Gündem

AGİT: Gazetecilerin özgürleşmesi için gösterilen çaba katlanmalı

Akın Atalay: Gözdağı verme çabası

14 Eylül 2017 10:06

Cumhuriyet davasında yargılanan Cumhuriyet gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, Yayın Danışmanı ve Uluslararası Basın Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi Kadri Gürsel, muhabir Ahmet Şık ve muhabese servisi çalışanı Emre İper’in tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesine yönelik uluslararası tepki büyüyor. Birleşmiş Milletler (BM) ile Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) önceki gün yaptığı ortak basın açıklamasının ardından “Türkiye’de medyayı nasıl özgürleştiririz?” başlıklı bir konferans veren AGİT Basın Özgürlüğü Temsilcisi Harlem Desir, gazetecilerin özgürleşmesi için gösterilen çabanın katlanması gerektiğini vurguladı.

Polonya’nın başkenti Varşova’da düzenlenen konferansta Ahmet Şık’ın eşi Yonca Şık bir konuşma yaparken tutuklu arkadaşlarımızın mesajları da okundu. Uluslararası PEN Yazarlar Örgütü ve yine bir basın özgürlüğü kuruluşu olan Article 19’un AGİT’le birlikte düzenlediği etkinlikte konuşan AGİT Basın Özgürlüğü Temsilcisi Desir, Silivri Cezaevinde görülen Cumhuriyet davasına değinerek, beş gazetecinin tahliye edilmemesini eleştirdi. Desir, “Bu gazeteciler, toplumun haber alma ihtiyacına yanıt verdiler ama halka açık tartışmalar istemeyen otoriteler tarafından mahkûm edildiler” dedi. Gazetecilerin özgürleşmesi için gösterilen çabanın katlanması gerektiğini vurgulayan Desir, bu konuda uluslararası farkındalığı artırmak için ellerinden geleni yapacaklarını söyledi. Türkiye’ye bir kez daha imzaladığı uluslararası sözleşmelere uyma çağrısında bulunan Desir, AGİT bölgesinde tutuklu bulunan gazetecilerin yüzde 90’ının Türkiye’de olduğunu söyledi. Gazetecilerin en temel haberleşme ve ziyaret haklarından mahrum bırakıldığına dikkat çeken Desir, uzun tutukluluk süreleri ve hâkim önüne çıkana kadar geçen uzun sürenin başlı başına bir ceza haline geldiğini vurguladı. Desir konuşmasını uluslararası topluma Türkiye’de demokrasinin yeniden tesisi için daha fazla çaba gösterilmesi çağrısında bulunarak sonlandırdı.

Şık: Tek belirleyici AKP

Ahmet Şık’ın gazetecilik hayatı boyunca daha çok hak odaklı habercilik yaptığını anlatan Yonca Şık ise “Evet, basın ve ifade özgürlüğü sorunu AKP iktidarı dönemine has değil ama bu dönemin bir farkı var. Öncesinde ağırlıklı olarak Kürt ve sosyalist basını hedef alan saldırılar artık merkez medya diye anılan kesimleri de yok etmeye çalışıyor. Düşmanın kim olacağının tek belirleyicisi AKP’li, daha özele indirgersek Reisçi olanlar ve olmayanlar diye karşımıza çıkıyor” dedi.

Hukuk devleti değil

Avrupa Birliği’nin 2. Dünya Savaşı’nda yaşanan olağanüstü barbarlığın tekrar yaşanmaması için kurulduğunu anımsatan Şık, şöyle devam etti: “İçinde olduğumuz zaman dilimi demokratik teamüllerin, insan hakları söylem ve pratiklerinin her ülkede aşındığı zamanlar. Bir taraftan insanın insan olmaktan kaynaklı haklarını demokrasi ve hukuk çerçevesinde garantilemeye çalışan bir sistemin inşası ile bu sisteme karşı olanlar arasında yoğun bir mücadele geçiyor. AB’nin birlik iddiasındaki değerlerden olan evrensel insan hakları, kişi hak ve özgürlükleri ülkelerdeki demokratik teamüllerin işlemesi ve hukukun üstünlüğü gibi değerleri konusundaki iddiasını zayıflatan kararlar aldığını görüyoruz. Bu da Türkiye’dedemokrasi, insan hakları, fikir özgürlüğü alanlarında mücadele eden kişi, kurum ve sivil girişimlerin referans alanlarının önünü kapatmaktadır. AİHM’nin Türkiye’de yargı, yürütme bağımsızmış, iç hukuk yolları açıkmış, bir hukuk devleti varmış gibi davranması o hukuksuzluğun yeniden üretilmesine neden oluyor. Cumhuriyet tutukluları için Türkiye hükümetinden ekim ayına kadar savunma istemek demek onların bir yıl haksız yere tutsak kalmaları demek veya imzacı akademisyenlerde, Nuriye ve Semih’in başvurularında olduğu gibi başvurularının kabul görmemesi gibi. Türkiye bir hukuk devleti değildir. Bu artık çok açık! Siyasi nedenlerle cezaevinde bulunanların birer siyasi rehine olduğunu burada tekrar etmek istiyorum.”

Asli sorumluluğunuz

AGİT gibi uluslararası örgütlerin en asli sorumluluğunun üye devletlerin imza attıkları sözleşmeleri uygulamaları için gerekli girişim ve yaptırımlarda bulunmak olduğunu vurgulayan Şık, “Aynı zamanda hukukun yürümediği, anti-demokratik kararlarla bir ülkenin yönetilmesi durumunda dahi, o ülkelerde demokrasi mücadelesi veren kurum, siyasi parti, platform, girişim ve kişileri desteklemektir. Bu desteğe, antidemokratik uygulamalara itiraz etmeye, işbirliği ve dayanışmayı geliştirmeye her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Sınırlar insani sorumluluklarımızı görünmez kılamaz. Hâlâ demokrasiye, eşitliğe, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına inanan, bu uğurda mücadele eden, riske giren insanlar var ve onları yalnız bırakmamak da sizlerin asli sorumluluğunuzun bir parçasıdır” dedi.

