Hülya Karabağlı / Ankara
İmralı’ya giden BDP heyetiyle görüşen Abdullah Öcalan, “Eğer AKP adım atmazsa bunun siyasi faturası kendisi açısından çok ağır olacaktır. Geçmişte Kürt sorununu çözmeyen tasfiye olmuştur” diye konuştu. Öcalan’ın “Bugüne kadar 50 bin kişi öldü. Bir 500 bin kişi daha mı ölsün?” dediği öğrenildi.
Öcalan ayrıca, hükümete sürecin ilerleyebilmesi için üç öneride bulundu. Müzakere sürecinin bir an önce başlatılması gerektiğini savunan Öcalan, yasal adımların hızla parlamentodan geçirilmesi gerektiğini söyledi. Abdullah Öcalan, tek yanlı devlet heyetiyle ayda bir yapılan görüşmelerin yetersiz olduğunu da dile getirdi.
BDP grup başkan vekilleri Pervin Buldan, İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, "çözüm süreci"nde gelinen aşama ve sürecin bundan sonraki seyriyle ilgili gelişmelere ilişkin düzenledikler basın toplantısında sürece dair ‘’en hayati nokta’’nın bir görüşme çerçevesi oluşturmak olduğunu vurguladı.
Toplantıda konuşan Pervin Buldan ‘’çözüm sürecinin ilerleyebilmesi için Abdullah Öcalan’ın 3 önerisinin bulunduğunu söyledi. Buldan söz konusu 3 öneriyi şöyle sıradı: Zaman kaybetmeden müzakere aşamasına geçilmesi, yasal statüsü ve hukuksal çerçeve sözleşmesi ile 8 başlıklı komisyon konularında yasal adımların hızla parlamentodan geçmesi,haftalık, hatta gerekirse günlük müzakere gerçekleştirebilecek heyetlerin oluşturulması.
‘Paralel Devlet’’e değinen Buldan konuşmasında ‘’Kürt sorunu çözülmeden paralel örgütlenmeler tasfiye olmaz. Son yaşanan gelişmeler de bunu teyit etmektedir’’ fadelerini kullandı.
BDP yönetcilerinin basın toplantısı metni şöyle:
'Herhangi bir anlaşma yok'
Barış ve Demokrasi Partisi olarak sürecin başından bu yana bir yandan İmralı’yla diğer yandan ise Kandil’le ve Hükümetle görüşmeleri yoğun bir biçimde devam ettirerek çözüm yollarının oluşturulması için büyük bir gayret sarf ettik. Bugüne değin heyetimiz İmralı’da 3 Ocak 2013’ten bu yana 16 kez görüşme gerçekleştirdi. Her görüşmeden sonra hükümet yetkilileriyle bir araya geldik, sürecin aşamalarıyla ilgili istişareler yürüttük.
Ancak ne var ki; Kürt tarafının tüm iyi niyetli adımlarına ve samimi çağrılarına rağmen hükümet bir yıldan buyana tek bir adım atmadı. En acil ve hassas konu olan hasta tutsaklar konusunda bile -ki bu sürecin koşulu değildir, insani bir durumdur- tek bir adım atmadı. Çatışmasızlık ortamı demokratikleşme olarak topluma yansıması gerekirken daha fazla demokrasi ve özgürlük talebini içeren Gezi direnişi başta olmak üzere demokratik etkinlikler engellendi, yaşam hakkı ihlal edildi, otoriter uygulamalar hızından bir şey kaybetmedi. KCK adı altındaki hukuk dışı yargılamalar ve tutuklu vekillerin serbest bırakılmaması yönündeki intikamcı tavır devam etti, silahlar yerine siyasetin konuşması gerekirken demokratik siyaseti engelleme girişimleri devam etti.
Bugün gelinen noktada süreç, çok ciddi risklerle karşı karşıyadır. Herkesin, en başta da hükümetin bu tehlikeyi görmesi gerekir.
'Kürt sorunu çözülmeden paralel örgütlenmeler tasfiye olmaz'
Öncelikli olarak şunu belirtelim ki, Sayın Öcalan’la devlet ve hükümet arasında herhangi bir anlaşmanın olmadığını herkes açık ve net bilmelidir. Bunu kendisi de açıkça ifade etmiş ve “Süreç tek yanlı olarak bizim çabalarımızla ilerliyor. Herhangi bir anlaşma yoktur. Bu sürecin bundan sonra gidebilmesi için proje ortaya konulmalıdır” demiştir.
