Dünya

ABD'nin hava harekatında ailesini kaybetti; kendisine teklif edilen 15 bin doları reddetti

"Evimi yanlışlıkla vurduklarını kabul ettiler; İHA görüntüleri ortadan kayboldu"

04 Aralık 2017 17:57

2 yıl önce ABD’nin Musul’a hava harekâtında eşi, kızı, kardeşi ve yeğenini kaybeden Besim Razzo, kendisine 15 bin dolar teklif edildiğini ve bu teklifi reddettiğini söyledi. "Erbil’deki Amerikan üssüne gittim. Orada Amerikalı bir avukatla görüştük, üzgün olduklarını söyledi. Bana bir ödeme yapmak istediklerini söylediler, tazminat ifadesini bile kullanmadılar. Ve 15 bin dolar önerdiler. Eşimin ve kızımın ölümü karşılığında bu parayı vermek istediler" diyen Razzo, "Tabii ki reddettim, 'Bu saçmalık' dedim. 15 dakika kaldım kalmadım, hemen üssü terk ettim. Ve onlardan bir daha haber almadım" şeklinde konuştu.

Gazete Habertürk'ten Nalan Koçak'a konuştu

Tarih 20 Eylül 2015, yer Musul. 56 yaşındaki Besim Razzo geç saate kadar internette zaman geçirdikten sonra yattı. Eşi Mayada ve kızı Tuka çoktan uykuya dalmıştı bile. Büyük bir gürültüyle gözlerini açtığında yıldızları görüyordu. Evin çatısı yerinde yoktu! Ağzında kan tadı hissetti. Yana döndüğünde eşinin yerinde enkaz yığını gördü. ABDöncülüğündeki koalisyon jetleri evini vurmuştu. Eşini, kızını, yan evde yaşayan kardeşi ve yeğenini kaybetti. Kendisi ağır yaralı kurtuldu.

ABD’de, Michigan’da mühendislik eğitimi alan ve uzun yıllar orada yaşayan Besim, kendi ülkesinde Amerikan jetlerinin hedefi olmuştu!

New York Times Gazetesi Besim’in Amerikalı arkadaşları aracılığıyla hikâyeyi öğrendi ve peşine düştü. Amerikan hava saldırılarında ölen sivillerin açıklanandan 31 kat daha fazla olduğu ortaya çıktı.

Besim’se yaralarını Türkiye’de sardırdı ve ailesini katledenlerin peşine düştü. ABD’lilerden tüm alabildiği kuru bir özür ve 15 bin dolar para teklifi oldu. 

- DEAŞ Musul’u ele geçirmeden önce hayatınız nasıldı?

Bir teknoloji firması için mühendis olarak çalışıyordum. Gayet sıradan bir hayatım vardı. Daha sonra babamdan kalan eczaneyi devraldım. Akşam 4’te işten çıkıp doğrudan evine giden bir adamdım.

- Sonra?

2014’te, DEAŞ kenti ele geçirdikten sonra her şey değişti. Kente önce doğudan girdiler. Önce bazı çatışmaların yaşandığını duyduk. 2 gün sonra da yatak odamın camından dışarı baktığımda binlerce insanın kaçtığını gördüm. Çünkü çiftliğim Duhok yolunun üzerinde. 3 saat sonra da militanları sokağımda buldum.

- Hayatınızda neler değişti?

İlk birkaç ay işlerimize pek karışmadılar. Eczaneme geldiler, zekat vermemizi istediler. Paraya karşılık bir kâğıt verdiler, “Eğer başınıza bir şey gelirse sizi korumak için buradayız, sizin kardeşiniz” dediler. Tabii ki tüm bu saçmalıklara inanmadım, güldüm geçtim. Üç ay sonra da gerçek yüzlerini gösterdiler. İlk yaptıkları şey kadınları çarşafa sokmak oldu. Bütün mahkemeleri, üniversiteyi kapattılar, hastanelerin denetimini ellerine aldılar.

- Neden kaçmadınız?

Oğlum Yahya üniversiteye gidiyordu. DEAŞ kenti ele geçirdikten 10 gün sonra bana geldi ve “Sanırım gitmeliyim” dedi, ben de “Git” dedim. Aracını aldı ve Erbil’e kaçtı. Ama evimiz, her şeyimiz Musul’daydı. İşlerin bu boyuta varabileceğini düşünmemiştik. Bir anda oluverdi. Birkaç hafta sonra da zaten çıkmayı yasakladılar.

- O geceye gelmek zorundayım maalesef. Yatmışsınız ve uyandığınızda o korkunç manzarayla karşılaşmışsınız. Bilmiyorum anlatmak ister misiniz ama...

Bir daha anlatma mı istiyor musunuz?

- Siz istemezseniz istemem.

İstemiyorum o halde.

IŞİD'lilere ilk soru: Mutlu musnuz?

