Ahmet Altan*
Neden böyle oldular?
Biri size, “çocukları taciz ettiklerini, kötü işler yaptıklarını” söylese, ilk tepkiniz ne olur?
Birçok duygu birden hissedersiniz, çocuklar için merhamet, onları korumak isteği, bu rezillikleri yapanlara karşı derin bir öfke ve gereken cezanın derhal verilmesini talep eden bir adalet arzusu.
Eğer insanlıktan kopmamışsanız, ilk tepkiniz, “bu rezillikleri yapanlar bizdense aman işin üstünü kapatalım, bunun münferit olduğunu söyleyelim, o alçakların içinde bulunduğu vakıfları koruyalım” olmaz.
Bir vakfın çıkarı, çocukların çıkarından önce gelmez aklınıza.
Aklını ve vicdanını kaybetmeyen hiç kimsenin ilk tepkisi, çocukları korumayı bir kenara bırakıp da bir “kuruluşu” savunmayı ön plana almaz.
Bugün, Türkiye’nin neredeyse her yanında pıtraklanan bu rezillikler karşısında çocukları değil de “vakıfları”, “kuruluşları” savunmaya kalkışan birine rastladığınızda, onun AKP iktidarının yöneticilerinden ya da “parayla tutulmuş” yandaşlarından biri olduğunu hemen anlarsınız.
Bu utanmazlığı içlerine sindirebilecek onlardan başka kimse yoktur çünkü.
“Çocuk tacizi” gibi korkunç bir olay karşısında, onlarla bizim gibi insanlar arasındaki bu büyük fark nereden kaynaklanıyor?
Neden bu insanlar, vakıfları korumak için harcadıkları çabanın bir benzerini çocukları korumak için harcamıyor, neden konuşmalarında ve yazılarında çocuklar değil de “vakıflar” ana tema oluyor?
Neden, “hadi çocuklarla ilgili bütün bu vakıfları, kuruluşları didik didik gözden geçirelim, olan biteni ortaya çıkaralım, böyle bir alçaklığın bir daha olmamasını sağlayacak sağlam önlemler alalım” demiyorlar?
Niye ilk tepkileri böyle olmuyor?
Bunların cevapları bize bugün içinde bulunduğumuz siyasi durumu ve iktidarın nasıl bir yerde durduğunu anlatacak.
Bir kere ben size bir şey söyleyeyim, bu insanlar eskiden böyle değildi.
Bunu bilerek ve yaşadığım bir olayın tecrübesine sahip olarak söylüyorum.
İnternette, Tayyip Erdoğan başbakanken benim onun hakkında yazdığım “çoşkulu” bir övgü yazısına sık sık rastlarım, “eskiden böyle yazıyordu” diye o yazıyı dolaştırırlar.
O yazının bir hikayesi var.
Bugüne dek anlatmadım çünkü anlatmanın bir gereği yoktu ama bence şimdi zamanı geldi.
Tayyip Erdoğan başbakanken, Anadolu’da sahipsiz küçük bir çocuğun başına kötü işler geldi.
Ben o sırada Taraf’ta yazıyordum.
O çocukla ilgili birkaç yazı yazdım, “şu çocuğa sahip çıkın, kurtarın” diye.
Kimse aldırmadı.
Çocuğa sahip çıkmadılar.
Çocukcağız yoksuldu, kimsesizdi, dertli annesinden başka kimsesi yoktu.
Üzülüyordum, öfkeleniyordum ama çocuğu kurtarmaya gücüm yetmiyordu.
Son çare olarak oturup bir yazı yazdım, dedim ki “bizim başbakan delikanlı adamdır, şu çocuğa bir el uzatsın, kurtarsın onu, bundan daha önemli ne var?”
Ertesi sabah, o zamanlar Erdoğan’ın danışmanı olan Yalçın Akdoğan aradı beni, özetle dedi ki “beyefendi o çocukla ilgili emir verdi, bundan sonra çocuk güvenceye alınacak, beyefendinin himayesinde olacak. Bunu da size söylememi emrettiler.”
Ne kadar sevindiğimi size anlatamam.
Bir çocuk kurtulmuştu.
Bir başbakan, bir çocuğu kurtarmıştı.
“Bana ne” dememişti, “çocuğa kötülük edenler bizdense aldırmayalım” dememişti, görmezden gelmemişti.
Çaresiz bir çocuğa el uzattığı için gerçekten minnetle doldum.
Akdoğan’ın telefonu özel olduğu, o telefondan söz etmek için de kendisinden izin almadığım için o konuşmadan söz etmeden, gerçekten de çoşkuyla övgü dolu bir “teşekkür” yazısı yazdım.
Bugünkü başbakan da aynısını yapsaydı, vakıflara değil çocuklara sahip çıksaydı, çocukları kurtarmak için harekete geçseydi gene aynı “çoşkulu” yazıyı yazardım… Hiçbir siyaset benim için çocuklardan daha kıymetli değil.
O günlerden bugünlere geldik.
