T24 - Endonezya Devlet Başkanı Yardımcısı Jusuf Kalla, 1978'den 2005 yılına kadar süren Özgür Açe Harekatı (GAM) ile girilen mücadele ve son olarak yapılan anlaşmayla ilgili olarak, "Ortada bir sorun varsa, doğrudan sorunun muhatabına gitmelisiniz. GAM’la sorunumuzu çözebilmek için, örgütün açık bir fikir ve misyon sahibi liderlerine gitmem gerektiğini biliyordum. Hep ‘en tepedeki lider kim’ diye sordum kendime ve onunla görüşmeye çalıştım. Malik Mahmud’u tanımazdım ama ona bizzat telefon ettim" diyerek barış sürecinin nasıl gerçekleştiğini anlattı.
Taraf gazetesi yazarı Yasemin Çongar'ın "Konuşa konuşa savaşı bitirdiler" başlığıyla yayımlanan (20 Ağustos 2010 ) yazısında Endonezya'da uzun yıllardır yaşanan çatışmaların nasıl son bulduğunu anlattı:
Konuşa konuşa savaşı bitirdiler
Irwandi Yusuf’u tanrıların gazabı kurtardı. 26 Aralık 2004’te, dibindeki korkunç depremle yarılıp kabaran Hint Okyanusu, dev bir tsunami halinde Banda Açe şehrini yuttuğunda, Keudah Cezaevi’ndeki hücresinde bir yılını çoktan tamamlamıştı Yusuf. Suların dört duvar arasında yükseldiğini, dalganın betonu yıkıp erittiğini gördü. Tek çare, cezaevinin asbest tavanını delip dama tırmanmaktı. Öyle yaptı; çatının kirişlerine asılıp bekledi gece boyu. Okyanus, Banda Açe’yi bir enkaza dönüştürdükten sonra nihayet çekildiğinde, 278 mahkûmlu cezaevinde sağ kalmayı başaran kırk kişiden biriydi Yusuf.
Irwandi Yusuf, Endonezya ordusuna karşı otuz yıl savaşan Özgür Açe Hareketi’nin (GAM) gerilla liderlerinden biri. Yıllarca GAM’ın Merkez Komuta Konseyi’nde, istihbarat operasyonlarından sorumlu olarak görev yaptıktan sonra, 2003’te Endonezya askerlerinin eline düşüp, cezaevine girdi.
2004 sonunda tsunami sayesinde hapisten kaçtıktan sonra, Açe Barış Süreci’ni yakından izledi; bu süreçte o da, GAM’ın diğer liderleri gibi “ayrılıkçı” hedeflerinden vazgeçti ve Endonezya hükümetiyle GAM arasında 2005’te imzalanan anlaşmayı destekledi. Ardından, bu anlaşmayla genişletilen özerklik düzenlemesi kapsamındaki ilk valilik seçimlerine “bağımsız aday” olarak girip kazandı.
Irwandi Yusuf bugün elli yaşında. 2007’den beri Açe Özerk Bölgesi’nin valisi. Yusuf’un ofisinin bulunduğu Vilayet Sarayı’nın kapısında güvenliği Endonezya ordusuna mensup askerler sağlıyor. Yusuf yıllarca “düşman” saydığı bu askerlere “günaydın” diyor her sabah; askerler de yıllarca “düşman” bildikleri Yusuf’u esas duruşta selamlıyorlar.
