7 Haziran seçimleri için AKP'den aday adayı olan, ancak adaylar açıklandığında liste dışı kalan Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, "İtiraf edeyim, siyasete girmem için ısrarcı olan bakan arkadaşlarım oldu. 'Hayatımı karartan bu bakan arkadaşlarımız', Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızla benim için görüşme bile yaptılar" dedi. Öztürk, "Başbakan Davutoğlu ile sonra yüz yüze görüştüğümde, bana yıllardan beri tanışmamıza rağmen aracıya ihtiyaç duymamdan dolayı tatlı dille bir sitemde bile bulundu. Zaten beni havaya sokan da bu tatlı dil oldu!" ifadesini kullandı.
Öztürk'ün Yeni Şafak'ta "Aklım başıma geldi" başlığıyla yayımlanan (14 Nisan 2015) yazısı şöyle:
Bir hafta sonra, aklım başıma yeni geldi. “Ne oldu bana, neler oluyor Ankara'da” diye daha yeni düşünmeye başladım. Nerden çıktı bu yazı demeyin yani.
Aday yapılmayınca zil takarak, üzerime çullanan Geziciler, Paralelciler, Kobaniciler ve tuhaf insanların yaylım ateşi, şu yazıyı yazdığım sırada bile hala devam ediyordu. Bana demedikleri kalmadı, itiraf edeyim bir kısmı oldukça yaratıcıydı. Ne çok sevenim varmış!
Beni sosyal medya üzerinden taciz eden, alaya alan, hakaret edenlerin çoğunu anladım ama iki tuhaf kesimi anlamadım. Sosyal medyada kendilerine AK Partili diyen, partinin fotoğraflarını kullanan bir grup, bana “kripto paralel hain!” diye çok sayıda mesaj attı. Bu insanların kim olduğunu, bana niye öyle yazdıklarını anlayamadım.
Bir de kendisinin “saf kan Yahudi” olduğunu söyleyen ama İstanbul Türkçesi konuşan bir hesabın, aday yapılmamama sevinmesini ve daha kötü günler yaşayacağım diye tehdit etmesini anlamadım. Bunların sahte hesaplar olduğuna ve sadece fitne çıkarmak için kurulduğuna karar verdim ve dikkate almadım bir daha.
Üzerimi kİm çİzdİ?
Benden çok etrafımdaki insanların merak konusu, adaylığıma kim engel oldu, üzerimi kim çizdi, niye çizdi mevzusu. O kadar çok şey okudum ve duydum ki, bu yazıyı yazmaya karar verdim. Eski bir mizah yazarı olarak nüktedan yanımı kabarttı okuduklarım.
Ahmet Hakan, Taha Kıvanç gibi kulağı deliklerin kanaati, Bülent Arınç'a yakınlığım nedeniyle üzerim çizildi. Bülent Arınç'a savaş açan Melih Gökçek'in oğlu Osman Gökçek aday yapılmayınca, ona karşılık, kameralar önünde ona yüklenen ve partiyi zor duruma sokan Arınç'a ceza olarak ben kesilmişim.
'Siyasi Berdel'
Eskiden biri kız kaçırdı mı, ceza olarak onların hiçbir şeyden habersiz kızı alınırdı, buna da 'berdel' denirdi. Hiçbir şeyden habersiz olan ben, 'siyasi berdel' oldum sanırım (bence Koray Çalışkan için oldukça kullanışlı bir kavram oldu bu). Bu tez doğruysa, acaba büyüklerimiz 'yahu Kemal Arınç'ın oğlu değil, ayrıca Arınç'a danışman olduğu kadar, Erdoğan'a da yakın danışmanlık yaptı, niye kesiyoruz adamı' demek niye akıllarına gelmemiş? Demek ki, 'kızı yaşlı ağaya verin, sorun bitsin uğraşmayalım' der gibi düşünmeden, çizdiler üzerimizi!
Kim çizdi peki? Onu da bilmiyoruz. Bir rivayet daha ilk komisyonda çizildi, bir rivayet orta komisyon, bir rivayet son komisyon, bir rivayet son gece, bir rivayet son gün çizildim. Eh son kararı Genel Başkanımız Davutoğlu verdiğine göre, cansız siyasi bedenimin üzerindeki kalem izi ona ait olmalı. Ona 'çiz' diyen biri oldu mu, bilmediğimiz bir konu daha.
Kime yakınım?
