Gündem

"ABD'nin 30 bin kişilik ordu kurma kararı, Türkiye için en kötü senaryo"

"Türkiye açısından en kötü senaryonun hayata geçmesi yönünde ileri bir adım atıldığını söyleyebiliriz"

Fotoğraf: Buse Alkan

16 Ocak 2018 16:57

ABD’nin 30 bin kişilik ordu kurma kararını, Türkiye için ‘en kötü senaryo’ diye yorumlayan Doç. Dr. Ahmet Kasım Han ‘‘Türkiye’nin Afrin söylemleri İdlib’deki sıkışmışlıkla bağlantılı” diyor. Han Birgün'den Can Uğur'a konuştu.

Uğur'un haberine göre, İdlib’de geçen hafta Suriye yönetiminin bölgedeki ilerleyişi ile birlikte tansiyon yükselirken önceki gün ABD’nin PYD’nin içerisinde olduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin de katılacağı 30 bin kişilik ordu kuracağı ve Türkiye sınırına konuşlandıracağı açıklaması tabloyu daha karışık bir hale getirdi. NATO üyesi Türkiye’nin ABD ile YPG güçlerinin desteklenmesi konusundaki anlaşmazlığı ‘ordu kurulacak’ anlaşmasıyla birlikte daha da derinleşti. Öte yandan ise Rusya ve İran’la olan ilişkiler de İdlib’e yönelik Suriye yönetiminin ilerleyişi noktasında gerilmiş durumda. Bu iki denge arasında sıkışmış durumda olan Türkiye’de ise Afrin’e yönelik askeri sevkıyat yapılırken müdahalenin ‘an meselesi’ olduğu Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan tarafından dile getirildi. Bu kısa sürede meydana gelen baş döndürücü gelişmelerin kısa-orta ve uzun vadede nereye tekabül edeceği merak konusu. Ortadoğu Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Kasım Han, İdlib’deki gelişmeler ile Afrin’deki gelişmelerin birbirine bağlı olduğunu ifade etti. ‘İdlib’de dengenin bozulması Afrin’e yönelik adımların hızlanması sonucunu doğurdu’ diyen Doç..Dr. Han ABD’nin 30 bin kişilik ordu hamlesini şöyle açıkladı: ABD’nin bu adımı açıkça ‘otonom bir siyasal yapı’ kurma girişimi olarak yorumlanabilir. Eğer ABD’liler bu amaçla söz konusu adımı atmıyorlarsa “yaptıklarının sonuçlarına ilişkin düşünme yeteneklerini tümüyle kaybetmişler” demektir.

Türkiye açısından bu adımın ne anlama Doç. Dr. Han şun yorumda bulundu:

Türkiye açısından en kötü senaryonun hayata geçmesi yönünde ileri bir adım atıldığını söyleyebiliriz. İlgili hamle bu anlama geliyor. Türkiye’nin şöyle bir pozisyonu var, istisnalar bir yana, toplumda, genelinde Kürt siyasi grupların devletleşme hamleleri, özelinde Kuzey Suriye’de meydana gelen gelişmeler yoğun olarak ulusal ‘beka’ya yönelik tehdit kavramı çerçevesinde değerlendiriliyor. Bu ‘ortak tehdit’ algısı iktidarı, bölgedeki söz konusu grupların otonomilerini genişletme hamlelerinin hepsini karşılamak durumunda bırakıyor. Bunun iç siyasetle ilgili tarafı da var. Bugün AKP’nin kurduğu, ‘yerli ve milli’ olarak adlandırılan blok neredeyse tüm bileşenleriyle, en sağından en soluna, bu alanda hassas ve sert reflekslere sahip. Bu iktidarın adım atmasını zorunlu kılan bir baskı yaratıyor.

İç politik denge


İktidarın tepkilerini iç politikayı da dikkate alarak yapılandırdığını belirten Han, şunları söyledi: Türkiye seçim sathı mailine girmiş durumda. Girilecek seçimde kural yüzde 50’nin üzerinde oy almak. Bu kadar ‘ortak tehdit algısı’ma konu bir meselede böyle bir seçim sürecinde pasif kalmanın iktidar adına ciddi bir risk olduğunu görmek gerekiyor ve bu riskin alınması kolay değil. Yine iktidar partisinin bu kadar yoğun biçimde sıkıştırıldığı bir dönemde bir meselede daha sıkıştırılmayı isteyeceğini düşünmüyorum.
 

İdlib-Afrin denklemi


“İdlib ile Afrin arasında bir bağlantı var mı” sorusunu yönelttiğimizde ise Han şöyle devam etti: İdlib’te umduğu dengenin kurulamamış olması Türkiye’nin Afrin’le ilgili daha uygun şartları bekleme hevesini köreltmiş durumda. Türkiye Afrin meselesinde niye bekliyordu? Çünkü İdlib’de bir uzlaşma vardı. ve bu uzlaşmanın Afrin’e ilişkin daha elverişli bir ortam yaratması bekleniyordu. Ancak Suriye rejimi ve müttefikleri İdlib’le ilgili harekete geçtiği andan itibaren bu denge bozuldu. İdlib’de olup bitenle Afrin’de olup bitecek olanlar arasındaki bağlantı koptu. Türkiye için dengeyi sürdürme ihtimali de hızla ortadan kalkıyor. Ankara’nın bu yüzden en yakın zamanda harekete geçmeyi düşünüyor olması kuvvetli bir olasılık. Çünkü harekete geçmezse Afrin’de bir daha harekete geçmesi için gerekli koşulları bulamayabilir. Böyle bir tablo var karşımızda. Hem ulusal hem de uluslararası planda ciddi bir maliyet de yüklenmiş olur.

Şimdi ne olacak?


Ahmet Kasım Han’a göre var olan gelişmeleri iyi analiz etmek ve yeni bir denge kurmak gerekiyor. Han sözlerini şu ifadelerle noktaladı:

Bunun hazır bir formülü yok. Asgari olarak yapılması gereken şey bölgede özne olan taraflardan birisi ile iyi ilişkiler geliştirmeli ve yeni bir denge hattı kurmalıdır. Ancak bugün gelinen koşullarda kendi çizgilerinden ciddi taviz vermeden bunu yapmanın çok mümkün olduğunu söylemek de oldukça zor.