T24 - Ahmet Altan, Taraf'ta yayımlanan KCK Yürütme Kurulu'nun BDP'ye "Meclis'e gitmek Kürt halkına ihanet ve düşmana hizmettir" uyarısı haberinin KCK'nın "içerisi"nden alındığını yazdı. Altan, BDP'li Selahattin Demirtaş'ın haberi yalanlamak için "öyle bir muhtıra yok" demesi gerektiğini vurguladı.
Demirtaş: KCK tehdit etmedi, ispat edin istifa ederim
PKK'ya yakınlığı ile bilinen Fırat Haber Ajansı'nda Taraf'ta yayımlanan "muhtıra"nın sahte olduğu iddia edildi. Ahmet Altan'ın sert eleştirildiği yazıda, Murat Karayılan'ın dün yaptığı "BDP Meclis'e gitme kararını kendisi verecektir" açıklaması anımsatıldı.Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Altan'ın bugünkü (27 Eylül 2011) yazısı şöyle:
Önce şu “KCK muhtırası” konusunda söyleyeceğimi söyleyeyim.
BDP Eşbaşkanı Demirtaş, “Bize öyle bir tehdit geldiğini kanıtlasınlar istifa edeyim” demiş, yetinmemiş, “Bu haberler uydurmadır” diye de eklemiş.
Aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamak zorunda kalmak tuhaf aslında.
Biz Aktütün baskınının haberini ve görüntülerini yayımladığımızda, Genelkurmay, o haberin bir görüntüsünü öne alarak “Orası söyledikleri yer değil, yanlış haber veriyorlar” demişti.
Haber doğruydu, kurnazlık edip tek bir kareyle yalanlamaya çalışıyorlardı.
Demirtaş da “Bize öyle tehdit gelmedi” diyor, “BDP’ye gönderildi” demedik zaten, “KCK’nın kurum ve kuruluşlarına gönderildi” dedik.
BDP Eşbaşkanı, kesin bir şekilde “öyle bir muhtıra yok” demeliydi haberi yalanlamak için, etrafında dolaşmamalıydı.
Diyemez, o “muhtıra” var çünkü, on gün kadar önce gönderildi.
O haberi muhabirimiz “içerden” aldı, aynen KCK’nın bugün “bu haber nasıl sızdı” diye araştırmaya başladığının haberini de “içerden” aldığı gibi.
Bize asker haberleri hep “içerden” geldi çünkü bir örgüt hatalar yapmaya başladığında onun içinde bu durumdan hoşlanmayan, örgütünün yolunu düzeltmesini isteyen insanlar çıkar.
PKK, çok ciddi hatalar yapıyor ve anlaşılan kendi içinde de tartışmalar var.
Siz seçimlerden bir hafta önce, o seçimlerde yüzde elli oy alacak AKP için “çöküyor” diye analiz yapıp, stratejinizi bu analiz üzerine bina ederseniz hatalar yapmanız kaçınılmazdır zaten.
PKK yanlış analizler üzerine yanlış stratejiler bina etti, “AKP’nin çökeceğini, Kürt halkının ayaklanacağını” düşündü, AKP’nin çökmediğini görmesine rağmen kendi analizinden kuşkulanmak yerine şiddeti tırmandırarak kendini bir çıkmaza soktu.
Kürt halkı ayaklanmadı.
Aksine, “PKK-MİT müzakerelerinin” kayıtları açıklandıktan sonra PKK’nın yaptıkları konusunda kuşkuları arttı.
Müzakere masasının üstünde “özerklik, anadilde eğitim, Apo’nun serbest kalması” vardı ve PKK bir tekmede bu masayı devirdi.
Şimdi herkes gibi Kürt halkı da soruyor, “niye?”
Niye masayı devirdiniz ve ortalığı kana buladınız?
Kürt halkının en önem verdiği talepler bizzat “Başbakan’ın temsilcisi” tarafından masaya konmuşken, siz niye çoluğu çocuğu, kadını kızı öldürmeye koyuldunuz?
Meseleye “Kürt halkının hakları ve çıkarları” açısından baktığınızda bu sorunun mantıklı bir cevabı bulunmuyor.
O zaman doğru “cevabı” bulmak için önce doğru “soruyu” bulmamız gerekiyor demektir.
Müzakere masasında neler var?
Apo’nun serbest kalması var.
Anadilde eğitim var.
Özerklik var.
Ayrıca yıllarca PKK ve BDP yöneticilerinin ısrarla söylediği “Kandil muhatap alınmıyor” sözlerine rağmen Kandil’in muhatap alındığı gerçeği de var.
Kürt halkının ve siyasetçilerinin talep ettikleri müzakere masasına konmuş.
Biz “var olanlarla” doğru cevabı bulamadığımıza göre soruyu şöyle sormalıyız:
“Müzakere masasında ne yok?”
Müzakere masasında “özerk Kürdistan’ı kimin yöneteceği” yok.
Kürdistan özerk olduğunda da oranın yönetimini halk seçimle belirleyecek, PKK yönetimine hemen siyasete dönme imkânı verilse bile onlar miting miting dolaşıp halklarından “oy istemek” zorunda kalacaklar.
Kendi halklarına hesap verecekler, açıklama yapacaklar.
Büyük bir servete, binlerce silahlı adama hükmeden birinin kolayca kabul edebileceği bir durum değil.
Ayrıca Kürt halkının PKK yönetimine büyük bir iştiyakla sarılacağının güvencesi de yok.
Hâlbuki PKK yöneticilerinin sandığı gibi bir “devrimci halk savaşı” çıksaydı ve Kürdistan silahla koparılsaydı oranın yöneticilerinin kimliği baştan belli olacaktı.
Benim görebildiğim kadarıyla PKK yönetimi “ben ne olacağım” diye soruyor ve bu sorunun cevabını bulamadığı her masayı, isterse o masanın üstünde “özerklikle, Apo’nun serbestliği” dursun, gene de deviriyor.
Kürt halkının ve PKK sempatizanlarının önemli bir kısmı da bu durumdan hoşlanmıyor.
PKK yönetimi belki de ilk kez kendi tabanını böylesine huzursuz etti, kendi politikalarını ve yaptıklarını bu kadar açıktan sorgulanır hale getirdi.
O müzakereler, PKK’yı “Kürt halkının haklarını” onurlu bir şekilde almış bir örgüt konumuna getirecekti, bunu reddettiler, masumları öldürerek Kürtleri utandırdılar.
Bu ülkede savaşarak gidilecek bir yer yok, ne devlet, ne PKK “şiddetle” bir yere varabilir; çıkış yolu barıştır, “Kürt halkının haklarının” tanınmasıdır.
Bu gerçeği reddeden, kendini yok eder.