Gündem

Af Örgütü 10 maddede cevapladı: Büyükada iddianamesindeki suçlamalar neden tutarsız?

"Şüphe çeken konular konuşuldu', ama internetten rastgele bir çevirmen çağrıldı"

17 Ekim 2017 18:24

Uluslararası Af Örgütü, bugün (17 Ekim 2017) kabul edilen ‘Büyükada’ iddianamesinde savcının 10 insan hakları aktivistine yönelttiği suçlamalara 10 maddede cevap verdi. Af Örgütü’nün açıklamasında “Eğer iddia edildiği gibi gizli bir toplantı olsaydı, dışarıdan bir çevirmen çağrılması beklenmezdi. Ancak, her ne kadar katılımcıların çoğu İngilizce biliyor olsa da, eğitimin akışını kolaylaştırmak için çevirmen tutulmasına karar verildi. Bütçenin kısıtlı olması nedeniyle de Çevirmenler Birliği (ÇevBir) aracılığıyla internet üzerinden tanınmadık çevirmenler çağrıldı. Polise ihbarda bulunan ve tanık olarak ifadesi alınan da çevirmenlerden biriydi” dendi. Açıklamada, “Büyükada’da düzenlenen rutin eğitimin ‘kaos çıkarma amaçlı gizli bir toplantı olduğu’ iddia ediliyordu. Oysa toplantının kararı Nisan ayında İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) tarafından alınmış, pek çok kuruluştan katılımcılar davet edilmiş ve nihayet uygunluk açısından Büyükada Ascot Otel’de yapılması kararlaştırılmıştı” ifadelerine yer verildi.

Uluslararası Af Örgütü’nün Onedio’daki hesabından yayımladığı, savcının suçlamalarına yönelik 10 maddede verdiği cevaplar şöyle:

“Kapıları açık ‘gizli’ bir toplantı”

 Büyükada’da düzenlenen rutin eğitimin “kaos çıkarma amaçlı gizli bir toplantı olduğu” iddia ediliyordu. Oysa toplantının kararı Nisan ayında İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) tarafından alınmış, pek çok kuruluştan katılımcılar davet edilmiş ve nihayet uygunluk açısından Büyükada Ascot Otel’de yapılması kararlaştırılmıştı. Polisfezlekesinde de toplantı odasının kapısının açık olduğu belirtildi.

“Duyuru yapılmadı’, oysa Instagram’dan bile paylaşıldı”


Hak savunucuları ayrıca, böyle bir zorunluluk olmamasına rağmen toplantının duyurusunu yapmamakla suçlanıyor. Oysa her ne kadar herkese açık bir toplantı olmasa da hiçbir katılımcı nerede bulunduğunu saklamadı. Katılımcılardan Nalan Erkem, otelin fotoğraflarını instagram hesabından paylaşmakta herhangi bir çekince görmedi.

“Şüphe çeken konular konuşuldu’, ama internetten rastgele bir çevirmen çağrıldı”

Eğer iddia edildiği gibi gizli bir toplantı olsaydı, dışarıdan bir çevirmen çağrılması beklenmezdi. Ancak, her ne kadar katılımcıların çoğu İngilizce biliyor olsa da, eğitimin akışını kolaylaştırmak için çevirmen tutulmasına karar verildi. Bütçenin kısıtlı olması nedeniyle de Çevirmenler Birliği (ÇevBir) aracılığıyla internet üzerinden tanınmadık çevirmenler çağrıldı. Polise ihbarda bulunan ve tanık olarak ifadesi alınan da çevirmenlerden biriydi. 

“Önce elle karalanarak çizilmiş bir Türkiye haritasıyla ‘kaos planı yapıldı’ dendi”

Polis tarafından toplantı odasında masa üzerinde bulunan karalanmış harita manşetlere “kaos planı” yapıldığına dair bir delil olarak yansıdı. Oysa bu harita, Yurttaşlık Derneği üyesi Özlem Dalkıran’ın eğitimcilerin isteği üzerine çizdiği ve kendini strese sokan unsurları resmettiği kara kalem bir resimdi. Özlem resminde nelerin kendisini strese soktuğunu göstermek için Akdeniz’de mülteci ölümleri, Karadeniz’de HES’leri, Ankara’da bombalanan Meclis’i çizmiş. Benzer şekilde squash oynayan İlknur Üstün, üstüne gelen ve karşılayamadığı squash toplarını, İdil kedilerini, Diyarbakır’dan İstanbul’a gelirken hayatında ilk kez uçağa binen Şeyhmus ise bir uçak resmetmişti.

“Sonra da bilgisayarda bulunan bir dil haritasıyla...”


Toplantı odasında bulunduğu iddia edilen haritanın ardından, İsveçli eğitimci Ali Gharavi’nin bilgisayarında bulunan bir dil haritası bu kez suç unsuru olarak gösterildi. Haritanın Türkiye’nin bazı bölgelerini “ayrı bir devlete aitmiş” gibi gösterdiği öne sürüldü. Oysa, Türkiye, Irak ve İran’daki dillerin resmedildiği haritada ülkelerin siyasi sınırları da açık bir şekilde görülebiliyor.

