Cumhuriyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş, "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"nin yüzde 51.4 "evet" oyuyla kabul edildiği halk oylamasına giden süreçte yeni parti kuracağı iddia edilen 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile ilgili olarak "Bu yarışa girse, ikinci turda birçoğunuzun da oyuyla kazanırdı. Ancak Gül’ün böyle bir niyeti olmadığı ortada" dedi.
Aslı Aydıntaşbaş'ın "O ses Türkiye: 2019" başlığıyla yayımlanan (4 Mayıs 2017) yazısı şöyle:
Türkiye artık yeni bir sisteme geçti. İstesek de, istemesek de 2019 “Başkanlık” seçimlerini bu yeni parametrelerle düşünmek, yeni bir söz bulmak durumundayız.
Ancak görüyorum ki Hayır cephesindeki bazı dostlar bu yeni duruma adapte olmuş değil. Hâlâ eski şablonlarla, eski partilerle, isimlerle meşguller.
Soru çok net: 2019 seçimlerinin ikinci turunda Tayyip Erdoğan’ın karşısına nasıl bir adayın şansı olur? Soru “En çok kimi seviyorsunuz?” ya da “Gönlünüzden kim geçiyor?” değil. Kimin saygın olduğu ya da çok tanındığı da değil. Soru, “Kim kazanabilir?”
Hafta başında Orhan Bursalı, yüzde 49’un ne olup ne olmadığı konusunda iki önemli yazı kaleme aldı. Cumhuriyet yazarının “Şüphesiz kalbi solda atan bir insanım, ama 2019 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ‘sol’ bir aday istemiyorum” diye başlayan yazıdaki tespitlerine katılıyorum.
Yüzde 49 ne solun, ne de CHP’nin oyu. Haliyle 2019 için Erdoğan’ın karşısına “sol aday” yerine, artık oluşması kaçınılmaz hale gelen “demokrasi cephesinin” ortak adayını aramak lazım.
Bir kere “demokrat” kimliğiyle öne çıkan biri olacak.
Bir adım daha öteye gitmek isterim. Bu X şahsın iki özelliği daha olmalı. Bir, Kürtlerin oyunu alabilmeli. Matematik ortada: CHP’nin oyu yüzde 25; üzerine bir de mutsuz ya da muhalif MHP’lilerden yüzde 10 koyarsanız, etti yüzde 35. Ya kalanı? Kalanı orta sınıf demokrat eğilimli muhafazakârlar ve HDP seçmeninden tamamlamak zorundasınız. Unutmayın ki karşınızdaki matematiğe göre Kürtler, demokrasi cephesinde milliyetçiler kadar değerli.
İkinci mesele, bu ismin kendisinin ya da ekibinin, Türk ekonomisini yönetebilecek ehliyeti olması gerekiyor. Seçmen davranışında ekonomik öncelikler, birçoğumuzun kabul etmek istemediğinden daha önemli. İktidar partisine oy veren insanların yüzde 88’i, Türkiye’nin “Daha iyi ya da çok daha iyi” olacağı beklentisindeymiş. Ne kadar önemli bir rakam. Umut kadar etkili bir silah yoktur siyasette. 20 milyona yakın insanın devletten sosyal yardım aldığı bir ülkede, bu rakamı es geçemezsiniz. Evet insanlar demokrasi istiyor; ama aynı zamanda refah, yol, köprü, sosyal hizmetlerin devamını da istiyor. İktidar partisi uzunca bir süredir kamuoyunun büyük bölümünü “Bu çarkı döndürebilecek tek seçenek” olduğuna inandırdı. Daha da önemlisi, “İki koyun güdemezler” nakaratıyla muhalefetin bunu yapamayacağına da inandırdı.
Ez cümle, yüzde 49 adayının güçlü bir ekonomik geçmişi ya da ekonomiyi döndürebileceği konusunda “güven veren” bir ekibi olmalı. (‘Güven veren’ bürokrat demek değildir.) İlle de Donald Trump ya da Silvio Berlusconi gibi iş dünyası kökenli birinden söz etmiyorum; ancak ekibinde “Tamam bu adam piyasaları rahatlatır” dedirten insanlar olması lazım.
Bana göre CHP kadrolarında şu anda bu tarife uyan biri yok. Lafı eveleyip gevelemeyelim; bu isim Deniz Baykal değil. Bazı okurları kızdırmak pahasına söyleyeyim: Abdullah Gül bu yarışa girse, ikinci turda birçoğunuzun da oyuyla kazanırdı. Ancak Gül’ün böyle bir niyeti olmadığı ortada.
Aslında ihtiyaç, demokrat bir Turgut Özal 2019 formülü. (Yine bazı okurlar kızacak ama ülke gerçeği bu.) Siyasi ve ekonomik reform vaadiyle aynı anda merkez sağ, merkez sol ve Kürtlerin sempati ve onayını alabilecek bir isim.
Ortada dolaşan ve fısıldanan bazı isimler var ama ben şahsen bu eski siyasetçiler arasında ‘Hah, tamam’ dedirten birini bulmuş değilim.
Gelin biraz da sesli düşünelim o zaman... Kim olabilir?