Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Güle’ün 12 yıl başdanışmanlığını yapan Ahmet Sever’in yazdığı “Abdullah Gül ile 12 yıl” kitabına ilişkin “Sever bir bürokrat, bir gazeteci. O kendi açısından doğru bir tercih yaptı. Hakkı olan bir şey yaptı. Eski patronuna karşı da dürüst davrandı” değerlendirmesind bulundu. Kitabın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan sık sık hedef alınan Doğan Medya Grubu’ndan basılmasını eleştiren Dilipak, “Neden mesela Beyan, İnkılab yayınları değil de Doğan. Bir de mütedeyyin bir yayıncının redaksiyonu daha iyi olmaz mı idi.. Ya da madem kitabın içeriğini Gül onayladı, neden Vakıf yayınlarının ilk kitabı olarak basmadınız?. Doğan’ın bahçesinden Erdoğan’ın penceresine taş atmak hoş olmadı” dedi.
Abdurrahman Dilipak’ın Yeni Akit gazetesinde “Birilerinin içki masasına meze olmayalım” başlığıyla yayımlanan (17 Haziran 2015) yazısı şöyle:
Geçen gün yazdıklarımdan yola çıkarak, birileri benim AK Parti’yi bombaladığımı yazmış. Allahım, beni Müslümanlara, erdemli insanlar ve mazlumlara zarar verenlerden eyleme. Kuşkusuz ben de hata yaparım. Ben de her insan gibi aciz bir kul’um. Allah bizleri kula kul eylemesin.. Eleştirmem gerektiğinde sevgim bana engel olmasın, öfkelendiğimde adaletsiz yapanlardan olmayayım.
Bugün yine bir mayınlı alana destursuz gireceğim.. Kastım kimseyi üzmek değil. Ben, boşa geçirecek bir saniye zamanımız, boşa harcayacak bir kuruş paramız, gözden çıkarılacak tek bir insanımız olduğunu düşünenlerden değilim.. Biliyorum, yine mayınlı alana gireceğim.. Olsun! Ben bunları yazmazsam “ben” olmam. İçimizden birilerinin bunları yazması gerek…
Gül üzerinden birileri yanlış zamanda yanlış işler yapıyor. Tam da yaşanan kriz sürecinde, “Erdoğan’a Çankaya’ya git” deyip, Gül’ü karşısına çıkarmanın ne anlamı var. Bu tartışmanın kime ne faydası var.
O bitti, Ahmet Sever’in hatıratı çıktı.. Lütfen birileri, bizi birilerinin rakı masalarına meze yapmasın. Gül yayından önce kitabı gözden geçirmiş. Herhalde Doğan da çıkacağını da biliyordu.. Geçmişte kalan birtakım tartışmalı konuların bugün yeniden ısıtılıp gündeme getirilmesi ister istemez bir polemiğe ve birilerinin konuyu istismarına yol açacaktır. Bunun da kimseye faydası yoktur. Gül, karşı görüşlere cevap vermek konusunda yalnız kalabilir.
Mesela Çankaya anılarını neden Bahaddin Cebeci, bize yakın bir yayınevinde daha önce çıkarmadı. Cebeci, Gül’ün başdanışmanı idi. Aynı şeyleri o da biliyor. Cebeci İslami çevrede tanınan ciddiye alınan, ağırlığı olan bir isim.. Eleştirisi olan Cebeci’ye ulaşırdı. Sever bu geri dönüşler için uygun bir isim değil.