'En hayati nokta çerçeve sözleşme oluşturmak'
Çözüm sürecinde Sayın Öcalan’ın atılmasını istediği adımlarla ilgili başlıklar şöyledir:
Bir diğer önemli nokta da; paralel devlet örgütlenmesidir. Biz her defasında bunun altını çizdik, çiziyoruz. Kürt sorunu çözülmeden paralel örgütlenmeler tasfiye olmaz. Son yaşanan gelişmeler de bunu teyit etmektedir. Kürt sorunu çözülmediği için paralel örgütlenme bugün hükümeti de kuşatır hale gelmiştir.
Ama hükümet nedense paralel yapıyla hesaplaşma noktasında ciddi bir adım ortaya koymuş değildir. Sayın Öcalan hükümetin duyarsızlığını “Halen paralel devletin neler yapabileceğinin farkında bile değiller” sözüyle dile getirmiş ve uyarmıştır.
Sayın Öcalan bu konuda, “Binlerce cenazenin akıbeti belli değil. Faili meçhul cinayetlerin, Roboski, Paris, Gever katliamlarının aydınlatılması bizim için ne kadar önemliyse demokratikleşmeyi esas alan bir devlet için de oldukça önemlidir” tespitini yapmaktadır. Fakat hükümet bu hayati konuyu gündemine almamakta ısrar etmektedir.
Peki Rojava’da Kürtlerin statüsünü engellemeye çalışan bir AKP Hükümeti içeride çözümü nasıl gerçekleştirecek? İşte bütün bunlar hükümetin yarattığı çok ciddi güven bunalımlarıdır. Bu politika Türkiye’ye kaybettirmektedir.
Sayın Öcalan’ın bu konuda çok ciddi uyarıları olmuştur. Seçime kadar adım atılmazsa bu sürecin çok ciddi boyutlarda, her yönüyle gözden geçirileceğini, önemli kararlaşmaların yaşanabileceğini devletin, hükümetin görmesi, kamuoyunun bu durumu bilmesi gerekir. Sayın Öcalan aynen şöyle demiştir: “ Eğer AKP adım atmazsa bunun siyasi faturası kendisi açısından çok ağır olacaktır. Geçmişte Kürt sorununu çözmeyen tasfiye olmuştur.”
Sayın Öcalan’ın şu uyarısını buradan paylaşmak istiyoruz: “Bugüne kadar 50 bin kişi öldü. Bir 500 bin kişi daha mı ölsün?” demiştir. Bu tehlikeyi herkesin görmesi gerekir.
Sürecin ilerlemesi için 3 madde
Elbette sürecin sonlanmaması, sağlıklı bir zeminde ilerlemesi ve çözüme evrilebilmesi için demokratik çıkış yolları her zamankinden daha fazladır.
Birincisi; Sayın Öcalan, zaman kaybetmeden müzakere aşamasına geçilmesini istemektedir. Sürecin devamı için Hükümeti temsilen müzakere heyetlerinin ana başlıkları görüşmek üzere biran önce adaya gitmesi gerekmektedir.
İkincisi; Sayın Öcalan’ın dikkat çektiği üzere sürecin yasal statüsü ve hukuksal çerçeve sözleşmesi ile 8 başlıklı komisyon konularında yasal adımların hızla parlamentodan geçmesi gerekir. Sayın Öcalan eğer bu başlıklarda adım atılırsa pek çok konuda çağrı yapabileceğini söylemektedir. Hükümet, bu çağrıyı ciddi bir biçimde gündemine alarak, zaman kaybetmeden gerekli adımları atmalıdır.
Üçüncüsü; heyet görüşmelerine dairdir. Kendisi, bu sürecin tek yanlı devlet heyetiyle gidecek bir süreç olmadığını açıkça belirtmektedir. Bu konuda müzakere heyetlerinin olması gerektiğini söylemiştir. Sayın Öcalan ayrıca ayda bir ziyareti yeterli görmemektedir. Haftalık, hatta gerekirse günlük heyetlerin gelmesini talep etmektedir.