07 Mayıs 2019 16:51
Mahmut Hamsici
BBC Türkçe
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın avukatlarıyla görüşmesine 8 yıl sonra izin verildi. Avukatlar, Öcalan ile İmralı Cezaevi'nde birlikte kaldığı diğer tutukluların imzasını taşıyan bir açıklamayı kamuoyuyla paylaştı. Açıklamada açlık grevlerinden Suriye'deki gelişmelere kadar farklı konulara değinildi.
Avukatları, Öcalan'la görüşme sonrası Pazartesi günü düzenledikleri basın toplantısıyla, Öcalan ve cezaevinde birlikte kaldığı mahkumların hazırladığı açıklamayı bir basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaştı.
Öcalan metinde, Türkiye ve bölgedeki çatışmalar, açlık grevleri ve Suriye'deki gelişmelerle ilgili çağrılarda bulundu.
Açıklama, hem yıllar sonra avukatlara görüş izni verilmesi hem zamanlaması ve hem de okunan metnin içeriği anlamında dikkat çekici bulunuyor.
Bu gelişme, Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) İstanbul seçimleriyle ilgili kararını vermek üzere olduğu, cezaevindeki açlık grevlerinin sürdüğü, Türk Silahlı Kuvvetleri ile PKK arasındaki çatışmaların arttığı, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Türkiye arasında görüşmelerin başladığına dair iddiaların ortaya atıldığı bir döneme denk geldi.
Metnin içeriğinde özellikle toplumsal uzlaşma vurgusu, açlık grevleriyle ilgili çağrı ve SDG'nin Türkiye'nin hassasiyetlerini dikkate alması isteği göze çarptı.
Peki Türkiye'de resmi otoriteler, 8 yıldır izin verilmeyen avukatlarla görüşmenin önünü açarak neyi amaçlamış olabilir?
Eski Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt, "devletin Öcalan'la ilgili bir test yaptığı" görüşünü savunuyor.
BBC Türkçe'ye konuşan Kurt; Suriye, istikrar ve açlık grevleri başlıklarına dikkat çekiyor:
"Uzun bir aradan sonra Öcalan'ın bu açıklamayı yapmış olması, muhtemelen daha önceden görüşme talep etmiş olması sonucu olarak gerçekleşmiştir diye düşünüyorum. İlk çözüm sürecinde de görüşmeyi isteyen Öcalan idi.
"Ben daha önce 'Eğer PKK, HDP çözüm sürecini sabote ederse Öcalan'ı İmralı'ya gömerler' ifadesini kullanmıştım. Birkaç yıldır da Öcalan'ı İmralı'ya da gömmüşlerdi.
"Bence bu, Öcalan'ın bir teşebbüsü ve devlet bu teşebbüsün yaratacağı yankıyı görmek istiyor. Ben bunu bir test çıkışı olarak görüyorum. Öcalan da diyalogla kendine alan açmak, o tükettiği alanı tekrar bulmak istiyor.
"Suriye'yle ilgili sürece ilişkin bir görüşme trafiğinin başlamış olduğu da ifade ediliyor. Bunun dışında iç konjonktürle ilgili, Türkiye'nin istikrar ihtiyacı duyduğu dönemde gerek cezaevlerinde yaşananlar gerekse CHP'nin Gezi süreci yaratma hevesinden kaynaklı ihtimallerin bertaraf edilmesine ilişkin olarak da bir devlet aklı işlemiş olabilir diye düşünüyorum."
BBC Türkçe'ye konuşan, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Vahap Coşkun ise Suriye'deki gelişmelerin görüşme açısından kritik önemine dikkat çekiyor, acil gündeminse açlık grevlerinin sonlandırılması olduğunu savunuyor:
"Açlık grevlerini başlatan HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven. Bir parlamenterin bu açlık grevinde hayatını kaybetmesi gibi bir durum ciddi bir probleme sebebiyet verebilir. Dolayısıyla devletin Öcalan'la bu görüşmeyi sağlaması öncelikle bu açlık greviyle devlet açısından ciddi bir sıkıntının ortadan kalkması anlamına gelecektir."