Barış anlaşması neler getirdi
Irwandi Yusuf’u valiliğe taşıyan, GAM gerillalarının dağdan inmesini sağlayan, Açe’ye barış getiren anlaşma 15 Ağustos 2005’te Helsinki’de imzalandı. Endonezya hükümeti ile GAM’ın karşılıklı tavizlerine dayanan, ancak sonuç itibarıyla iki tarafı da memnun eden ve ciddi bir aksama olmaksızın uygulanıp hedefine ulaşan anlaşmanın en önemli maddeleri şunlardı:
“Derhal ateşkes ilan edilecek; GAM üç bin militanının silahlarının dört buçuk ay içinde teslim etmesi sağlanacak; bütün GAM mensupları için siyasi af çıkacak ve silahsızlanan GAM militanlarının evlerine dönmesine izin verilecek; Endonezya hükümeti GAM’la bağlantılı siyasi etkinlikleri nedeniyle cezaevinde tutulan mahkumları salıverecek; Açe’de Endonezya ordusuna mensup birliklerin hareketi sınırlanacak; Açeli kimliğine sahip partilerin ulusal siyasete katılımının önündeki engelin kalkması için Endonezya yasaları değiştirilecek; Açe’nin doğal kaynaklarının yüzde 70’inin bu bölgede kalması gözetilecek; savaş yıllarındaki ihlalleri araştıracak özel yetkili bir insan hakları mahkemesi kurulacak, Açe Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu oluşturulacak; Açe’nin kendi bayrağını, armasını ve ulusal marşını kullanmasına izin verilecek, ancak bölgenin maliye, savunma ve dış politikası tamamen Cakarta’daki merkezî hükümetin yönetiminde olacak; Avrupa Birliği ve Güney Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) adına iki yüzden fazla silahsız gözlemci barış sürecinin hayata geçirilmesini denetleyecek.”
Muhatap bulmak pek kolay olmadı
Bu anlaşma hükümlerine nasıl, hangi tarafın ne tür tavizler vermesi sayesinde ulaşıldığını yazmaya çalışacağım ama önce sürecin mekaniklerinden biraz söz etmekte yarar var.
Açe Barış Anlaşması’nın altındaki imzalar, silahların susacağı yeni bir düzenin taahhüdü olduğu kadar, beş yıla yayılan barış sürecine, özellikle de son sekiz aydaki doğrudan müzakerelere vurulmuş birer “onay” mührüydü aynı zamanda. Zor bir süreçti bu; inişli çıkışlı, fasılalı, kavgalı ve bazen de çok kanlı bir süreç. Sonunda hedefe ulaşılmasını sağlayansa, dağlarda birtürlü kesilmeyen çatışmalara, gerillanın artan saldırılarına ve hatta bölgedeki sıkıyönetim ilanına rağmen, gerek GAM, gerekse Endonezya devleti adına müzakere yürütenlerin kararlı, gerçekçi, sorumlu ve sabırlı davranmasıydı.
Cakarta rejimi, resmî rakamlara göre on beş bin, insan hakları örgütlerine göre yirmi binden fazla kişinin öldüğü otuz yıllık Açe Savaşı’nı bitirme arayışına, Suharto’dan sonra göreve gelen Habibie ve ardından Wahid’in devletbaşkanlığı döneminde hız verdi. 1998’den itibaren “reformasi” adına verilen demokratik açılımlar hayata geçti. GAM bu açılımları, “gerekli ama yetersiz” buluyor, ayrılıkçı hedefinden vazgeçmiyordu. Kültürel ve iktisadi açılımlar iyiydi ama savaşın kirli yüzünü değiştirmiyordu, hak ihlalleri ve infazlar son bulmuyordu. Açe halkının talepleri siyasiydi ve bunlara tatmin edici bir cevap verilmedikçe, savaş sürecekti.
Bu ortamda, Endonezya devleti GAM’la müzakere başlatmaya karar verdi. 2000’de GAM’ın Avrupa’daki yetkilileri ile Cakarta arasında dolaylı görüşmeler başladı ama “esas” adamları buluşturmanın formülü birtürlü bulunamıyordu. İsviçre’deki Henry Dunant Merkezi devreye girdi; bir süre onların üzerinden konuşuldu. Bu sayede, bugün “İnsanî Mola” diye anılan çatışmasızlık süreci yaşandı ama kalıcı olmadı.