Sever bir bürokrat, bir gazeteci. O kendi açısından doğru bir tercih yaptı. Hakkı olan bir şey yaptı. Eski patronuna karşı da dürüst davrandı. Eleştirim Sever ve yazdıkları ile ilgili değil. Yazar kendi penceresinden düşündüklerini ve yaşadıklarını yazmış. Belki burada benim eleştirim kendimizle ilgili.. Sever’in yaptığını neden Cebeci yapmadı. Neden mesela Beyan, İnkılab yayınları değil de Doğan. Bir de mütedeyyin bir yayıncının redaksiyonu daha iyi olmaz mı idi.. Ya da madem kitabın içeriğini Gül onayladı, neden Vakıf yayınlarının ilk kitabı olarak basmadınız?. Doğan’ın bahçesinden Erdoğan’ın penceresine taş atmak hoş olmadı. “Bunu nereden çıkarttın” demeyin, malum media bunu böyle yansıttı, AK Parti çevresi de bunu böyle anladı.
Bu kitap daha piyasaya çıkmadan malum media nasıl da bu anlatılanlara sahip çıktı. Olayları kimler, nasıl çarpıtarak verdiler…
Şimdi, Erdoğan’la çalışan bir danışman da çıkıp, farklı bir pencereden aynı olayları yazacak olursa.. Ben yazmasın demiyorum ama, madem yazılıyor, keşke anlatılanları, başbakanlıktan bir danışman da gözden geçirseydi, o işin farklı boyutları, farklı bir bakış açısından da anlatılabilseydi. Şimdi ne olacak? Media önünde tartışacaksınız. İyi tartışın o zaman.. Birilerine malzeme olacağız.. Birileri de zaten bunu istiyor..
Sever’in kitabı, Bayan Gül’ün “intifada” çıkışına gönderme yapılarak, malum mediaya malzeme yapılıyor. İsrail’e karşı Kudüs müdafasının sembol kavramını kişisel hesaplaşmaların adı yapmak, intifadanın ne olduğunu bilenler için üzüntü verici olur. Ama öte yandan Hayrunnisa hanımın başörtüsü konusundaki kararlı tutumunu da, Gül’ün tezkere karşısındaki tutumunu da aynı şekilde not etmek gerekir.
Ya hu bu kitabı yayınlamak için biraz daha bekleyemez mi idiniz. Hele şu Ramazan geçseydi. Her iftar sofrasında bu konu konuşulacak. Gül şimdi hangi iftara çağrılacak, iftar sofralarında bu konuda sorulara muhatap olursa ne diyecek. Kurucusu olduğu, başına geçmesi konuşulan partinin iftarına bile katılamayacaksanız, o zaman bunlar kime, neye hizmet ediyor. Sadece sizlere değil, sizi davet edecekler açısından da zor bir tercih sorunu çıkıyor. Gül’e de yazık ediliyor.. Gül de, Ekmel bey gibi harcanmaya çalışılıyor sanki. Kendi niye bu konuda birilerine açık kapı bırakıyor ki.. Gül’ün çevresinde kendini bu konularda uyaracak kimse yok mu Allahaşkına.. Gül’e hatırlatmak gerek, gideceği yeri bilmeyen bir kaptana hiçbir rüzgar fayda sağlamaz. Nereye niçin ve kimlerle gitmek istiyorsanız birlikte sahneye çıkmanız gerek. Yoksa yalnız kalırsınız. Siyaset “yalnız adam”ların başarabileciği bir iş değildir. O zaman kurtlar sofrasında üzerine oynanan politik bir figür durumuna düşersiniz. Başınıza bir sürü cin toplarsınız. Bu siyaset cinlerini toplamak kolaydır, ama onları dağıtmak zordur.
Sanki Gül sistemli bir şekilde yalnızlaştırılıyor ve belli bir kesime doğru itilmeye çalışılıyor.. Belli kesimlerden uzaklaştırılarak kuşatma altına alınmaya çalışılıyor sanki.. Bu kuşatma çabalarının başka yerlerde çevremizdeki diğer kişilere de uygulanmaya çalışıldığını görelim.. Bazan yanlış zamanlarda, yanlış yerlerde ve yanlış kişilerle, ulaşmaya çalıştığımız hedeflerden uzaklaşmakta olduğumuzu düşünüyorum. Ha bu bize ders olsun. Bari bundan sonra daha dikkatli olalım.