BBC Türkçe'ye konuşan bir başka isim, araştırmacı-yazar Mustafa Peköz ise görüşmenin asıl amacının Suriye'deki gelişmeler olduğunu savunmakla birlikte gerekçenin ise açlık grevleri olduğunu belirtiyor.
Peköz ek olarak, AKP'nin bununla olası İstanbul seçimleri için Kürt seçmenlerine bir hamle yaptığı görüşünü de savunuyor:
"Kürt seçmenlerin İstanbul seçimlerinde İmamoğlu'nun kazanmasında en az yüzde 8, 10'luk bir etkisi olduğu düşünülüyor. Cumhurbaşkanını özellikle Kürt seçmenlerine yönelik sert söylemleri ya da Cumhur İttifakı'nın açıklamaları Kürtler üzerinde kırılmaya yol açmıştı ve bu tepki sandığa yansımıştı.
"Bu koşullarda Öcalan'dan gelecek bir mesajının, bunu düzeltmeye yönelik bir hamle olduğu düşünülebilir. Yenilenecek İstanbul seçimlerinde Kürtlerin oylarının AKP'ye verilmese dahi Ekrem İmamoğlu'na kaymaması için, Kürtlerin tepkisini minimuma düşürme hamlesi olarak yorumlanabilir. Kürt seçmende nispi bir etkilenme, yüzde 1'lik bir etkilenme dahi İstanbul seçimlerinin sonucunu değiştirebilir."
Bu arada KCK, Öcalan'ın metniyle ilgili Salı günü yaptığı uzun açıklamada, görüşmenin hedefinin direnişi zayıflatmak olduğunu belirtti.
Açıklamada, "Sadece tecridi kırma direnişinin yarattığı iç ve dış kamuoyunun baskısını kaldırmak ve direnişi zayıflatmak için avukatların İmralı'ya gidişi planlanmıştır" ifadesi kullanıldı.
Türkiye'de 2013-2015 arasında "çözüm süreci" olarak adlandırılan dönemde Abdullah Öcalan'ın yazdığı mektup, 21 Mart'ta Diyarbakır'daki Nevruz kutlamalarında okunmuştu.
Öcalan bu açıklamasında "silahlı unsurları sınır ötesine çekme" çağrısı yapmış, PKK da Kandil'de düzenlenen basın açıklaması sonrasında çekilme sürecini başlatmıştı.
İnişli çıkışlı süren süreç, 2015 yaz aylarında Türkiye ve Suriye'de yaşanan hızlı gelişmelerle sona ermişti.
Pazartesi günü açıklanan metinde "derin bir toplumsal uzlaşmaya ihtiyaçtan" bahsediliyor, 'Türkiye'nin ve bölgenin sorunlarının fiziki şiddet araçlarıyla çözülemeyeceği' belirtiliyor.
Açıklamada ayrıca 'Bizlerin İmralı'daki duruşu, 2013 Newroz bildirgesinde belirttiğimiz ifade tarzının daha da derinleştirerek ve netleştirerek sürdürme kararlılığındadır' ifadesi yer alıyor.
'2013' vurgusu
Mustafa Peköz'e göre burada hem devlet hem Kandil hem Halkların Demokratik Partisi (HDP) hem de muhalefete mesaj var:
"Çatışmaların son dönemde yeniden yoğunlaşması, asker cenazelerin yeniden geldiği bir dönemde Öcalan'ın demokratik siyasetten bahsetmesi ortamı yumuşatma amacı taşıyor.
"2013'e bağlıyız demesi doğrudan devleti muhatap alıyor. 'Biz aynı konumda duruyoruz, siz de aynı konumdaysanız bir süreç başlatabiliriz' mesajını veriyor.