Endonezya devleti, GAM’la “doğrudan” konuşmak gerektiğini anlamıştı; Cakarta, “resmî” zeminde, GAM’ın siyasi temsilcileriyle konuşmaya karar verdi. İlk iş olarak, cezaevindeki Irwandi Yusuf’a bir yetkili gönderdi hükümet. Yıllar sonra o görüşmeyi şöyle anlatacaktı Yusuf: “Cakarta’dan elçiler hücreme gelip sürgündeki GAM yetkilileriyle buluşmak istediklerini söylediler. Muhatap arıyorlardı. ‘Olmaz’ dedim, GAM, henüz Endonezya hükümetine güvenmiyordu. Bir garantör olmalıydı; üçüncü bir taraf, görüşmelerin anlaşmaya yönelik olduğunun güvencesini vermeliydi.”
Devlet örgütle masada ve dağda konuştu
Gerisini, 2004’te doğrudan seçimle işbaşına gelen ilk Endonezya Devlet Başkanı olan Yudhoyono’nun sağkolu ve barış anlaşmasına uzanan süreçteki gizli müzakerelerin baş aktörü Devlet Başkanı Yardımcısı Jusuf Kalla’dan dinleyelim:
“Açe meselesiyle 2003’ten itibaren ilgilenmeye başladım. 2004’te Avrupa’ya gidip, GAM’ın ‘sürgündeki başbakan’ sıfatını taşıyan siyasi önderi Malik Mahmud’u aradım. Buluşamadık. Tsunami felaketinden sonra tekrar denedim. Avrupalı diplomatların yardımıyla, Ocak 2005’te bir toplantı düzenledim. Başkan’dan aldığım yetkiyle GAM’ın siyasi önderliği ile Endonezya devleti arasındaki ilk resmî müzakereyi o toplantıda gerçekleştirdim.”
Bu ilk toplantıya, GAM adına katılan Malik Mahmud, sekiz ay sonra Helsinki’de, Açe Barış Anlaşması’na yine GAM adına ve kısaca “önderlik” unvanıyla imza koyacaktı. Mahmud müzakereler için “ideal” isimdi. 1976’da savaş başlayınca yurtdışına çıkmış, eline silah almamış, GAM’ın kurduğu sürgündeki hükümeti temsilen siyaset yapmıştı. Barış anlaşması imzalandığında, Stockholm’de yaşamaktaydı ve hakkında yakalama emri olan Açe’ye otuz yıldır ayak basmamıştı.
Ancak Cakarta, Mahmud’un “ideal” görünse bile, “yetersiz” kalabileceğini de biliyordu. Avrupa’daki bir GAM liderinin söylediklerinin, Açe dağlarındaki gerillalar üzerinde etkili olabilmesi için, devlet gerekirse o gerillalara da seslenebilmeliydi.
Devlet Başkanı Yardımcısı Jusuf Kalla, barış sağlandıktan sonra bir gazetecinin, “Silahlı örgütle görüşmeyi nasıl göze aldınız” sorusunu cevaplarken, bu zor kararı da gayet sakin bir dille anlatacaktı:
“Ortada bir sorun varsa, doğrudan sorunun muhatabına gitmelisiniz. GAM’la sorunumuzu çözebilmek için, örgütün açık bir fikir ve misyon sahibi liderlerine gitmem gerektiğini biliyordum. Hep ‘en tepedeki lider kim’ diye sordum kendime ve onunla görüşmeye çalıştım. Malik Mahmud’u tanımazdım ama ona bizzat telefon ettim. Aynı nedenle, sahadaki GAM liderlerine de ulaşmayı denedim. Ben Helsinki’de siyasilerle müzakere yaparken, Sosyal İşler Bakan Yardımcısı Farid Husain’e yetki verip onu dağa, GAM komutanı Sofyan Dawood’la görüşmeye gönderdim. Çünkü savaşanların bu anlaşmaya uyacağını en baştan garantilemek istemiştim.”