Türkiye Psikiyatri Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Fatih Öncü, kişide ciddi bir ruhsal hastalık belirtisi, garip tutum ve davranış olması halinde ailenin de sorumluluklarının bulunduğunu anlattı.
Öncü, "Aile, çocuk ya da yakınlarını hastaneye götürmek, yatırmak ile sorumludur. Hastanın kendine zarar vermemesi ve toplum güvenliği açısından aile kişiyi hastaneye ulaştırmak için çaba harcamalıdır. Bu vicdani bir sorumluluk. ‘Sıkıntıların arttığını, akıl sağlığının yerinde olmadığını ben de gözlemledim’ demek yeterli değil. Elbette ki aileler bazen bazı garip tutum ve davranışların hastalık olup olmadığını, muayeneye götürmekte zorluk yaşanıyorsa nasıl bir yol takip edeceklerini bilemeyebilirler. O zaman da bir psikiyatristten yardım alabilirler” dedi.
Türk Ceza Kanunu'na göre suç
Prof. Dr. Fatih Öncü, 'kesin tanı olması durumunda' ailenin sorumluluk almaması halinde nasıl bir ceza alabileceğini şu sözlerle anlattı:
“Türk Ceza Kanunu’nun 175. maddesi ‘Akıl hastası üzerindeki bakım, gözetim yükümlülüğünü-başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olabilecek şekilde ihmal eden kişi- 6 aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır” der. Tabii bunun için ortada kesin bir tanı olmalı. Ancak unutulmamalı ki aileler ya da varisleri kişinin hareketlerinden kanuni olduğu kadar ahlaki anlamda da sorumludur.”
"Zorla hastaneye yatırılabilirdi"
Prof. Dr. Öncü, 18 yaşından büyük yetişkinlerin kendi rızaları olmadan tedaviye zorlanmalarının uğraştırdığını ama istenirse bir yolu olduğunu belirterek, şöyle özetliyor:
“Bazen kolluk kuvvetleri, ‘Bizim yetkimiz yok’ diyerek bir girişimde bulunmayabiliyor. Bu gibi durumlarda aile ilçe sağlık müdürlüğü, kaymakamlıklar ve valiliklere durumu bildirerek kolluk kuvvet talep edebilir.112 acil aracılığı ile de kişilerin kolluk gücü eşliğinde hastaneye götürülmeleri sağlanabilir. Hiçbiri olmadı mı? En son çare savcılığa dilekçe verirsiniz mahkeme kararı ile tedavi almasını sağlarsınız.”
Ruhsal bir tedaviye ihtiyaç olup olmadığı nasıl anlaşılır?
Herhangi bir yakını ruhsal rahatsızlık sahibi olan aileler, 'belirtileri dikkatle takip etmeli' diyen Öncü, "Bu örnekte de olduğu gibi kişinin ekstrem alet, edevat biriktirmesi sıkıntılı bir durum. Ayrıca kişilerin duygu, davranış, konuşma ve düşüncelerinde ciddi değişiklik, muhakeme kusurları, absürt söylemleri olur. Uyku ve iştah düzenleri bozulur. Şüpheci ve alıngan olurlar. Tüm bu belirtiler de bir anda ortaya çıkmaz. Bu bir süreçtir. Aileler uyanık ve duyarlı olacak. İş, okul, sosyal yaşamı ihmal ettiği ya da silah biriktirdiği gibi ekstrem durumlarda kişiyi tedaviye ikna etmek için çaba harcayacak" ifadelerini kullandı.
3 gün sonra serbest mi kalacak?
Prof. Dr. Öncü, zanlının psikolojik/psikiyatrik bir rahatsızlığı olduğu, tedavi gördüğü iddialarının araştırılması için yargının konuyu bilirkişiye taşıyacağını belirterek, “Zanlı, Adli Tıp Gözlem İhtisas Kurulu ya da bir psikiyatri kliniğine gönderilir. Bu süre genelde 3 haftadır. Zanlı bu süreçte psikolojik ve laboratuvar testlerinden tutun uyku ve iştah düzenine kadar sıkı gözlem altında tutulur, bir değil defalarca farklı hekimlerce muayene edilir. 3 hafta sonunda sağlık kurulu bir rapor yazar. 3 seçenek vardır. Bir, ‘Cezai sorumluluğu tam’ denebilir ve zanlıya suça göre tam ceza verilir. İki, ‘Ceza sorumluluğu azalmış’ denilebilir. Bu, kişinin bir rahatsızlığı olduğunu ama ileri düzeyde olmadığını gösterir, cezası 6’da bir oranında indirilir. Üç, ‘Ağır derecede akıl hastalığı var’ denilebilir. Yani ceza sorumluluğu yoktur. Ceza almaz ama dışarı da salınmaz. Kişi toplum açısından tehlikesi azalıncaya kadar (belirli bir süresi yok) tedavi altına alınır. Süre olmaması 3 gün sonra salınacak anlamına gelmez” dedi.
Türkiye’de adli psikiyatri yatak sayısı konusunda sıkıntı olduğu ve toplumda ‘3 gün yatacak sonra serbest kalacak’ algısının da bu nedenle oluştuğunu belirten Prof. Dr. Öncü, “Dönem dönem böyle sıkıntılar oluyor. Ancak bu durum hiçbir zaman ciddi suçlar işleyenler için söz konusu olmadı” ifadelerini kullandı.