T24 - Gazeteci Ruşen Çakır, Taraf gazetesinin, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ile beraberindeki beş kişinin hayatına mal olan helikopteri düşürmekle suçladığı NTV'den özür dilemesinin yeterli olmadığını yazdı. Asılsız çıkan haber konusunda "Beni en çok Taraf’ın ve onu yönetenlerin kibri rahatsız etti" diyen Ruşen Çakır, Taraf Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan'ın telefon açarak, helikopter kazası yaşandığı kanalın Haber Koordinatörü olan Mirgün Cabas ile bütün NTV çalışanlarından "özür dilemek zorunda olduğunu" dile getirdi.
Ruşen Çakır, Altan'ın 23 Ekim Perşembe günü Taraf'ta yayımlanan "NTV ve gazetecilik" başlıklı yazısına gönderme yaparak "Ahmet Altan ve gazetecilik" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Mirgün Cabas'la birlikte NTV'de "Yazı İşleri" programını yapan ve Vatan gazetesinde yazan Ruşen Çakır'ın www.ntvmsnbc.com'da yayımlanan (24 Ekim 2009) yazısı aynen şöyle:
Ahmet Altan ve gazetecilik
Cumartesi günü saat 11.30’da bu yazıyı yazmaya oturduğumda internette Taraf Gazetesi’nin Cuma günkü hali, masamın üzerindeyse aynı gazetenin bugünkü nüshası.
Taraf, Cuma günü “Bu telefonları açıklayın” diye meydan okumuştu NTV’ye ve sayfalar dolusu NTV telefonlarından, düşen helikopterde hayatını kaybedenlerin cep telefonlarına yapılmış aramaların kayıtlarını yayınlamıştı.
Taraf bir sıkıyönetim savcısı gibi hem NTV’yi suçluyor, hem de suçluluğunu kanıtlamak yerine NTV’nin suçsuz olduğunu kanıtlamasını istiyordu. Çünkü Taraf’a göre ellerine tutuşturulan her “resmi belge” doğru, suçlananların savunma çabalarıysa nafileydi. Yine de NTV, aslında Taraf’ın yapması gerekeni yaptı ve iki saatlik farkın GMT’den kaynaklandığını belgesiyle gösterdi.
Ve Cumartesi günü Taraf, TİB Başkanı’ndan da doğrulatarak, NTV’yi şu ya da bu şekilde Muhsin Yazıcıoğlu ve diğer kişilerin ölümünden sorumlu tutmakla yanlış yapmış olduğunu kabul etti ve özür diledi. Nokta…
Mı?...
Değil. Bu kadar basit değil, olmamalı.
Türkiye’nin onca sorunu varken bu konuyu daha fazla kurcalamanın anlamlı olmadığı söylenebilir, ki Cuma günü biz de Yazı İşleri programını Mirgün Cabas ile böyle sonuçlandırmıştık. Fakat başından sonuna kadar tüm aşamaları gazetecilik okullarında örnek olarak okutulması gereken bu skandalda beni fazlasıyla rahatsız eden bazı yönler var ki bunları dile getirmek istiyorum.
Beni en çok Taraf’ın ve onu yönetenlerin kibri rahatsız etti. Evet, kibar olmaya çalışmanın gereği yok “kibir”den bahsediyorum. Ne kadar başarılı, etkili olursa olsun bir gazeteye, gazeteciye ve gazete yöneticisine hiç yakışmayan bir tutumdur kibir.
Ne demek istediğimi uzun uzun anlatmak yerine okuru, Ahmet Altan’ın Cuma ve Cumartesi günkü yazılarını karşılaştırmalı olarak okumaya davet ediyorum. Cumartesi günkü yazısında “NTV sadece aramadığını söylemekle yetindi, ama bir açıklama yapmadı” diyor ki doğru değil. Perşembe günü Yazı İşleri’nde Mirgün Cabas bu aramaları kendisi dahil tüm editör masasının yaptığını, ama bunların kaza haberi geldikten sonra olduğunu söyledi ki, onun bu açıklamaları “resmi yetkililer”e sonsuz güvenip bizlereyse sonsuz olmasa bile epey kuşkuyla yaklaşan Altan’ın yardımcısı Yasemin Çongar tarafından pek önemsenmedi.
Normal şartlarda Mirgün’ün o sözlerinin ardından muhabirini çağırıp “şu arama saatlerinde bir yanlışlık olmasın” diye sorması gereken Altan ise tam tersini yaptı ve belki de hayatının en talihsiz yazılarından birini kaleme alıp neredeyse Mirgün’ü suikastçi ilan etti.
“NTV ve Gazetecilik” başlıklı yazıda, “Ya savcının elindeki resmî telefon kayıtları hatalı ve biri savcıyı şaşırtıp soruşturmayı yanlış yönlendiriyor” diye geçiştirdikten sonra “Ya da ‘biz aradık’ diye canlı yayında itiraf ettiklerine göre NTV’den birileri o helikopterin düşeceğini, daha düşmeden önce biliyordu” diyebildi.
Hesaplaşma
Ahmet Altan bahsine dönmeden önce onun “sarsıcı haberler uzmanı” diye lanse ettiği muhabirleri Mehmet Baransu hakkında birkaç söz söylemek şart. Böylesine vahim bir suçlama yönelttiği NTV’nin cevap hakkını almak için santral üzerinden “iki kere” deneyip pes etmiş olan Baransu’ya, helikopter kazası haberini aldıktan sonra NTV habercilerinin gerçeğe ulaşmak için gösterdikleri –ve tabii kendisinin doğal olarak anlam veremediği- gayreti örnek vermek isterim.
Baransu Perşembe günü, Yazı İşleri’nin yayınından sonra aradı ve kendisiyle uzunca bir konuşma yaptık. Benim böyle bir huyum olmadığı için kendisinden, kaydetmiş olduğunu düşündüğüm o telefon konuşmasını gazetesinde yayınlamasını, olmazsa bana yollamasını rica ediyorum.
Orada kendisine “Bu anlattığın cip yerleştirip telefon aramalarıyla manyetik alan yaratma senaryosuna sen inanıyor musun?” diye sorduğumda “Oh, ben neler gördüm” demişti. Neler gördüğünü bilemem ama o toz kondurmadığı haber kaynaklarının da insan olduğunu, hata yapabildiğini ve onlara aşırı güveni, bizlere aşırı kuşkusu nedeniyle ne haltlar yiyebileceğini de böylece görmüş oldu. Baransu’ya telefonda kendisiyle öbür dünyada hesaplaşacağımızı söyledim ve bunda kararlıyım; hakkımı helal etmiyorum.
Ama kendi “genç” gazetecisine toz kondurmamak için Mirgün’ü ve beni “iki genç gazeteci” diye küçük düşürmeye çalışan Ahmet Altan’la ve onun gazetecilik anlayışıyla hesaplaşmayı öbür dünyaya ertelemeye hiç niyetim yok.
Ahmet Altan bir telefon açıp Mirgün’den ve onun şahsında tüm NTV çalışanlarından özür dilemek zorundadır.