorum.

Bu hanımefendilerden biri, “Bu fetihçi zihniyetin arkasında durmak istemiyorum” diyerek, açıkça 27 Nisan muhtırasına destek çıkmıştı.

Hiç utanmamıştı.

Kürt açılımını itibarsızlaştırmak için “Kürt sorununu çözelim derken, bir Türk sorunu yaratmayalım” diyen de bu hanımefendidir.

Kendini BDP otobüsünün üzerine atarak zafer işareti yapan da bu hanımefendidir.

Hükümetin “duble yollarla bölgeye şiddet götüreceğini” söyleyen ve hiç Allah’tan korkmayan da bu hanımefendidir. Komik ve zavallı bir arşive sahiptir yani...

Mağdur olduğunu düşünen diğer hanımefendinin arşivine gelince...

Karışıktır...

Hem içinden çıkamayız, hem de önem atfetmiş oluruz. Girmeyelim.

Gerçi bu hanımefendi “hükümeti eleştiren yazılar yazdığı için” köşesinin elinden alındığını söylüyor ama “Senin yazdıklarından kimin haber ve agâhı var?” sorusuna cevap veremiyor...

Başına gelenlerin patron tasarrufu olduğuna ise inanmak istemiyor... İşine gelmiyor.

Peki, beyefendinin arşivinde neler var?

Didiklemeye değmez. Vakit kaybı olur.

Beyefendi önce “Atın bu Ermeni’yi diyen” sol gazeteye şarlasın, üslubunu ve ahlakını düzeltsin, sonra gelsin...