İtiraf edeyim, siyasete girmem için ısrarcı olan bakan arkadaşlarım oldu. 'Hayatımı karartan bu bakan arkadaşlarımız', Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızla benim için görüşme bile yaptılar. Başbakan Davutoğlu ile sonra yüz yüze görüştüğümde, bana yıllardan beri tanışmamıza rağmen aracıya ihtiyaç duymamdan dolayı tatlı dille bir sitemde bile bulundu. Zaten beni havaya sokan da bu tatlı dil oldu!
Yani aday adaylığım konusuna hiçbir yerden itiraz gelmedi. Ama onlar da, ben de milletvekilliğinin hep nasip işi olduğunu söyledik, bildik, inandık. Hele ben, geçmişte listelerin YSK'ya giderken yolda bile değiştirildiğini bildiğim için, hep temkinli olarak, bolca “nasip” deyip durdum. İyi ki demişim, yoksa Allah korusun aklım başıma ebedi gelmezdi.
Siyasette birine yakın olma geleneği vardır. Ben, en eski Başbakan Davutoğlu ile tanışırım. Bilim Sanat Vakfı'nda hocalık yaptığım yıl 2001 yılıydı. Arınç ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan'la uzun süreler danışman olarak, Genel Müdür olarak birlikte çalıştım.
Hepsini kendimin hocası, ağabeyi ve lideri olarak hissettim, kabullendim, aralarında hiç ayrım yapmadım. Hepsini sevdim ve saygıda kusur etmedim. Ancak birilerinin ayrım yaptığını bildiğim için Başbakanlığı döneminde Erdoğan'a bu konuyu açtım: “Saçmalama, sevdiğimiz biri olmasaydın seni bu görevlere getirir miydik” diyerek tatlı, sert bir tepki vermişti. Beni yakan bir tatlı dil de o olmuştu!
Ateşe odun taşıyanlar, su taşıyanlar
Kısacası kimseye daha yakın, daha uzak değildim. Böyle durumlarda kimseye kırgın da olunmaz. Kimseyi arayıp neden böyle oldu diye de sormadım. Allah nasip etmedi, sadece bildiğimiz budur.
Siyasete girsin ya da girmesin, biz ikinci kuşak ekibin, varsa yukarılarda bir yangın, oraya odunla koşan değil, su taşıyan ekip olmasına inandım hep. Her zaman gücüm yettiğince bunu yapmaya çalıştım. Maalesef ateşi körükleyenlerin olduğuna da şahit oldum, oluyorum.
Bülent Arınç'ın son çıkışları üzerine bana bir fatura kesildiyse, bunu yapanlara diyecek sözüm yok. Siyasette vefa beklentisi içinde olanlardan değilim. Biz nasibe ve kadere inanmış insanlarız. Olanın hakkımızda hayırlı olduğuna iman ettik. Ümmetin derdi bitene kadar doğru bildiğimiz yolda yürümeye, koşmaya devam edeceğiz.
Bu partide, partiye gönül verenler arasında çok güzel insanlar tanıdım. Allah'a şükür sayıları çok. İki tanesini burada anmak istiyorum. Sakarya'da aday adaylığı çalışması yaparken, dünyanın en temiz kalpli insanlarından biriyle tanıştım. THY Rusya Koordinatörü Mefail Deribaş. O da benim gibi Sakarya aday adayıydı. Mülakat sıramızı beklerken şöyle dedi: “Dua ediyorum, bu vekillik size nasip olsun, daha çok hak ediyorsunuz”. Aynı duayı yine hiç tanımadığım bir başka aday adayı, Dr. Mehmet Kırdar'da etti.
Bu insanların şahsımı tercih etmesi değil, samimiyeti ve özverisi beni çok duygulandırdı. Böyle düşünen insanlar kaç partide var? Onlar da aday gösterilmedi. Mefail Bey aday olmadığı için iki kurban birden kesti! Bir gün bu güzel insanların da Ankara'da bulunacağına, siyasete çok güzel katkılar yapacağına inanıyorum.
Durumum vahim
Yazarlığa ve mesleğime yeniden hız verdim, itiraf edeyim daha rahatlamış haldeyim. Siyaseti denemeseydim içimde kalacaktı. Boyumun ölçüsünü aldım! Lakin durumum vahim, şimdi AK Parti'nin bazı icraatlarını eleştirsem, 'aday olamadı, eleştirmeye başladı, nankör' diyecekler. Eleştirmesem, 'hala beklentisi var AK Parti borazanının' diyecekler. Allah'ım siyasi berdel olmak ne kadar zor bir durum!