“Daha görevde bile değilken ‘suç’ işlemek mümkün oldu”

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Direktörü İdil Eser’e yöneltilen suçlamalar arasında, Uluslararası Af Örgütü tarafından Güney Kore Büyükelçiliği’ne Türkiye’ye biber gazı sevkiyatının durdurulması çağrısında bulunulan bir mektup yer alıyor. Bu kampanyalar Uluslararası Af Örgütü’nün temel insan hakları çalışmaları arasında yer almakla beraber, kampanyanın yapıldığı Aralık 2014’te İdil Eser henüz Uluslararası Af Örgütü’ne katılmamıştı. Ayrıca söz konusu kampanya kapsamında 50 bini aşkın imza toplanmıştı.

“Cinsiyet eşitliği çalışmaları için fon istemek suç sayıldı”

Kadın Koalisyonu'ndan İlknur Üstün'e “cinsiyet eşitliği” çalışmaları için “bir büyükelçilikten” fon talep etmiş olması sebebiyle suçlama yöneltildi. Oysa sivil toplum kuruluşları yıllardır benzer fonlarla kapsamlı çalışmalar yürütüyor. 

“Ada vapurunda manzarayı seyretmek de…”

Hak savunucularının "gizlilik" içinde adaya gittiklerine ilişkin gösterilen dayanaklar arasında ise, toplantı öncesi oluşturulan bir Whatsapp mesajlaşma grubunda eğitimcilerden Ali Gharavi'nin ilettiği şu mesaj yer alıyor: "İlk ödeviniz - vapura binmeden önce tüm teknolojik aletlerinizi kapatacaksınız. Telefon, laptop, tablet, smart saat vs. Etrafı seyrederek, keyfini çıkararak seyahat ederek otele girinceye kadar açmayacaksınız."  Oysa yazışmadan da anlaşıldığı üzere Ali'nin tek amacı katılımcıların eğitim öncesinde dikkatlerini işlerinden ayırmalarını sağlamak. Bunun için de Ada vapuru seyahatinin tadını çıkarmalarını önermiş.

“O tarihte tutukluydu ama olsundu, bulunmadığı bir toplantıyla ilişkilendirilmesinde mahsur yoktu”

Uluslararası Af Örgütü Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç'ın adı da beklenmedik bir şekilde dosyaya eklendi. Oysa Taner Kılıç ne Büyükada’daki toplantıda bulunmuş, ne de bulunması söz konusu olmuştu. Taner Kılıç zaten toplantıdan bir ay önce farklı bir soruşturmadan dolayı Bylock kullanıcısı olduğu suçlamasıyla İzmir’de tutuklanmıştı ve toplantı tarihinde cezaevinde bulunuyordu. Ancak herhangi bir delil gösterilmeksizin tutuklanmadan önce toplantıyla ilgili hazırlıklardan haberdar olduğu iddia edildi. Hakkındaki tüm iddiaları reddeden Kılıç'ın telefonu için alınan bilir kişi raporu söz konusu uygulamanın indirilmediği ortaya konmuştu.

“Hepsi olabilecek en yardımsever ve barışçıl insanlar”

“Terör örgütüne yardım etmekle” suçlanan hak savunucularının tümü barışçıl yaşantılarıyla biliniyor. 

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser yıllarca TEMA Vakfı’ndan Sınır Tanımayan Doktorlar’a kadar çok sayıda sivil toplum kuruluşunda çalıştı. 2011 Van Depremi sırasında gönüllü olarak insani yardım çalışmalarında yer aldı. Hayatındaki en büyük tutkusu kedileri ve kitapları.

Yurttaşlar Derneği üyesi Nalan Erkem aslında matematik öğretmeni. Avukat olabilmek için bir yandan çalışıp diğer yandan çocuk büyütürken ikinci kez üniversite okudu. Yıllarca işkencenin ve çocuk cezaevlerindeki şiddetin önlenmesi için çalışmalarda yer aldı. Kadın avukatların seslerinin daha fazla duyulması için mücadele etti. 

Kadın Koalisyonu Koordinatörü İlknur Üstün aslında Felsefe bölümü mezunu, ama hayatını kadın haklarına adadı. Ülkenin dört bir yanından onlarca kadın örgütünü temsil eden bir oluşumun koordinatörü olarak, kadınlara yönelik hem yerel hem ulusal politikaların toplumsal cinsiyet eşitliği açısından geliştirilmesi için çalışıyor. 

İnsan Hakları Gündemi Derneği üyesi Veli Acu çocukları çok sevmesiyle tanınıyor. Ancak Veli, ilk çocuğunun doğumunu tutuklu olduğu için göremeyecek.

Aynı derneğin üyesi, ceza hukuku uzmanı ve akademisyen Günal Kurşuntutukluluğundan bu yana 1 buçuk yaşındaki oğlu için her hafta bir masal yazıyor. 

Özlem Dalkıran 90’lı yıllardan bu yana sivil toplumda çok iyi tanınan bir sima. Özlem yüzünden eksik olmayan gülümsemesi ve her daim yardımseverliği ile biliniyor. 

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç ise Türkiye’de mülteci konusuna ilk eğilen hukukçulardan biri. Kılıç, mültecilerle ilgili hem politikaların geliştirilmesine hem de farkındalık yaratılmasına çok önemli katkılar sundu.

Aslen İranlı bir göçmen olan İsveçli eğitmen Ali Gharavi, kendisini insanlara “Adım Ali, tıpkı Muhammed Ali gibi, ama şiddeti olmadan” diye tanıtıyor.

Alman eğitmen Peter Steudtner ise insan hakları alanındaki tüm eğitimlerini şiddetsizlik ve “zarar vermeme” ilkeleri üzerine oluşturdu.