Fiyatların düşmesi, işletme kârlarının küçülmesi, yatırımların azalması, işsizliğin artması, dolayısıyla da negatif büyümenin azması yüzünden Euro Bölgesi'nin kısır döngüye sürüklenmesi… İşte Avrupa Merkez Bankası (AMB)Başkanı Mario Draghi bu riskten söz ediyor. Bu riskten kurtulmanın ne kadar zor olduğuna da 20 yıldır büyüyemeyen Japon ekonomisini örnek gösteriyor.
Draghi şimdilik böyle bir tehlike görmüyor ve Güney Avrupa ülkelerindeki toparlanmanın umut verici olduğunu söylüyor. Ancak Euro'nun değer kazanması kriz ülkelerinin rekabet gücünü kırıyor. Uzmanlar Euro'nun gerçek değerinin yüzde on üzerinde seyrettiğini ve bunun da krizin sona ermesiyle birlikte sermaye girişinin artmasından kaynaklandığını belirtiyorlar.
Baden Württemberg Eyalet Bankası baş iktisatçısı Jens-Oliver Niklasch resesyonla mücadele aracı olan faiz indiriminin çoktan kararlaştırıldığını ve gösterge faizin yüzde sıfır onda bire kadar düşebileceğini söylüyor.
AMB'nin negatif faiz silahına davranacağını ve bunun da parasını merkez bankasında park eden ticari bankalardan ceza faizi alınması anlamına geldiğini belirten Niklasch, Draghi'nin niyetini şöyle özetliyor: "Merkez Bankası hem Euro'nun döviz piyasasında ucuzlamasını hem de yarattığı aşırı likiditenin özel sektöre de yaramasını hedefliyor."
Bankaların özel işletmelere daha fazla kredi açması yatırımların, büyüme hızının ve enflasyonun artmasına yarayabilir. Aynı zamanda Euro'nun ucuzlaması da sağlanabilirse AMB bir taşla iki kuş birden vurmuş olacak.
Ancak iktisatçı Niklasch bu hesabın tutacağından kuşkulu olduğunu, çünkü kredi hacmindeki oynamaların ticari bankaların kredi arzıyla değil, işletmelerin kredi talebiyle belirlendiğini belirtiyor.
Gerçekten de borç krizi ve resesyon yüzünden öncelikle Güney Avrupa ülkelerindeki kredi talebi daraldı. Öte yandan merkez bankasının ticari bankaları özel sektöre kredi açmaya zorlama yetkisi de yok. Bankalar negatif faiz ödememek için merkez bankasında tuttuğu parayı yüksek faiz getiren ve merkez bankasının kefili olduğu devlet tahvillerine yatırma yolunu seçebilir. Bu işlemler Güney Avrupa yönündeki sermaye akışını arttıracağından, Euro'ya değer kaybettirme çabaları boşa çıkabilir.
Mannheim Üniversitesi İktisat Profesörü Roland Vaubel, resesyonun aşıldığı, Euro Bölgesi'nin büyüme kaydettiği ve emisyonun arttığı bir dönemde para politikasını daha da gevşetmeye gerek olmadığı görüşünde. Düşük enflasyonun temelinin de iki, üç yıl önceki para politikasıyla atıldığını belirten Vaubel cari enflasyon oranına odaklanmanın anlam taşımadığını ve para politikasını gevşetmenin bir sonraki krize davetiye çıkarmak olacağını sözlerine ekliyor.
Vaubel,"Risk, konjonktür canlanıp enflasyon artmaya başladığında aşırı genişlemeci para politikasından bir an önce çıkılamayacak olmasında yatıyor. Bunun başarılabileceğini sanmıyorum" diyor.