- Anlıyorum. Hastanede tedavi gördükten sonra anne-babanızın evine götürüldünüz. Neler hissettiniz?

Orada kendime ilk geldiğimde çok sarsıldım. Olanlara inanamıyordum. Durumumu kontrol etmek için 2-3 DEAŞ militanı geldi. İlk söylediğim şey “Mutlu musunuz?” oldu. İçlerinden biri bana tiksinerek baktı. Çekip gittiler. Çünkü hava saldırısından sonra eve ambulans gönderilmesi talimatı verenler onlardı. Hatırlıyorum, komşular yardım için çığlık atıyordu. Ambulansın sesini anımsıyorum. Hemen beni enkazdan çıkardılar ve ambulansla Musul Hastanesi’ne götürdüler. Sırtımdan yaralanmıştım, sol kaburgamda kırık vardı. Genç bir doktor yapabileceği her şeyi yaptı. Sonra “Artık yapacağımız hiçbir şey kalmadı, ameliyata alamayız yeterli ekipman yok hepsi çalındı” dediler. Sonra yakınlarım beni annemlerin evine götürdü. Çok acı çekiyordum, hastanedeki o genç doktor her gün gelip yaralarımı temizliyordu. (Ağlıyor) Kusura bakmayın...

"Ailesi zaten ölmüş bırakın o da ölsün"

- Lütfen, ne demek...

(Suyundan bir yudum alıyor) Önümde iki seçenek vardı: biri Türkiye’ye diğeri Bağdat’a gitmek. Evimi DEAŞ üssü diye vurmuşlardı, Bağdat’a gidersem “terörist” damgası yiyebilirdim. Türkiye’ye gitmeye karar verdim. Bir arkadaşım aracılığıyla Musul’dan çıkmak için DEAŞ’tan özel izin istedik. Süreç tam bir ay sürdü! Dönmeme ihtimaline karşın eski evimi teminat olarak istediler. Yardım eden arkadaşıma DEAŞ militanlarından biri şunu demiş: ailesinden dört kişi zaten ölmüş, bırakın o da ölsün! Çok acımasızlardı.

- Sonra ne oldu?

Türk hükümetiyle bağlantılı olan bir arkadaşım benim için özel giriş izni aldı. Çünkü pasaportum bile yoktu. Bir arazi aracı ve şoför kiraladık, araca bir döşek koyduk. Musul’dan Rakka’ya gittik.

"IŞİD bölgesinden çıkınca radyodan müzik dinledik"

- Yaralı halde çok zor bir yolculuk olmalı...

Aslında Irak’tan çıkana kadar çok zorlanmadım, yollar fena değildi. Fakat Suriye’de yollar yok edilmiş. Suriye’ye gelince şoför ve araç değiştirdim. Yeni araç da çok küçüktü. Zar zor Rakka’ya ulaştık fakat militanlar “Burada kalamazsınız” dediler. Ağır bombardıman vardı. Çıkabilmek için militanlara 50’şer dolar verdim. Serbestçe geçebilmek için bir belge tutuşturdular elime. Sonra Özgür Suriye Ordusu’nun kontrolündeki bölgeye girdik. Şoför “Artık güvendeyiz” dedi, bir sigara yaktı ve radyodan Suriye şarkıları açtı. (gülüyor)

- Türkiye’ye nasıl ulaştınız?

Öğleden sonraydı. Bab el Hava sınır kapısına vardık. Oğlum Yahya ve Türkiye’de yaşayan kuzenim öbür tarafta beni bekliyordu. Arapça bilen bir Türk yetkili vardı. Tekerlekli sandalyem yanımdaydı, yetkili sandalyemi itmeme yardımcı oldu. Daha sonra beni bir araca bindirdiler,15 dakika kadar sonra kontrol noktasına ulaştık. Kapılar açıldı, oğlum Yahya karşımda duruyordu. (Ağlıyor)

Türkiye'de ilk istek: Hemen sakalımı kesin!

- Görünce ne hissettiniz?

O kadar mutlu oldum ki... Beni bir ambulansa koydular, Gaziantep’e gittik. Ne istediğimi sordular, “Hemen sakalımı kesin” dedim. (Gülüyor) Biliyorsunuz DEAŞ bölgesinde sakal zorunlu. “Bıyık kalsın mı?” dediler, “Hayır onu da kesin” dedim. Ankara’da bir başka tanıdığımız vardı, Muhammed, Musullu ama eşi Türk. 10 yıldır görmemiştim. Onu aradık. Ankara’ya gitmek istedim ama Muhammed Adana’nın daha yakın olduğunu orada iyi bir özel hastane bulduğunu söyledi. Doktordan randevu almak zordu ama başardık. Her şey mucize gibiydi. Adana’ya gittim ve hastaneye yattım. Ameliyata alındım. Herkes çok iyiydi, bana çok iyi baktılar.

