Tabiî, referandum yazısı bekliyorsunuz. Yemezler. Bir paragrafla idare ereceksiniz. Efendim “evet” atmalı ki, demokrasi gelişsin, “hayır” demeli ki, Türkiye, bir İran, bir Malezya olmasın, “boykot” etmeli ki, sonradan her ne olacaksa kimse olup biteceklerden bizi sorumlu tutmasın... Bunlar siyasî meseleler bile değil. Herkes birtakım konumları, makamları, payeleri, büyük veya küçük iktidarları koruma peşinde, hakiki güdülerini ortaya dökemediği için siyasî, ideolojik vesair kılıflar buluyor, savuruyor üstümüze. (Yanlış anlaşılmasın diye yine de belirteyim: bence doğrusu “evet” demektir, çünkü anayasa maddelerinde olacak değişiklikler halkın lehinedir, kim yapmış, niye yapıyor, bunlar fantezi mevzulardır. “Evet”i basarım, sonra gelir başbakan ya da AKP hakkında yakası açılmadık laflar döşenirim, elimi tutan mı var? Referandum konusunda deyip diyebileceğim budur.)
Ben daha çok ahlâktan, şımarıklıktan, şuursuzluktan, utançtan bahsetmek istiyorum. “Başkası adına utanmak” diye bir belâ vardır hayatta. Bence en korkunç duygulardan biridir. O başkası seni ilgilendiren biri olmasa bile öylesine utanırsın ki, zerrecik haline gelip kaybolmak istersin. İnsanlar ikiye ayrılır: bu duyguyu tanıyanlar-tanımayanlar.
Hele, adına utandığın insan veya insanlar seni ilgilendiren, hattâ kendini bir şekilde bağlantılı saydığın kimselerse, bu duygu insanın içini kurutabilir, damarlarını tıkayabilir, soluk alıp vermesini imkânsızlaştırabilir.
Referandumda “yetmez ama evet”i savunuyor diye Adalet Ağaoğlu’na yumurta atan sözde solcu grup, şüphesiz hayatta meselâ bana ne kadar zarar verebildiğini bilmiyor. Bilse sevinir muhtemelen, ama bunun konumuzla ilgisi yok.
Adalet Hanım, bu ülkenin bir “değer”idir. Önemli bir yazardır, kitapları birçok insanın hayatında rol oynamış, onları başka âlemlere götürmüş getirmiş, belki duygu yapılarını, davranışlarını etkilemiş, hattâ şekillendirmiştir. “Önemli bir yazar” olmak zaten bu demektir. Yumurtacı arkadaşlar için bunun hiç önemi yok; geçtik.
Adalet Hanım, korkunç bir kaza geçirip berbat sağlık sorunları yaşadığı dönemde bile, demokrasi ve insan hakları mücadelesinde çağrıldığı her eyleme katılmış, çoğu zaman da davet beklemeden, görev edinip uğraşmıştır. Kimsenin kalkıp “şu zulümler olurken sen gözünü kapattın, arkanı döndün” diyemeyeceği bir insandır. Ona yumurta atanlar faşistler olsa anlayabilirdik; ama değil. “Solcu”lar attı o kahrolası yumurtaları.
Üstelik bunu yaptıktan sonra da kendilerini solcu saymaya devam ettiler. Edeceklerdir. Tıpkı bugünkü genel tutumları artık neredeyse “katillerimize sahip çıkma” diye özetlenebilecek ağabeyleri gibi.
Yumurtacı gençlerin bu müthiş devrimci eylemi yaparkenki psikolojilerini bizzat kendi gençliğimden bilmesem, duyduğum şey sadece öfke olabilirdi. Ancak artık bu yaşımda, bu işlerin içsel mekanizmalarını da biliyorum. Gerçekte memleketi, halkı için birşeyler yapmak üzere yola çıkan idealist genç insanların zihninin ve psikolojilerinin nasıl bulandırıldığını, bozulduğunu, manipüle edildiğini o kadar net görebiliyor ve takip edebiliyorum ki... ortada doğrudan doğruya “suç” diye tanımlanabilecek bir durum görüyorum. Vicdan suçu (benim yeni anayasa metnimde de bu madde yeralacak).
Adalet Hanım’a bu kadar üzüntü verecek bir davranışı gözlerini kırpmadan yapabilen gençlerin sonradan oturup “biz ne halt ettik” diye hayıflanması, vicdan muhasebesi yapma ihtimali var mıdır? Sanmıyorum. Çünkü tıpkı ordu, polis vs. teşkilatlarda olduğu gibi, artık solcu teşkilatlara da vicdanı kapı dışında bırakmadan girilemiyor.
Yumurta eylemcilerinin, acaba, “biz kendini bize karşı fiilen savunamayacak birine bunu yaptık” deyip, sahici bir “eylemci” haysiyetiyle utanma ihtimali var mıdır? Ne yazık ki, bunu da sanmıyorum. Üstelik, bu tür eylemlerde hedef aldıkları insanlar, ne tesadüfse, hep, asla onlara aynı dilden cevap vermeyi düşünmeyecek, aksine, onlar adına ve onlar için de üzülen birileri oluyor. Ne hazin. Çünkü onların derindeki duygularını anlayan insanlara vuruyorlar; yaptıklarının bir tür linç girişimi prototipi olduğunun da farkında değiller.
Araya katayım: Mehmet Ağar’a, Veli Küçük’e, Cemil Çiçek’e yumurta atan solcu hatırlıyor musunuz? Ben hatırlayamadım da.
Ukalâca olacağının farkındayım, ama size hayatın değiştirilmesi teklif dahi edilemez bazı gerçeklerini sıralamak istiyorum: Sosyalistlik ahlâksızlıkla birarada varolamaz. Sosyalistlik kendine çıkar, paye vs. sağlama ya da bunları koruma adına ısrarla sürdürülen sistemli bir apolitiklikle birarada varolamaz. Sosyalistlik, halktan korkup devletle aynı safa geçince ortadan kalkar. Ve sosyalistlik, insan onurunun her an ayaklar altına alındığı, devletin toplumuna karşı savaştığı, hele solculara her türlü eziyet ve aşağılamanın reva görüldüğü, bizimki gibi bir ülkede, “insan onuru” için yapılan mücadeleye ruh ve değer katmış Adalet Hanım’a hakaret ederek yapılamaz.
Yumurtacılar, hâlâ gidip CHP’ye katılabilirsiniz. Geç sayılmaz. Esas şimdi size ihtiyaçları var. Ama biliyorum, olmaz. Çünkü orada ağabeylerinizi şef yapmazlar.
(Ümit Kıvanç - Taraf - 11 Eylül 2010)