Yoksul küçük bir çocuğu kurtaran Erdoğan’dan, polis mermisiyle vurulan bir çocuğun annesini mitinglerde yuhalatan Erdoğan’a…
Bir çocuğun başı dertte diye harekete geçen AKP yöneticilerinden, çocuk tacizleri çığ gibi artarken “bir kere olmuş” diyen AKP yöneticilerine.
Geçmişteki bu örnekleri de bilince, “bugün neden böyle davranıyorlar” sorusu çok daha önem kazanıyor.
Bunlar böyle vicdansız, merhametsiz, adaletsiz insanlar değildi, çocukların önemini bilirlerdi, “muhafazakar” taban çocukların dramına sırtını dönmezdi.
Ne oldu bunlara?
Niye vicdanlarını, merhametlerini, ahlaki değerlerini kaybettiler?
Neden AKP’lilerle AKP’li olmayanlar arasındaki ahlaki uçurum büyüyor?
Çünkü panik içindeler.
O eski güvenleri yok artık.
Ülkeyi yönetemiyorlar.
Her şey onları korkutuyor.
O yüzden bütün değerlerinden vazgeçtiler.
Artık sadece yok etmek, susturmak, hapsetmek, öldürmek istiyorlar.
İktidarlarını sürdürebilmek için şiddetten başka hiç bir aletleri kalmadı ellerinde.
Konuşmalarında, açıklamalarında, sorunlara bulduklarını sandıkları çözümlerde hep şiddet var.
Güneydoğu’ya baksanıza.
Erdoğan, “evleri boşaltıp uzaktan bombalamaktan” söz ediyor.
Nusaybin’de evler top atışlarıyla yıkılıyor…
Acaba, “evleri boşaltıp uzaktan bombalamak”, şehirleri uçaklarla bombalamak anlamına mı geliyor diye kuşkulanıyor insan.
Fizik kanunudur, şiddet karşı şiddeti yaratır.
Pazartesi gecesi PKK, Diyarbakır’da bir jandarma karakolunu bomba dolu bir mazot tankeriyle havaya uçurdu, karakolun yerinde koca bir krater kaldı.
Güneydoğu bu saldırıyı biliyor ama ülkenin batısında yaşayanların çoğu bu saldırıdan haberdar bile değil, yayın yasağı geldi çünkü.
İki taraftan da gençler ölüp duruyor.
Şiddetin her sorunu kısa zamanda çözeceğini sanan Erdoğan, günler geçip de çatışmalar biteceğine çoğaldıkça sabırsızlanıyor, “uzaktan bombalamaktan” söz ediyor, bir an evvel sonuç almak için saldırılar artırılıyor, ölü sayısı çoğalıyor.
Ülkenin güneydoğusu topyekun bir içsavaşa yaklaşıyor.
Ülkenin “Kürt meselesinde” yaşadığı korkunç trajedi yetmiyor bu iktidara, başka belalar da arıyorlar.
Maraş’ta Alevi kasabalarının tam ortasına, binlerce Suriyeli Sünni’yi yerleştirmek üzere harekete geçiyorlar.
Bir Alevi-Sünni çatışmasını tetikleme ihtimali çok yüksek bu adımı atmalarının anlamı ne? Daha fazla bela aramaktan başka?
Çözemedikleri her sorunu, daha büyük bir sorunun altına saklamaya uğraşıyorlar.
AKP iktidarının politikası artık bu.
O yüzden sorunlar arttıkça artıyor, büyüdükçe büyüyor.
Akıldan koptukları, mantıklı hareket edemedikleri için yaptıklarını “eşit” koşullarda tartışarak savunamıyorlar, o nedenle konuşan, eleştiren herkesi “terör yandaşı” kabul ederek hapsetmek istiyorlar.
“Vatandaşlıktan atmak” için yasalar hazırlıyorlar.
“Suçluysalar tutuklu yargılanacaklar” gibi hukukla, yargıyla alakası olmayan tuhaf fetvalar veriyorlar.
Ülkenin yüzde ellisini, yaklaşık kırk milyon insanı “şiddetle” susturmaya kalkmanın sonucu ne olacak sizce?
Ne olabilir?
Bir ülke nefretle ne kadar yönetilebilir?
Nefret arttıkça yönetme kabiliyetleri azalıyor.
Düşünün ki bu ülkenin cumhurbaşkanı bir stadyumun açılışına gittiğinde, stadyuma taraftar sokulmuyor.
Kendi insanıyla yüzyüze gelmekten korkan bir cumhurbaşkanı olur mu?
AKP iktidarı bu gerçekleri görüyor ve korkuyor.
İktidarı kaybetmek, onlar için korkunç bir kabus.
Yargılanacaklarını biliyorlar.
O yüzden şiddete abandıkça abanıyorlar…
O yüzden çocuklar artık onlar için önemli değil, o yüzden ahlaki değerlerinden koptular, o yüzden “vakıflarını” çocuklardan daha fazla önemsiyorlar.
Ve o yüzden iktidardan gidecekler.
Alkışlarla, minnetle, hayranlıkla değil, “yuhalamalarla”, öfkeyle, aşağılanarak gidecekler üstelik.
* Bu yazı, Haberdar.com'da yayınlanmıştır