"Toplumsal uzlaşma sözünü de muhalefetin birlikte harekete etmesi, ortak bir aklın oluşturulmasına yönelik bir mesaj olarak okuyabiliriz. Seçimde birlikte hareket edildiği zaman büyük bir potansiyel ortaya çıktığını gösteriyor. İttifaklar konusunda muhalefete daha cesur olma çağrısı yapıyor."
Vahap Coşkun ise mesajın devlet ve PKK'ya verildiği kanısında:
"Hem devlete hem de doğrudan PKK'ye yönelik bir ifade gibi göründü bana. Çok daha genel olarak değerlendirilebilir, Türkiye'deki kutuplaşmanın bitirilmesine yönelik bir çağrı olarak da okunabilir ancak bence özellikle sonraki satırlara baktığımızda çatışmaya, çatışmanın Kürt sorununun derinleştiren boyutuna dikkat çekmesi itibariyle bu söylemin birinci derecede muhatabının devlet ve PKK olduğu kanaatini taşıyorum.
Eski AKP Diyarbakır milletvekili Kurt ise Öcalan'ın açıklamalarında 2013 başına dönüşe işaret ettiği yorumunu yapıyor:
"Çözüm süreci öncesinde ilettiği ılımlı duruşu tekrar kendisine hakim olduğunu (görüyorum) çünkü süreç boyunca ikircikli durumlar (yaşanmıştı). Örneğin çukur, hendek olaylarında kendisinde net tavır koymama ve hatta yer yer destekleme gibi bir dil vardı. O savrulmalardan sonra kendi içine dönmüş bir dil gördüm. Ama ne kadar kalıcıdır, örgütüne ne kadar hakim olur? Öcalan her şeydir imajını yaratan örgüt onu kullanıyor aslında."
Öte yandan KCK ise açıklamasında, Öcalan'ın çağrısını "Türkiye'nin demokrasi güçlerine ve halklarına yaptığını" belirtti:
"Bu değerlendirmelerin AKP-MHP iktidarının politikalarına karşı demokratikleşme seçeneği olduğu açıktır. Önder Apo'nun duruşunu ortaya koyan bu değerlendirmeler esas olarak da Türkiye'nin demokrasi güçlerine ve halklarına bir mesaj olmaktadır."
Öcalan, Suriye konusunda neden çağrı yaptı?
Son dönemde ise Ankara ile SDG arasında temasların başladığına dair iddialar ortaya atılmaya başlandı.
SDG Komutanı Mazlum Kobani, geçtiğimiz günlerde, Türkiye ile dolaylı görüşmelerin olduğunu açıkladı.
PYD Sözcüsü Salih Müslim, Türkiye ile doğrudan görüşmenin olmadığını ancak ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'in arabuluculuk yaptığını söyledi.
Bütün bu iddiaların tartışıldığı bir dönemde gelen Öcalan'ın açıklamasındaki dikkat çekici bölümlerden biri de Suriye ile ilgili olanı oldu.
Öcalan açıklamasında Türkiye'nin hassasiyetlerine duyarlılık çağrısı yaptı:
"İnanıyoruz ki SDG kapsamında Suriye'deki sorunların çatışma kültüründen uzak durularak; içinde bulundukları konumun, durumun Suriye'nin bütünlüğü çerçevesinde Anayasal güvenceye kavuşturulmuş yerel demokrasi perspektifinde çözüme ulaştırılması amaçlanmalıdır. Bu bağlamda Türkiye'nin hassasiyetlerine de duyarlı olunmalıdır."
Mustafa Peköz, Öcalan'ın hassasiyet açıklaması ile Türkiye ile SDG arasındaki görüşme iddiaları arasında paralellik olduğu görüşünü savunuyor:
"Ankara, Suriye'de sıkıştığı gibi tampon bölge meselesinde adeta çözümsüz kaldı. Aynı şekilde TSK ve beraberindeki güçlerin Tel Rıfat'ta ciddi kayıplar vermesi, Irak sınırındaki çatışmalarda kayıpların hızla artması savaş düzeyinin artma ihtimalini gösteriyor. ABD Rojava'dan çekilmeyeceği gibi SDG'nin askeri gücünün profesyonelleşerek iktidarlaşması süreci ilerliyor. Böyle bir süreçte bu görüşmeyle yeni bir dengenin oluşturulması sağlanmaya çalışılıyor.