- Adana’da tedavi ne kadar sürdü?

2 ay 10 gün. Arada enfeksiyon kaptım çünkü. Ekim ayı gibi Adana’ya varmıştım. Tedavimin 26. gününde ayağa kalkabildim.

- Sonrasında neden Bağdat’a döndünüz?

Oğlum okul için Erbil’den oraya gitmişti, yeğenim de oradaydı. Pasaportumu, kimliğimi her şeyimi kaybetmiştim. Birkaç ay kaldım bütün belge işlerimi hallettim ve Erbil’e geldim. Yaklaşık bir yıldır da burada yaşıyorum. 

"Amerikalı diplomat hikâyeme ağladı"

- Peki ne zaman evinizi bombalayanların peşine düşme kararı verdiniz?

Pennsylvania Üniversitesi’nde bir arkadaşım var. Başıma gelenleri öğrendikten sonra Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda çalışan eski bir öğrencisini aradı. Randevuyu da o ayarladı. Türkiye’deyken Bağdat’taki Amerikan elçiliğinden bir mesaj aldım. “Kayıplarınız için üzgünüz sizinle görüşmek istiyoruz” diye. Bağdat’a ulaştığımda iletişime geçtim.

- Elçilikte nasıl karşılandınız?

Çok genç bir kadın benimle ilgilendi. Sanırım üst düzey bir yetkili değildi. Hikâyemi anlattım. Özür diledi hatta ağladı. Fakat Savunma Bakanlığı’nın anlattıklarımı doğrulaması gerektiğini söyledi, “Sizinle iletişime geçeceğiz” dedi. Aramadılar. Daha sonra zaten gazeteciler hikâyenin peşine düştü.

- Koalisyon evinize düzenlenen saldırının görüntülerini internete koymuş. Videonun altında “DEAŞ üssü vuruldu” yazıyor. Videoyu ne zaman fark ettiniz?

ABD’de kuzenlerimden biri gördü. Ben izleyemedim. Hikâyem ortaya çıkınca videoyu Youtube’dan kaldırdılar. (Acı acı gülüyor)

- Amerikalılarla son temasınız o elçilik ziyaretiniz mi oldu?

Hayır. Çok sonradan, gazeteciler bastırınca, ağustosta bir iç soruşturma başlattıklarını öğrendik. Hikâyemi yazan Azmat Khan aracılığıyla bu yaz ulaştılar. Erbil’deki Amerikan üssüne gittim. Orada Amerikalı bir avukatla görüştük, üzgün olduklarını söyledi. Bana bir ödeme yapmak istediklerini söylediler, tazminat ifadesini bile kullanmadılar. Ve 15 bin dolar önerdiler. Eşimin ve kızımın ölümü karşılığında bu parayı vermek istediler... Evet...

(Duraklıyor) Tabii ki reddettim, “Bu saçmalık” dedim. 15 dakika kaldım kalmadım, hemen üssü terk ettim. Ve onlardan bir daha haber almadım.

ABD açıklaması: Evinizi vurmamızın nedeni yanlış istihbarat

- Başlattıklarını iddia ettikleri soruşturma öylece kapandı yani...

Evet. Başka görüntüler de varmış sanırım, İHA görüntüsü. Onlar da ortadan kayboldu. Azmat Katar’daki üsse gitti görüntüleri bulmak için ama “Silinmiş” dediler. (gülüyor)

Üste görüştüğüm avukattan evimi yanlışlıkla vurduklarını kabul ettikleri resmi bir belge istedim. Onu da vermediler. Sadece “İstihbarat yanlışmış” dediler.

- Dava açmayı düşünüyor musunuz?

Evet. Hikâyem Amerikan basınında yayımlandıktan sonra bir hukuk firması benimle iletişime geçti. Yardımcı olacaklar.

"Türk vatandaşı olmak istiyorum"

- Musul’a dönmek istiyor musunuz?

Hayır. Saldırıdan sonra dört kez gittim, evimin halini gördüm. Irak ordusu DEAŞ gittikten sonra evden geri kalanları yağmalamış. Eşim ve kızımın mezarını ziyaret ettim. Ama kalamadım. 2 gün sonra yutkunamadım bile. Bağdat’a gidemiyorum. Evimi ABD’liler vurduğu için DEAŞ’lı olduğumu düşünebilirler. Erbil’de de mutlu değilim. Gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum. İstanbul’u ziyaret ettim birkaç ay önce. Çok sevdim. Oturma izni ya da vatandaşlık alsam çok sevinirim.

- Hayatınız nasıl?

(Ağlıyor) Bomboş. Ne yapacağımı bilmiyorum. Bir daha ameliyat olmam gerek. Fakat ameliyatı karşılayacak durumum yok. Biriktirdiğim bütün param eridi. Çalışamıyorum. Kalan paramla geçinmeye çalışıyorum.