Gündem

Ahmet Altan: PKK Kürtler için 'bir efsane' olma özelliğini yitirir

Ahmet Altan, "Dağlarda bir kahramanlık gösterdiğinizde bununla hemen hemen bütün Kürtler övünür ama gittikçe daha “kolay” hedefler seçip ev arayan kaprili polisi, motosikletin

23 Eylül 2011 03:00

T24 - Ahmet Altan, "Dağlarda bir kahramanlık gösterdiğinizde bununla hemen hemen bütün Kürtler övünür ama gittikçe daha “kolay” hedefler seçip ev arayan kaprili polisi, motosikletini tamir ettiren Yunus’u, halı sahada maç seyreden kadını, gezmeye çıkan genç kızları öldürmeye başladığınızda kimse övünmez bununla, övünülecek bir yanı yoktur" dedi.


Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Altan'ın "PKK’nın intiharı" başlığıyla yayımlanan (23 Eylül 2011) yazısı şöyle:

Hiç öyle “ayıptır” falan demem, yazının girişine “ben demiştim” lafını mıh gibi çakarım.

Çünkü “benim söylemem” önemli değil ama İstanbul’da oturan bir adamın aylar önce görüp yazdığını Kandil’deki PKK yönetiminin görememiş olması çok önemli.

Apaçık görünen gerçekleri göremeyen bir körlük, bir de emrinde olağanüstü büyük bir servet ve binlerce silahlı adam varsa, bu ülkede yaşayan Kürt Türk herkesin başını belaya sokar.

Apo, “Müzakerelerde anlaşma noktasına geldik, Kürt tarihinin en büyük anlaşmasını imzalayacağız, devrimci halk savaşına gerek kalmadı” deyip çatışmaların durdurulmasını istemesinin hemen arkasından PKK yönetimi, bu sözlerin tam tersini yapıp çatışmaları şiddetlendirmeye başlayınca, “Bu seferki savaş daha önceki savaş gibi olmaz” diye yazmıştım.

Savaşın eskisi gibi olmayacağı çok açık belliydi.

Otuz yıllık savaşta defalarca “şike” yapan, kendi askerlerini göz göre göre feda eden bir ordu suçüstü yakalanmış, aklını “sivil iktidarı” devirmeye takmış generaller cezalandırılmaya başlanmıştı.

Savaşın bundan sonraki kısmında daha önce Dağlıca’da, Aktütün’de, Hantepe’de görülen “şike” olaylarına rastlamayacağımız, mevzilerin baskına açılmayacağı, hata yapanın hatasının bedelini ödeyeceği gün gibi gözüküyordu.

Dünyanın en lagar ordusu bile “şike” yapmadığı zaman elindeki Heron’larla, uydularla, termal kameralarla, istihbaratla, teknolojik donanım ve kalabalık kadrolarla karakollarını baskınlara karşı korur.

 “PKK dağlarda eski rahatlığı bulamaz, savaşı şehirlere taşımak zorunda kalır” demiştim.

“Bu, PKK’nın intiharı olur” diye de eklemiştim.

Şimdi bunları birer birer yaşıyoruz.

Büyük savaş başarıları kazanıp Kürt halkını peşine takarak, Apo’nun “yapmayın” demesine rağmen bir “halk savaşı” çıkarabileceğini sanan PKK yönetimi bunu beceremedi.

Bunun birçok nedeni var.

PKK’nın dağ kadrolarının otuz yılda şehirlerde yaşanan değişim konusunda çok az bilgisi var, hayatın nasıl değiştiğini bilmiyorlar, bütün aksamalarına rağmen “demokratik” mücadele yolunun açılmasının etkilerinin farkında değiller, iki halkın da bu savaştan yorulduğunu, bıktığını, “barışı” bir ümit gibi gördüğünü algılamıyorlar, Türk aydınları üstlerindeki “silah baskısını” kırarken Kürt aydınlarının da kendi üstlerindeki “silah baskısından” hoşlanmadığını göremiyorlar.

“Ölmemenin” mümkün olduğu bir ortamda insanları “ölümün kutsal bir mecburiyet” olduğuna ikna etmenin çok zor olduğunu kavramıyorlar.

Üstelik de Apo’yla devletin müzakere ettiğinin açıkça bilindiği bir ortamda daha da zor olduğunu hiç anlamıyorlar.

PKK yöneticileri, aynen bizim ordunun eski generalleri gibi eleştirileri, uyarıları hiç ciddiye almadılar, “silah bizde, demek ki akıl da bizde” deyip silahın yolundan yürüdüler.

Bugün dağlarda aradıklarını bulamayınca şehirlere iniyorlar.

TAK “sivilleri vuracağını” açıklıyor.

Büyük bir gerçeği gene ıskalıyorlar.

PKK gibi örgütler “yiğitlik menkıbeleriyle” yürür, düğünlerde bile çalınan Oramar türküsü kalabalık bir orduya karşı gösterilen yiğitliğin hikâyesi olarak dilden dile dolaşır, insanların “benin oğlum dağlarda dövüşüyor” demesiyle “benim oğlum şehirlerde çoluk çocuğu bombalarla havaya uçuruyor” demesi arasında “dağlar” kadar fark vardır.

Dağlarda bir kahramanlık gösterdiğinizde bununla hemen hemen bütün Kürtler övünür ama gittikçe daha “kolay” hedefler seçip ev arayan kaprili polisi, motosikletini tamir ettiren Yunus’u, halı sahada maç seyreden kadını, gezmeye çıkan genç kızları öldürmeye başladığınızda kimse övünmez bununla, övünülecek bir yanı yoktur çünkü.

Şimdi PKK ya da “müstear ismiyle” TAK şehirlerde sivilleri öldürecek.

Bu zor bir şey değil, daha önce de birçok örgüt yaptı, ne olacak gidip kalabalık bir yere bomba koyarsın, bir adamı ensesinden vurursun.

Ama bunu yaptığında “orduyla dövüşen özgürlük savaşçısından” masum sivilleri öldüren “terör örgütüne” dönüşürsün ki bu yöntem hele de “müzakere” yolu açıksa hiç tutmaz, içi nefretle dolu olanlardan taraftar bulursun belki ama büyük kitlelerle arana ciddi mesafe girer.

Bu da PKK’nın bitişi olur, hepten yok olmaz tabii ama iki yıl önce Kandil’deki PKK’lılara da söylediğim gibi önce elindeki en büyük değeri, Kürtler için “bir efsane” olma özelliğini yitirir, bu da PKK gibi örgütler için sonun başlangıcı demektir.

Üstelik bütün dünya da bu yönteme karşı çıkar, PKK’yı korumak, PKK’yı desteklemek herkes için uluslararası bir suç haline gelir.

Biliyorum bu yazıyı da kimse umursamaz.

Ama eğer yaşarsam bir süre sonra ben de bir “ben demiştim” yazısı daha yazarım size.