Ahmet Altan, Taraf Gazetesi'nde bugün (21 Kasım 2012) yayımlanan yazısında Başbakan Erdoğan'ın meclis grup toplantısındaki "Adam gibi ölürüz" sözlerini değerlendirdi. İşte Altan'ın yazısı;
Şimdi, bir diyarda “akıllı” bir laf, çok “naif” yani “akılsızca saf” bulunuyorsa, oranın sorununu çözmek fevkalade zordur.
Akıl, “akılsızlık” olarak görülüyorsa, sorunun içinden akılla çıkmak imkânsızdır çünkü.
Bunun en iyi örneği de içinde bulunduğumuz Ortadoğu.
“Akılsızca saf” bulunacak laf nedir bu coğrafya için?
“İsrail’in teknolojisini, Arapların petrolünü, İranlılarla Mısırlıların tecrübesini, Türkiye’nin çifte kültürlü ‘laik Müslümanlığını’ yan yana getiren bir Ortadoğu federasyonu dünyanın en büyük gücü olur” lafıdır.
Bu laf yanlış mıdır?
Değildir.
Akılsızca mıdır?
Değildir?
Bu mümkün müdür?
Değildir.
Niye değildir peki?
Buna acele bir cevap vermek isteyen, “değildir çünkü...” diye başlar ama lafın sonu biraz zor gelir.
Ortadoğu’da bu bölgeyi dünyanın merkezi yapmak için gerekli her şey var ama burası dünyanın merkezi gibi değil kanlı çöplüğü gibi yaşıyor.
Düşmanlıklar, ölümler, savaşlar, suikastlar, cinayetler hiç bitmiyor.
Neden?
İkinci Dünya Savaşı’nda, milyonlarca insanın ölümüne, şehirlerin bombalarla yıkılmasına yol açan, unutulması imkânsız acılar yaratan bir tecrübeden geçen Avrupa nasıl bir daha birbirleriyle savaşmayacak bir düzen kurabildi?
Düşmanlığı nasıl aştı?
Ve Ortadoğulular, Avrupalıların yaptığını niye yapamıyor?
Bunu anlayabilmek için örneği en yakınımızdan, kendi ülkemizden, bir Türk’ün sözünden verebiliriz.
Başbakan Erdoğan’ın dün söylediği bir söz bütün internet sitelerinde manşetti:
“Adam gibi ölelim.”
Manşetti, çünkü bu “üç kelime” Ortadoğu’nun bütün sorunlarını içinde taşıyan tipik bir cümleydi.
Bu cümleyi Ortadoğu’nun her ülkesinde alkışlarlar.
Türkiye’de de zaten Başbakan’ın bu lafı “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganlarıyla karşılandı.
Avrupa’da ise alkışları alacak üç kelime farklıdır.
“Adam gibi yaşayalım.”
Niye Ortadoğulular “adam gibi ölmek”, Avrupalılar “adam gibi yaşamak” ister?
Niye Ortadoğu’da “ölüm”, Avrupa’da “yaşam” kutsaldır?
Niye Ortadoğu’da liderler hep “ölümden”, Avrupa’da liderler hep “yaşamdan” söz eder?
Doğrusu bu farklılığın nedenlerini kestirmeden açıklayacak bir cevabım yok.
Ama bunun cevabını derinlerde, geçmişte aramak gerektiğini sezebiliyorum.
Tarihin bir döneminde bütün insanlar aynı şekilde ilkel ve barbardı, ölümü aynı şekilde yüceltiyordu sonra bir kırılma ve ayrışma yaşandı, bazıları “hayata” doğru ilerlemelerini sağlayan değişimlerden geçtiler.
Galiba farklılıklar Ortaçağ’dan çıkışta yaşandı.
Avrupa, eski Yunan’ın kültürel hazinesini keşfedip bunu sanatla, felsefeyle, bilimle geliştirdi.
Bana sorarsanız, kendi Ortaçağlarını da İkinci Dünya Savaşı ile sonlandırdılar, noktayı koyup yeni bir bölüm yazmaya koyuldular.
Ortadoğu ise kendi Ortaçağı’nı bitiremedi.
Bunu bitirmesine yardımcı olacak kültürel bir zenginleşmeden de geçemedi.
Ortadoğu’nun garip ve tehlikeli bir büyüsü, bir anlamda bir laneti var sanıyorum, Avrupa’nın sanatında, felsefesinde, biliminde büyük yer tutan Yahudiler, Ortadoğu’ya gelince sanki yeniden geçmişe döndüler, Ortadoğu’nun Ortadoğulu bir parçası oldular.
Onların siyasetçileri de Arapların, Türklerin, Acemlerin siyasetçileri gibi ölümü alkışlıyorlar.
Şu anda dehşet ve savaş Ortadoğu’nun her yanında.
Ortadoğu sanki kendi İkinci Dünya Savaşı’nı bir kere daha yaşamaya hazırlanıyor.
Kendi Ortaçağı’nı böyle son bir savaşla bitirecek gibi belaya yaklaşıyor.
Filistin-Yahudi savaşı, Irak-Kürdistan savaşı, Suriye iç savaşı, Türkiye’nin Kürtlerle savaşı, Yemen’de, Ürdün’de ayaklanmalar, Arap sultanlıklarındaki fokurdayan huzursuzluklar, Müslümanlar arasındaki mezhep çekişmeleri bir büyük savaş yumağı oluşturacak duygusu yaratıyor bende.
“Kanı kanla yumazlar” diyoruz ama Ortadoğu “kanı kanla yumayı” seviyor.
Aklı “akılsızca saf” bulan bir coğrafya burası.
Ortadoğu, “adam gibi yaşamayı” ancak bir kez daha “adam gibi öldükten” sonra mı keşfedecek?
Ortadoğu’nun “son büyük savaşına” mı yaklaşıyoruz?
Ortadoğu böyle bir ihtimali “adam gibi ölmek” isteyen bir akılla önleyemez ama dünyanın gelişmiş ülkeleri müdahale edip, bu bölgedeki Ortaçağı da “yeni bir savaş olmadan” bitirmeye belki yardım eder.
Belki Ortadoğu son anda “bir yaşam refleksiyle” kendini kurtarır.
“Adam gibi yaşamanın” asıl amaç olduğunu fark edecek birileri belki Ortadoğu’dan da çıkar.
Belki birileri de “adam gibi ölüp duruyoruz ama ölerek dünyanın kanlı çöplüğü olmaktan kurtulamadık, bir de adam gibi yaşamayı deneyelim” der.