Değerler zarar gördü

Konferansta konuşan Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu da Avrupa Konseyi’nin Türkiye ile stratejik ilişkilerini tehlikeye atmamak, AİHM’nin de kendini Anayasa Mahkemesi yerine koymamak kaygısıyla gazetecilerin OHAL altında tutuklanması, ağır tecrit altında tutulması gibi ihlallere son vermede yetersiz ve sorumsuz davrandığını vurgulayarak “Eziyeti eleştiren gazeteciler, aileleri ve sivil toplum çekti fakat Avrupa Konseyi değerleri büyük zarar gördü” dedi.

Murat Sabuncu: Gazetecilik yapmaya devam

MURAT SABUNCU: Her gece penceremin yanındaki ranzadan gökyüzünü uzun uzun seyrediyorum. Önce penceredeki demir parmaklıkları aşıyor bakışlarım, ardından bir avuç gökyüzünün bile çelik tellerle kapatıldığı on adımlık havalandırmadaki kafesi... Denizi düşünüyorum, papatyaları sonra, uzun ve kocaman sofralarda dostlarla yenilen-yenilecek yemekleri... Oğlumu, eşimi... Sizleri düşünüyorum. Galiba en büyük heyecanla sizleri... Yüzlerini göremediğim, adlarını bilmediğim, hiç karşı karşıya gelmediğim ama bizler için özgürlük mücadelesi veren sizleri... İçim ısınıyor, yüzüm gülüyor, umut doluyorum... Sadece kendim için değil. Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın cezaevlerindeki tüm gazeteciler, düşünce tutukluları için verdiğiniz destekten dolayı size teşekkür ediyorum. Şunu bilmenizi isterim ki; gazetecilik yaptığı için, düşündüğü için cezaevinde olan bizler, bedeli ne olursa olsun gazetecilik yapmaya, düşündüklerimizi sansürsüzce söylemeye devam edeceğiz. Ve eminim özgür günlerde birbirimizle omuz omuza verip dünyada özgürlüğünü kaybeden, yüzünü görmediğimiz, hiç karşı karşıya gelmediğimiz gazeteciler için birlikte mücedele edeceğiz.

Kadri Gürsel: Gazetecilik suçlanıyor

KADRİ GÜRSEL: Cumhuriyet gazetesi davasında “terör örgütüne üye olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek iddiası” doğrultusunda suçlama konusu yapılan, sadece ve sadece temel gazetecilik faaliyetidir. Cumhuriyet davasında gazeteciler, iktidarı rahatsız eden haberleri, köşe yazıları ve attıkları başlıklar nedeniyle yargılanıyor. Ben de 10 ayı aşkın bir süredir gazetecilik faaliyetim nedeniyle tutukluyum. Acil isteğim, mesleki faaliyetlerinden dolayı hapiste olan gazeteciler için özgürlük ve adalettir.

Akın Atalay: Gözdağı verme çabası

AKIN ATALAY: Neden tutukluyuz? Gazetecilik yapmakta, haberden ödün vermeden kamu yararına yayından ödün vermemekte direndiğimiz için tutukluyuz. Türkiye’de hukuk ve yargı koruması çöktüğü için ve yargı tümüyle siyesi iktidara hizmet eden, onun buyruklarını yerine getiren bir cihaza dönüştüğü için tutukluyuz. Bizim tutukluluğumuz üzerinden diğer gazeteler ve gazetecilere gözdağı verilmek istendiği için tutukluyuz. Umuyoruz büyük bir dayanışma ile bizler ve bizim nezdimizde gazetecilik değerleri, hukuk ve adalet kazanacaktır.

Ahmet Şık: Uzlaşmaz çelişki bitmez

AHMET ŞIK: Sizlere söylemek istediklerimi birkaç hafta önce yine “terörist olmakla” suçlandığım bir dava nedeniyle, bir mahkeme salonunda dile getirdim. Tekrar etmek istiyorum: Gazetecilik faaliyetlerini suçlama konusu yapmak, totaliter rejimlerin ortak özelliğidir. Tecrübemle biliyorum ki, mesleki faaliyetlerim nedeniyle her siyasal iktidarın ve her dönemin yargısının “kötüsü-suçlusu” olmayı başardım. Kızıma bırakacağım bu mirastan gurur duyuyorum. Biliyorum, bu iktidarın da, yargısının da benimle ilgili sorunları var. Çünkü gazetecilik yapmaya çalışıyorum. Bugün, Türkiye’de yaygın bir şekilde olduğu gibi siyasal iktidara, çeşitli güç odaklarına değil hakikatin gücüne sırtımı dayayarak gazetecilik yapıyorum. Çünkü, Türkiye gibi demokrasiyle sıkı bağlar kuramamış ve giderek daha da totaliterleşen rejimlerde gazetecilik yapmak çizgiyi aşmak demektir. Ve gazetecilik hizaya gelerek yapılmaz. Hizaya gelerek yapılanın adına da gazetecilik denmez. Eğer icazetle yazıp söylersen, onursuzluğun acizliğiyle ezilirsin. Bu yüzden söyleyeceğim o ki, dün gazeteciydim. Bugün gazeteciyim. Yarın da gazetecilik yapmaya devam edeceğim. Yani hakikati boğmak isteyenlerle aramızdaki bu uzlaşmaz çelişki hiç bitmeyecek.