"ABD'nin Ankara ile Kamışlı'yı bir masada buluşturması sürpriz olmayacak gibi görünüyor. Öcalan da dolaylı olarak bu sürecin bir parçası haline getirilmek isteniyor."
Vahap Coşkun da Suriye'de "değişen dengelere" dikkat çekiyor:
"Ben çözüm sürecinin sona ermesinde Suriye'de değişen dengelerin çok belirleyici olduğunu her zaman ifade ediyordum. Olur da bu işler tekrar çözüm rayına girecekse, burada tekrar Suriye'nin ana faktör olacağı kanaatimdeyim. Öcalan Türkiye'nin hassasiyetlerinin dikkate alınması konusunda çok açık bir uyarıda bulunuyor. Bunun önemli olduğunu düşünüyorum."
Öcalan'ın açıklaması 2015'te sürecin çökmesi ardından dönem dönem tartışılan 'Yeni bir süreç mi başlıyor?' sorusunu yeniden kamuoyunun gündemine taşıdı.
Ancak birçok uzman ve siyasetçi bunu tartışmanın erken olduğu kanısında.
Eski AKP milletvekili Kurt, "Türkiye'de çözüm süreci kavramının tüketildiğini, bunun sorumlusunun da PKK ve HDP olduğunu, bugün ise Kürt sorununu da kapsayan bir demokratikleşme sürenin ihtiyaç olduğunu" söylüyor.
"Buna, FETÖ ve PKK'yla ilgili yaşanan travmatik süreçten kurulup normalleşmek olarak bakıyorum" diyen Kurt, "AK Parti içindeki kadrolar da bunu hissediyorlardır diye düşünüyorum" yorumunu yapıyor.
Bununla birlikte Kurt, "böyle bir sürecin başladığını söylemek için erken olduğunu, Öcalan'ın açıklamasına çok büyük anlamlar yüklemeyi doğru bulmadığını da" söylüyor.
Akademisyen Coşkun, yeni süreç kavramına temkinli yaklaşıyor ancak olasılıkların göz ardı edilemeyeceğini de belirtiyor:
"Yeni bir çözüm sürecinin temeli atıldı gibi bir cümlenin doğru olmadığını düşünüyorum. Ancak Türkiye'nin Suriye'deki pozisyonuna baktığımızda yeni bir arayışın olduğunu düşünüyorum. Türkiye'nin SGD'yle temas etmesi bu arayışın neticelerinden bir tanesi. Aslında bunu çok radikal bir adım olarak değerlendirmekten de imtina etmek lazım. 4 sene öncesine gittiğimizde PYD'nin o dönemki eş başkanı Salih Müslim'in Türkiye'ye geldiğini hatırlayacaksınız. O yüzden Suriye sahasındaki gelişmelere bakmak lazım.
"Türkiye'de ben bu ihtimalin (yeni bir süreç) göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Türkiye'de 2013-2015 sürecinde de, çatışmaların en yoğun olduğu bir dönemde birden çözüm sürecine başlamak söz konusu olmuştu. Burada da bu ihtimal var. Suriye'deki gelişmeler Türkiye'nin temas etmesini gerektiriyorsa AK Parti bunu yapabilir. Muhtemelen MHP'ye de bunu anlatabilir."
Öcalan'ın açıklamaları sonrası "yeni bir süreçten" bahsetmek zor. "Süreç" tartışmalarının nereye evrileceğini tahmin etmek de değil.
Ancak bu alandaki gelişmeler, iç siyasetteki yoğun gündem kadar Suriye'deki dengelere de bağlı bir şekilde yaşanacak gibi görünüyor.
© Tüm hakları saklıdır.