T24 - Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, Hükümetin, Somili'ye karşı gösterdiğ hasasiyeti kendi ülkesine gösterdmediğini yazdı. Altan,"Bizim yeni doğmuş bebekleri enkazdan "mucizelerle" kurtarmamız gerekmiyordu, "mucizeye" ihtiyaç duymayan bir sistem kurmamız gerekiyordu. Hükümet, bu konuda fevkalade aldırmaz ve duyarsız davranmış. Onun aldırmazlığı, karşımızda tabutlar halinde duruyor" dedi
Altan'ın, "Neden?" başlıklı bugünkü (26 Ekim 2011) yazısı şöyle:
Bir özür dilemeliyiz önce.
Yunus'la ilgili verdiğimiz haber yanlış çıktı.
Mucizevî bir şekilde kurtarılan ama daha sonra maalesef iç kanamadan dolayı ambulansta ölen çocuğumuzun yanında bulunan ve onu enkazın ağırlığından bir ölçüde koruyabilmiş olan beden babasına ait değilmiş.
Başka birine aitmiş.
Haberi veren muhabirimizin deprem bölgesinde haberi hazırlarken çok zor koşullarda görev yaptığını düşünerek biz kendisini bu seferlik bağışladık, siz de bizi bağışlayın.
Şimdi gelelim faciaya.
Bu, "acımız büyük, çok üzüldük, yaraları saracağız" laflarıyla geçiştirilemeyecek bir felaket.
Bu ülkedeki neredeyse bütün depremlerde olduğu gibi biz bu depremde de "tabiatın" değil "vicdansız ve insafsız" insanların sillesini yedik.
Van'da deprem olması kimse için bir sürpriz değil.
Oranın deprem bölgesi olduğu zaten biliniyor.
Peki, depreme karşı ne tedbir alınmış?
Tek kelimeyle cevap vereyim.
Hiç.
Manşetin hemen altında Anadolu Ajansı'nın geçtiği bir okul resmi göreceksiniz.
Okul, depremde toza dönüşmüş, okulun çatısı yere yapışmış.
O binanın depremi beklemeden çok önce zaten "yetkililer" tarafından yıkılmış olması gerekirdi.
Böyle bir binanın ayakta durmasına kim izin veriyor?
Orası okul binası değil, ölüm tuzağı.
Ya deprem okulun tatil olduğu pazar günü değil de pazartesi günü olsaydı.
Ne olacaktı?
Cenazelerin ve ağlayan insanların sayısı biraz daha artacaktı.
Deprem bölgesinde böyle binaların bulunmasına izin veren, bunları denetlemeyen görevlilere hesap sorulmayacak mı?
Hükümet, dokuz yıldır yönettiği ülkede hâlâ niye böyle binalar bulunduğunun hesabını verecek mi?
Binalarını hâlâ bir "standarda" kavuşturamamış bir ülke olur mu?
AKP, dokuz yılda büyük bir başarı göstererek adam başına milli geliri iki bin dolar civarından on bin dolar civarına çıkarmayı başardı ama gelirimizi arttırmakta gösterdiği başarıyı anlaşılan o geliri kullanmakta gösteremiyor.
Ya da yoksul insanların yaşamasına ya da ölmesine hiç aldırmıyor.
İşçi meselesinde de biz aynı duyarsızlıkla karşılaşmıştık; her ay ortalama kırk işçinin öldüğü bir ülkede hükümet çalışma koşullarını ciddiyetle ele alıp düzeltmek için parmağını kımıldatmıyordu.
Nedir bu insana karşı gösterilen duyarsızlık?
Gazze'deki, Somali'deki insanların acılarına gösterilen hassasiyete bir diyeceğimiz yok ama aynı hassasiyeti kendi ülkemizin insanları
için beklemek de hakkımız sanırım.
Ya depremden sonra zamanında ulaşamayan yardım?
Yetersiz çadır?
O ayazda sokaklarda geceleyen insanlar?
Van ve civarı depremlerle sarsılan bir bölge, peki, neden o bölgede daha önceden böyle bir felakete göre nelere ihtiyaç duyulacağı
araştırılıp hazırlık yapılmıyor?
Niye bizzat AKP yöneticilerinin de ifade ettiği gibi Kızılay yetersiz kalıyor, çadır sayısı doğru dürüst hesaplanmıyor?
"Van'a çadır göndermek" yerine Van'da zaten o bölgedeki muhtemel depremlere karşı "bölgesel" bir hazırlık olması, böyle bir felaket ânında hemen "yerel" depolardan, örgütlerden çadırların ve kumanyaların sağlanması gerekmez mi?
Neden bunlar yapılmıyor?
On iki yıl önce yaşanan Gölcük depreminden sonra bu toplumda ve bu hükümette bir "deprem bilinci" bulunması, böyle bir faciaya karşı gerekli önlemlerin alınmış olması gerekmiyor muydu?
Yıkılan okullar, çöken yedi katlı binalar, çadırsız, kumanyasız kalan insanlar.
Ne bir denetim, ne bir hazırlık var.
Van'da ölen insanları "tabiat" öldürmedi.
Onları hemcinslerinin duyarsızlığı ve aldırmazlığı öldürdü.
Bizim yeni doğmuş bebekleri enkazdan "mucizelerle" kurtarmamız gerekmiyordu, "mucizeye" ihtiyaç duymayan bir sistem kurmamız
gerekiyordu.
Hükümet, bu konuda fevkalade aldırmaz ve duyarsız davranmış.
Onun aldırmazlığı, karşımızda tabutlar halinde duruyor.
Birisinin artık bu hükümete, bu "ülkede" insanların yaşadığını ve onların da diğer ülkelerdeki insanlar kadar kıymetli olduğunu
söylemesi gerekiyor anlaşılan.
Kendi kendilerine bunu fark edebilecek gibi gözükmüyorlar ne yazık ki...